21. YY. Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: Kasaları Doldurmak İçin YAŞAMI BOSCH'ALTAN Teknoloji

Sayı 24, Şubat 2015

İnsanların güvenini kaybetmektense, para kaybetmeyi yeğlerim.

Robert Bosch

Robert Bosch Gmbh, şu anda 60 ülkede, 350 yan kuruluşuyla faaliyet gösteriyor; şirketin bünyesinde 306 bin kişi çalışıyor. 150 ülkeye satış yapıyor ve yılda ortalama 60 milyar dolara yakın gelir elde ediyor. Eğer R. Bosch ve devamcıları, kapitalist sistem içerisinde ödemeleri para ile değil “güvenle” almış olsalardı; sizce 1886 yılında, Stuttgart’da Robert Bosch tarafından kurulan küçük atölye bu denli büyüyebilir miydi? Bu sorunun cevabını bulmak için, bugünkü “sosyal sorumluluklu kapitalizm” in yaratıcılarından olan, nam-ı diğer “hayırsever iş adamı” hatta kimileri tarafından “kızıl Bosch” olarak anılan R. Bosch’un yaşamına ve yaptıklarına bir bakmak gerekiyor.

Evet, R. Bosch’un fabrikalarında çalışan işçiler, Almanya’da 1918’te yasalaşan, “8 saatlik iş günü” hakkını 1906’da almışlardır. Fakat yine aynı Bosch’tur ki, “1913’te sonu gelmeyen grevlerle baş edemeyince o güne kadar girmeyi reddettiği söylenen işverenler birliğine katılıverip, sınıf ortaklarıyla beraber işçileri nasıl dize getirebileceklerinin hesabını tutmuşlardır. Ne hikmetse, I. Dünya Savaşı’ndan sonra savaş için yaptığı üretimlerle, şirket biraz daha büyümüştür. Nazi karşıtlığı dillere destan olan şirketin fabrikalarında zorla çalıştırılan, Naziler tarafından tutsak edilen 20.000 köleden pek kimse bahsetmemektedir”.

Az Enerji, Bol Kazanç!

Son dönemdeki ”tüketici” eğilimlerini iyi hesaplayan, hatta yaptığı kimi kampanyalarla bunları yönlendiren Bosch epey uzun bir süreden bu yana, “kapitalist” pazarın yeşil kısmına oynuyor! Az enerji tüketen beyaz eşyalar, küçük ev aletleri gibi ürünleri satın alarak, her geçen gün biraz daha yıkıma sürüklenen dünyayı, kapitalist yaşam biçimini değiştirmeden kurtarabileceğine inanan insanları yakalamaya çalışıyor. Yerel ekoloji mücadelelerini baltalamak konusunda bir hayli deneyimli olan ve katil şirketlerle iş ortaklığı yaptığı aşikar olan TEMA Vakfı’yla (Bknz. “Milyonları Dozerle Götüren Vakıf, Meydan Gazetesi 21. sayı) beraber gerçekleştirdiği projelerden biri aslında buna iyi bir örnek: Bosch’tan alınan her bir yoğuşmalı kombi karşılığında TEMA da müşteri adına dokuz ağaç dikiyor. Aslında şirket bu yolla hem insanların, kapitalizmi karşısına almadan ekolojik meseleleri çözdüğünü sanmasını sağlarken, hem de bir ürün çeşitlendirmesi yaparak “ekolojik ürün” paketleriyle servetine servet katıyor! Belki de, az enerji tüketen yoğuşmalı kombi alarak, küresel ısınmayı durdurabileceğini düşünen “kahramanlar”ın şu soruları sorması, meseleyi, biraz daha berraklaştırır: Bu ekolojik ürünler üretilirken ne kadar enerji harcanıyor; harcanan enerji hangi HES’ten hangi RES’ten ya da hangi nükleerden geliyor? Asya’da, Avrupa’da ve Amerika’da, bu ekolojik ürünleri üretirken kaç işçi sömürülüyor; işçilerden kaçı fazla mesailerde ömür tüketiyor? Bu ekolojik ürünlerde kullanılan madenler için kaç Afrikalı, yerinden yurdundan ediliyor; kaç kişi madenlerde ya da yaratılan suni savaşlarda sakatlanıyor ya da yaşamını yitiriyor? Ve en önemlisi, bütün bu geçici önlemlerle ve suni yeşil çözümlerle, var olan yaşamsal krizin ne kadar önüne geçilebileceği düşünülüyor?

