Kapitalist işleyiş içerisinde zaman zaman kullanılabilecek ama paylaşma ve dayanışmayla örülü özgür dünyada hiçbir şeye yaramayacak bilgiler…
İş Kanunu’nun 2. maddesine göre “Bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren, işçi ile işveren arasında kurulan ilişkiye iş ilişkisi denir.” İş Kanunu’nun 8. maddesine göre ise “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir.”
Bu tanımlara göre işçi ile işveren arasındaki ilişki, temelde işçinin işverene ait işi yapması ve bunun karşılığında işverenin ücret ödemesine dayanan, karşılıklı yükümlülüklerin bulunduğu bir sözleşmedir.
İş Kanunu, işverenin yükümlülüklerini yerine getirmemesi durumunda işçiye bazı haklar tanımaktadır. Bu haklardan birisi de, ücretin 20 gün geciktirilmesi durumunda işçinin “iş görme borcunu yerine getirmekten kaçınma” hakkıdır. Bu hak İş Kanunu’nun 34. maddesinde düzenlenmiştir.
İş Kanunu 3. Maddesi’ne göre “Ücreti ödeme gününden itibaren yirmi gün içinde mücbir bir neden dışında ödenmeyen işçi, iş görme borcunu yerine getirmekten kaçınabilir. Bu nedenle kişisel kararlarına dayanarak iş görme borcunu yerine getirmemeleri sayısal olarak toplu bir nitelik kazansa dahi grev olarak nitelendirilemez. ... Bu işçilerin bu nedenle iş akitleri çalışmadıkları için feshedilemez ve yerine yeni işçi alınamaz, bu işler başkalarına yaptırılamaz.”
Buna göre, bir işçi, ücretinin ödenme gününün üzerinden 20 gün geçmesine rağmen halen ücreti ödenmediyse, iş sözleşmesini feshetmeden, yani işten ayrılmadan, işi durdurma hakkına sahiptir. Bu durumda iş sözleşmesi devam eder, ancak ücret ödeninceye kadar işçi herhangi bir iş yapmaz. Ücret ödeninceye kadar iş sözleşmesi askıya alınmış sayılır.
Uygulamada işverenler, iş durdurma hakkını kullanan işçinin işyerinde “huzursuzluğa” neden olduğunu ileri sürerek işçinin işyerinde durmamasını isteseler de, işçi işinin başında durma hakkına sahiptir. Kanuna göre bu işçinin yaptığı iş bir başkasına yaptırılamaz. İşçinin işinin başında durması, işverenin bu işi başkasına yaptırmamasını da sağlayacaktır aynı zamanda.
Yine işçinin işyerine gitmeyerek bu hakkını kullanması durumunda, işverenler, işçinin mazeretsiz işe gelmediğinden bahisle tutanak tutarak iş akdini bu nedenle feshetme yoluna başvurmaktadırlar. Bu nedenle bu hakkın etkili bir şekilde kullanılması çoğu kez işçinin işyerine giderek işinin başında durmasını gerektirir.
Örnek verecek olursak, her ayın 5’inde ücret alan makineci işçi, ücreti 20 gün geciktirilirse, ayın 26’sında işyerine gidip makinanın başına oturup, hiçbir şey yapmadan bekleyebilir ve bu makinayı çalıştırmayarak hakkını kullanabilir. Bu makinanın çalışmaması, işverenin işinin büyük oranda aksamasına ve bazen de üretimin tamamen durmasına dahi sebep olabilir. Ancak bu durumda dahi işveren, bu işi başkasına yaptıramaz, bu nedenle işçiyi işten çıkaramaz veya bu işçinin işini yapmak üzere başka birini işe alamaz.
Yine belirtmek gerekir ki, bir işyerindeki işçilerin tamamı veya büyük bir kısmı iş bıraka hakkını kullandığında dahi bu, “yasadışı grev” sayılmaz. Ve buna dayanarak işveren işçileri işten çıkaramaz.
Meydan Gazetesi Sayı 23, Aralık 2014