“Rüzgâr gibi bir Ağustos geçti ellerimizden.” diyordu bir şiirinde Hasan Hüseyin. 2014'ün Ağustos'u, insanlığa, yukarıdaki mısraların yazıldığı zamanlardaki zalimliği adeta mumla arattı. Kadim tarihimizin kadim bileşenleri üzerinden kavurucu sarı sıcağıyla geçerken Ağustos, değdiği yerde binlerce Êzidi’yi, Türkmen’i ve Hristiyan’ı kelime-i şehadetli, halifeli, şeriatlı bombalarıyla kavurdu, dört yüz elli bin Êzidi'yi, varlıklarını kazandığı topraklardan uzaklara bir kül misali savurdu. Üç bin Êzidi kadın pazarlarda satılmak üzere dolaştırılırken, zulmün en ilkel halinin dahi beş bin yıllık devletli formda ve insani değerlerle kuşanmış(!) kapitalist sivil toplum içerisinde saklandığına şahit olduk.
Aynı zamanda, 2014’ün Ağustos’u, yaşamak için yegâne payandası dayanışma olan ezilenlerin ve onların biricikliği olan devrimcilerin büyük fedakârlıklarına da tanıklık etti. “Gerçek dünya, yaşadığımız dünyadır” inancıyla haklarında çıkartılan “73 fermana” rağmen binlerce yıldır yaşam için ısrar eden Şengalli Êzidilerin ve “devlet olan ağabeye” güvenmenin acısını “ağabey Türkiye Cumhuriyeti'nin Kızılayı’na ait çadırlarda” kalan IŞİD katillerinin kestiği oğullarına, eşlerine, babalarına ait başlarla yaşayan Türkmenlerin feryadına koşan YPG-YPJ ve HPG gerillaları, ezilenler arasına çekilen yapay sınırların bir gerçekliğinin olmadığını göstermişlerdir. Şengalli Êzidiler için çıkartılmak istenen 74. fermana geçit vermemiş ve Türkmenlere, gerçek düşmanın her zaman devlet olduğunu bir kez daha söylemişlerdir. Ki bu Kürdistan’ın dört parçasının birlikteliği anlamına gelir. Bu birlik, öz-yönetim temelli savunma stratejisini hayata koyan, yaşamın konfederal örgütlendiği bir algının yansımasıdır, ulus devlete giden yolda hayal edilen ulusal birliğin değil! Çünkü tabloya baktığımızda, sömürgeciliğe son vermek için yola koyulmuş Molla Mustafa Barzani mücadelesinden “Ölümün peşinden giden, kahraman” sıfatlarını alan bir peşmergeyle değil, Özal’dan bu yana “açılımdan” başka bir anlam ifade etmeyen Mesud Barzani’nin muktedir ordusu olan peşmergeyi görmekteyiz. Muktedirin ordusu olan peşmerge, bırakalım “dik durmayı”, ezilenlerin önünde-arkasında, sağında-solunda “öylesine bile durmamış”tır. Nedeni de açıktır: Muktedirin ordusu yaklaşık olarak 45 milyar varil olduğu söylenen petrolün himayesindedir! İşte bu yüzden Roboski’ye ve Rojava’nın Cizîri kantonuna ulaşan Êzidilerin “Bizi kurtaran, Rojava’nın iradesidir” şeklinde beyanı, Şengal direnişinin en yalın anlatımını oluşturuyor.
Ve 2014’ün Eylül ayındayız. Evet, “Ağustos’un o rüzgârının” gücü büyük oranda kırılsa da hâlâ esiyor. Her gün yeni bir katliam için hazırlık yapan IŞİD gibi çeteleri, cüzdanlarını daha fazla şişirmek ve iktidarını “yenilemek” için kan dökmekten asla çekinmeyen devletleri yaşam alanlarımızdan tamamen atamadık. Ancak, Şengal'deki fedakârlık ve Rojava’da büyüyen cesaret, Roboski’ye hayat olup akarken, Amed’de, Antakya’da, İstanbul’da sokakları ezilenlerin öfkesiyle dolduruyor. Ve günü umuda çeviriyor, tıpkı Hasan Hüseyin'in "Ağustos" şiirini tek bir satırla umuda çevirebildiği gibi!
“Düşün ki coğrafyanın en güzel yerindeyiz
En güzel günlerinde gençliğimizin
Ölümden ötesini aklım almıyor
Beterin beteri var diyenlere inanmıyorum
İstesek cenneti kurtarabiliriz
Ben bir ışık için tepmişim rahatımı
Bu güleç yüzlülerin, bu acı türkülerini
Bu yoksul yerleri anlayarak seviyorum
Delicesine anlayarak ...
Bu roman iyi bitecek !”
Ozan Şahin
Meydan Gazetesi Sayı 21, Ekim 2014