Nükleer Dışarı, Rüzgar İçeri!

Kapitalizm için enerjinin önemi yadsınamaz. Devasa endüstriler, yine devasa enerji kaynakları olmadığı sürece işlemez, işleyemez. Kapitalistlere göre “insanların sınırsız ihtiyaçları vardır” ve bunlar ancak “sınırsız enerji” ile karşılanabilir. Fakat doğada “sınırsız” hiçbir şey yoktur. Bu yüzden kapitalistler ve onların Truva atları STK’lar “sınırsız” yerine “sürdürülebilir” ve “yenilenebilir” diyerek, asıl amaçlarını gizlemeye çalışırlar!

Şirketler, nükleer ve termik santrallerin yerini alabilecek olan güneş panellerinin ve rüzgar tribünlerinin sorunu ortadan kaldıracağını söylerken, aslında örtük olarak da kapitalizmin tüketim makinesinin önündeki sınırları kaldıracağını anlatırlar. Madem sınırsız ihtiyaçlar, sınırsız enerji ile karşılanabilir; peki o zaman, kurulan, kurulması planlanan ve yapımı halen devam eden bu enerji santrallerinin “sınırı” nedir? Kilometrelerce uzanan devasa güneş panelleri, dev rüzgar tribünlerinden oluşan enerji tarlaları, HES’ten ya da nükleerden ne derece daha zararsızdır? (Ayrıntılı bilgi için Bknz. “Rüzgar da Güneş de Kapitalizme Yetmez”- Patika Ekokoloji Dergisi 1. sayı) Bu santraller nerelerde kurulmuş, ne gibi sonuçlar doğurmuştur? (bknz. İzmir - Karaburun)

Tabii ki, böylesine karlı ve yeşil projeler bu kadar revaçtayken, Bosch da bu fırsatı kaçırmadı ve yeni “enerji sektörü”nde yerini almaya başladı bile. Şirket, National Geographic ile beraber yaptığı küresel iklim değişikliği çalışmalarının reklamlarında nükleeri kötüleyip, yerine rüzgar enerjisini koydu. Ama tabi ki “hayırsever”, “kızıl”, “yeşil” ve “güvenilir” olan Bosch’un yaptığı yalnızca bu reklamlar değildi; Bursa’daki BoschRexroth fabrikasıyla şirket, “rüzgar tribünleri” için elektronik ve metal aksam üretimine çoktan girişmişti bile.

Doğayı “Savunmak”tan, “Savunma” Sanayisine

Doğayı savunmak konusunda, bir hayli “güvenilir” görünen Bosch, sadece bu konuda değil dünyadaki devletlerin savunulmasında da oldukça “güvenilir” olsa gerek ki, savunma sanayi içinde üretim yapıyor. Defence Manufacturers Association (Savunma Sanayi İmalatçıları Birliği) üyesi olan Bosch, anlaşılan I. Dünya Savaşı’nda ve Hitler Almanya’sında kazandığı deneyimi, bugün ezilen halklar üzerinde kullanan orduların hizmetine sunuyor. Bosch, savunma sanayi için misyonunu tariflerken “Üreticiler, Savunma Sanayi Bakımcıları, tedarikçileri ve askeri tesisler için servis endüstrisinde küresel ölçekte tercih edilen olmak” diyor ve bu sanayiye özel araçlar ve tamir servisleri, bakım servisleri, araç tasarımı ve mühendislik, GPS ve yön bulma, askeri standartlarda paketleme gibi mal ve hizmetleri üretiyor. Bununla da kalmıyor adeta bir “güven” timsali olan Bosch, yaşamlarımızı daha “güven” içerisinde geçirelim diye, okulları, iş yerlerini, hapishaneleri sokakları yani neredeyse tüm alanlarımızı MOBESE sistemleri ile kuşatan devletlere ve kapitalistlere CCTV (kapalı devre kamera sistemleri) üretiyor.

