Yazın bitmeye başlaması ile tatil yerlerinden büyük kentlere dönüş, okulların açılmasının ardından büyük oranda tamamlanmış olacak. Yani evlerinde televizyon izleyenlerin sayısı artacak.
Yeni diziler, yeni yayın dönemine iddialı girip izleyici çekmeyi düşünedursun, bir önceki sezondan devam edenler ise birbirinden ilginç fragmanlarla bu heyecanı daha da yükseltiyorlar.
İzleyici tarafı böyle. Ama çalışanlar için sıkıntılar bitmek bilmiyor.
Reyting ve buna bağlı olarak reklam gelirleri yüzünden yayın süreleri gittikçe uzayan dizilerin çekimleri, neredeyse bir hafta boyunca aralıksız sürüyor. Günde 14 saati bulan mesai sonrası dinlenmeye fırsat bile bulamayan set çalışanları, ertesi sabah sette olmak zorunda bırakılıyorlar, bırakılıyoruz.
İşte tam da inşaatlardaki iş cinayetleri konuşulduğu sırada, Star TV’de yayınlanan Kaçak Gelinler setinden bir ölüm haberi geldi. 3 günde 45 saat çalıştırılan set çaışanlarından Engin Küçüktopuz, bütün o gösterişli dünyanın gözleri önünde “iş” cinayetinde yaşamını yitirmişti.
Kaçak Gelinler setinde, bundan bir hafta kadar daha önce de bir olay yaşanmıştı. Set çalışanlarından iki şoförün, aynı sette figüran olarak çalışan 17 yaşında bir kadına yönelik tecavüz olayı gündeme gelmişti.
Yalnızca isimsiz figüranlar değil başrol oyuncuları da çalışma koşullarından kötü etkileniyor. Oyuncular Sendikası’nın yeni başkanı Meltem Cumbul yaptığı ilk açıklamada “sanatçıların geleceği güvence altına alınmış yaşam koşullarına ulaşmaları için çalışacağız” deme ihtiyacında bulunuyor.
Evet, Çağatay Ulusoy’un Med Cezir’in yeni bölümlerinde Serenay Sarıkaya ile öpüşme sahnesi istemediği, Hülya Avşar’ın bir kova dolusu buzlu suyu kafasından boşalttığı, Oscar’a gidecek filmin konuşulduğu, Antalya Film Festivali’nin heykelciğinin değiştiği, 12 Eylül darbesinde generalleri destekleyen TÜSİAD’ın kısa film yarışması düzenlediği haberlerinin arasında kendine pek de yer bulamayan bu duruma alışmak zorunda mıyız?
Polis karakolu haline getirilen AKM’nin dış duvarlarına asılmış olan “Türkiye’de sinemanın 100. yılı kutlu olsun” gibi afişler ya da bir “yetkili”nin çıkıp bu işin fıtratında var türünden açıklamalarına bu kez de kanacak mıyız?
Yani, La Haine filminin ilk başında anlatılan hikâyedeki gibi. “Buraya kadar her şey normal” deyip düşüşü olağanlaştıracak mıyız?
İzleyip göreceğiz!
Gürşat Özdamar
Meydan Gazetesi Sayı 21, Ekim 2014