Şehrin tüm karmaşasına rağmen, etrafı saran market zincirlerinin içinde, Balıkesir’in ilk yerleşim yerinde eskiye dair nadir de olsa yıkılmadan ayakta duran yapılardan biri olan Saat Kulesi ve suyun parasız olduğu günleri hatırlatan büyük şadırvanın karşısındaki pasajda ufak bir dükkan...Eski usül üreten, ürettiklerini paylaşan çünkü bu sistemin içinde böyle nefes alınabileceğini düşünen bir ürün paylaşma ve dayanışma kolektifi... Yaşam Dostu Ürün Grubu’undan Nezih Gençler’le yaptığımız röportajı sizlerle paylaşıyoruz.
Meydan: Yaşam Dostu Ürün Dayanışma ve Paylaşım Grubu'nun öncelikli amacının ne olduğundan biraz bahseder misiniz?
Nezih GENÇLER: Yaşamsal bir zorunluluk olan gıdanın, büyük tekellerin elinde GDO’larla sağlıksız hale getirildiğini gören bizler, köylerdeki küçük üreticilerle kentlerdeki tüketicileri aracısız ve kar mantığı gütmeyen bir yolla bir araya getirip halkın kendi öz örgütlenmesiyle GDO’suz gıdaya ulaşabileceği, sistemin dışında bir alan açmaya çalışıyoruz. Bunu yaparken de büyümek gibi mantığımız yok. Sadece bizim gibi yerelde üretim ve tüketim ilişkisini geliştiren grupların çoğalmasını ve bu şekilde yaşamlarımızı bu tekellerin elinden kurtarmayı amaçlıyoruz.
Grubunuzun temel hedefi ve sizin buradaki rolünüzden biraz bahseder misiniz?
Geleneksel yöntemlerle üretim yapan küçük üreticilerin tüketicilerle dayanışma içinde olmaları sadece sağlıklı gıdayı üretmek ve buna ulaşmak için değil aynı zamanda, bu kültürün yaygınlaşması için de gerekli. Bu gereklilikten ötürü buradayım. Bunun yaşamsal bir zorunluluk da olduğu belli.
Burada olmamın nedeni sadece sevdiğim insanlarla iş yapmak değil. Son zamanların moda deyimleriyle “organik gıda” ve “çevrecilik"le alakalı da değil. Bu işin içerisinde girenlerin bir kısmı toprağa duydukları nostaljik özlemle, diğer bir kısmı da “Bu işte para var, köşeyi döneriz” düşüncesizliğiyle bu işi yapıyor. Burada oluşumun nedeni; öncelikle kendi yaşamsal çıkarlarım için; yakınlarımın, dostlarımın, halkımın ve insanlığın gerçek ve nihai çıkarları içindir...
Grup aslında tüketicilerden oluşuyor. Temel meselemiz geleneksel yöntemlerle doğal ürünleri üreten üreticilere ulaşıp biyoçeşitliliği korumak; tohumların herkesin ulaşmasını ve bu yolla özgürce üretimini sağlamak. Para-kar bataklığına saplanmamak. Gıda üretimi yalnızca üreticilerin değil, tüketicilerin de sorunudur. Aynı şekilde tüketim sorunları, aynı zamandan üreticilerin de sorunlarıdır. Bu iç içe bir ilişkidir.
Mevcut sistem içinde beslenme ve tüketim alışkanlıklarımıza ilişkin ne kadar konuşursak konuşalım işin içinden çıkamayız. Beslenme ve tüketim sorununu somut ve pratik bir ilişki içerisinde aşabiliriz. Bugün “masum” olarak görülen birçok ayrıntı, yarın karşımıza yaşamımızı tehdit eden bir “veba” ya da “kanser” devi olarak çıkacaktır. Kardeşliği, dayanışmayı, güveni ve sevgiyi bu ilişki biçimlerinin içine sokamazsak, yaşamımızı asla savunamayız.
Mevcut sistem içinde nasıl bir üretim ve tüketim ilişkisi örgütlemeye çalışıyorsunuz?
Temel olarak “artizan” denilen, küçük üreticiler tarafından doğal, katkısız, kimyasal gübresiz, yerel yöntemlerle üretilen tarım ve hayvancılık ürünlerini destekliyoruz. Bu ürünlerin tüketicilerle buluşmasına katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Diğer bir amaç da “patent yasaları” ve “sertifika” yöntemleriyle yok edilmek üzere olan yerel tohumların korunup, özgür üretim ve dolaşımının sağlanmasıdır. Tarımsal biyoçeşitliliğin korunması ve geliştirilmesi için bu husus önemlidir.
Tüketiciler olarak, beslenme ve bu besinleri elde etme alışkanlıklarımızı sorgulamalıyız. GDO’suz gıdalara ulaşmak için yerel gruplar oluşturarak marketlerin ekonomik hesaplarından kurtulmak için paylaşım örgütlenmelerini yaşama geçirmeliyiz. Bu doğal bir zorunluluk…
Biz marketçilik yapmıyoruz. Buradan kar edip, para kazanıp zengin olmayı hedeflemiyoruz. Evet, ne yazık ki ticaret yapmak zorundayız bu sistem içinde. Ancak bunu nasıl yapacağımız bizim elimizde. “Doğa ve toplum için” ilkemizden asla ödün vermeyeceğiz. Grubumuzun deposu, paylaşım merkezi ve bir de dağıtım için taşıtı var. Kira, elektrik, su, işgücü gibi temel masrafları, taşıt masraflarını karşılarsak burası yaşamaya devam eder. Bizim de zaten bundan fazla bir beklentimiz yok.
Gücümüz az çok belli. Hedefimiz ekmek merkezli olarak aylık 1500 adet olabilir. 1500 ekmeği tüketen arkadaşlarımızın diğer gıda ihtiyaçlarını da tedarik edebilecek durumda olabiliriz. Talepler hedefleri aşarsa, bizimkine benzer yeni gruplar oluşturulması gerekir. Bunun için deneyimimizi, bilgimizi, işgücü desteğimizi sunarız.
Amacımız, önce Balıkesir’i, sonra İstanbul’u, sonra da Türkiye’yi doyurmak ya da bir bölgedeki pazarı ele geçirmek, genişlemek ve büyümek değil. Hedeflerimizden biri yerinde üretim-yerinde tüketimdir. Yapacaklarımızın sınırı, ürün kalitemizi ve ilkelerimizi koruyacak kadar üretim gücümüz ve denetim kabiliyetimizdir. Tabi bir de bunlara uygun ürün bulabilmemiz.
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Bizimkine benzer tüketici dayanışma grupları kurmak isteyen arkadaşlar için Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri grubumuz ve ürünlerimizle ilgili deneyim ve bilgi paylaşımlarında bulunuyoruz. İlgilenenleri bekleriz.
Röportaj: Hakan Aşçı
Meydan Gazetesi Sayı 21, Ekim 2014