“Kızıl” da Olsa, Patron Patrondur!

Sözüm ona “Kızıl Bosch”un işçi meselesi hakkındaki, kabahatleri de azımsanmayacak ölçüde kabarık. 2006 yılında Berlin’de bulunan Bosch-Siemens bulaşık makinesi fabrikasında, ücretlerinde, kesinti yapılmak istenen yüzlerce işçi greve çıkmış, bunun üzerine fabrikanın belirli bölümlerinde üretimi durduran şirket, işçileri fabrikayı kapatmakla tehdit etmişti. İşçilerin kararlı direnişi sonrasında geri adım atan şirket, talepleri kabul etmek zorunda kalmıştı.

Yine geçtiğimiz sene benzer bir olay Hindistan’da yaşandı. 350’si taşeron, toplam 2600 işçi daha iyi koşullar, sosyal haklar ve ücret artışı talepleri ile greve gitmişti. Bosch yönetimi grevi tanımayarak, yapılanın yasa dışı olduğu duyurup, polisleri grevcilerin üzerine salarak birçok sendikacıyı ve işçiyi tutuklatmıştı. Görüldüğü üzere, yoksul bölgelerde daha gaddar bir tutum sergileyen Bosch, bu topraklarda da Bursa’da faaliyet yürüten, BoschRexroth şirketinde çalışan işçilere de farklı davranmadı; Türk-Metal’den ayrılıp, Birleşik Metal-İş Sendikası’na katılmak isteyen birçok işçiyi tehdit eden şirket yönetimi, sonrasında Birleşik Metal’e üye oldukları gerekçesi ile de birçok işçiyi sudan sebeplerle işten çıkarmıştı.

Kapitalizmde, büyüyen ve her geçen gün daha büyük paraya ve güce sahip olan tüm şirketlerin tarihi kanla yazılmıştır. Bunda şaşılacak bir şey yoktur nihayetinde kapitalizmin tarihi, katil şirketlerin tarihidir. Burada şaşırılması gereken bir şey varsa, nükleere “karşı”ymış gibi yapıp, enerji pazarına rüzgar enerjisi ve güneş enerjisi ile girmeye çalışan; işçi haklarına saygılı olduğunu söyleyip, yaşadığımız topraklarda, Hindistan’da ve Almanya’da işçileri kapı önüne koymakta ve onların haklarını gasp etmekte bir sakınca görmeyen; doğa dostu ve barışçılığı diline pelesenk edip, savaş sanayine üretim yapan ve şehirleri devasa bir açık hava hapishanesine dönüştüren MOBESE sistemlerini üreten bir şirketin “güvenilir” olarak anılmasıdır. Fakat, bir bakıma bu doğrudur, Bosch kapitalizmin sürdürülebilirliğini sağlamak, işçilerin katledilmesi ve doğanın talan edilmesi işlerini “iki yüzlü” yöntemlerle yapmak konusunda güvenilirdir! Yani, yazının başında geçen R. Bosch’un sözü, aslında şu anlama gelmektedir: “İnsanların güvenini kaybedip para kaybetmektense, insanların güvenini kazanıp daha çok para kazanmayı yeğlerim. “

Alp Temiz

Meydan Gazetesi Sayı 24, Şubat 2015

Paylaşın