21. YY. Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: BM'ye Barış Kadına Tecavüz

Sayı 25, Mart 2015

Birleşmiş Milletler, kuruluş aşamasında eşitlik ve ayrımcılık karşıtlığı üzerine inşa edilen uluslararası bir kurum ve kadına yönelik ayrımcılık ve şiddet meselesinde en duyarlı örgütlerden biri olarak anılır. Bununla beraber, kadın haklarına ilişkin dünya üzerinde onaylanan en büyük sözleşmelerden biri, 1945’te Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanmıştır. 1946’da BM Genel toplantısında Eleanor Roosevelt: “Bütün devletleri, ulusal ve uluslararası düzeyde kadınları daha aktif olmaları noktasında teşvik edici olmaya davet ediyorum.” diyerek BM’nin bu konuya da el attığını dinleyenlerin endişeli bakışları altında ilan etmiştir.

1976 Aralık ayında, BM Kadın Geliştirme Fonu ya da bilinen diğer adıyla UNIFEM kuruldu. Özellikle “Doğu Asya, Güney Afrika, Güneydoğu Asya, Doğu Afrika’da kadınların içinde bulundukları ekonomik ve sosyal sıkıntıları ortadan kaldırmak, kadının bu bölgelerdeki konumunu güçlendirmek, cins ayrımcılığını ortadan kaldırmak amacıyla” oluşturulan fon, 2011’in Ocak ayında UN Women olarak ismini değiştirdi. 76’dan beri söz konusu coğrafyalardaki gelişmeler göz önüne alındığında, kurumun ne derece başarılı olduğu aşikardır(!)

UN Women’ın iş ortaklarına bakınca, kurumun ne ya da kim için çalıştığı berraklaşıyor. Cherie Blair Vakfı, Coca-Cola Şirketi, The L’Occitane Vakfı, Mara Vakfı, Microsoft, Rockefeller Vakfı, William ve Flora Hewlett Vakfı gibi isimlerle beraber kadınları kurtarmaya girişen BM, söz konusu vakıf ve şirketlerin sömürmek ve katletmek konusunda “kadın-erkek” ayrımı yapmamasını, ayrımcılık karşıtlığı olarak yorumlamış olmalı!

BM’nin, kadın meselesinde ne kadar samimi ya da güvenilir olduğu, kendi içinde yaşanan ve kurulduğu günden bu yana devam eden taciz vakalarının 1988’de deşifre olmasıyla görüldü. Olaydan sonra, sorumlular emekli edildi. Fakat BM’deki taciz vakaları son bulmadı.

Ayrımcılık, Taciz ve Tecavüze Karşı Mücadele

1945’teki gelişmelerden sonra 1975-1985 arası “kadın onyılı” olarak belirlendi. 1990’larda Avrupa ve Afrika’da birçok insan hakkı ihlali yaşandı. Yugoslavya’nın dağılma sürecinde BM görevlileri, birçok tecavüz-sistematik cinsel şiddet ve tabi ki katliam tespit etti. Bir yıl sonra Ruanda’da meydana gelen katliamda da benzer vakalar yaşandı: zorla kürtaj, tecavüz, cinsel istismar… Bunlardan sonra, BM insan hakları komisyonu, tecavüzü ilk kez soykırım aracı olarak tanıdı. 1994’te ilk kez ev içi şiddet de, toplum içi şiddet de (seks işçiliği, pornografi, tecavüz), devlet şiddeti de (cezaevlerindeki istismar) BM tarafından kadına yönelik şiddet kapsamına alındı. 1995’te Bejing’te düzenlenen konferansta kürtaja zorlama, kadın sünneti, cinsel istismar gibi konuların önüne geçilmesi hedeflendi. Yine 2000 yılında kadına yönelik ayrımcılığın engellenmesi için yeni kararlar alındı. Bu kararların uygulanması kısmında etkisiz kaldığı noktasında eleştiriler, aynı dönemde farklı STK’larca dile getirildi. 2008’de Genel Sekreter Ban Ki Moon, UNITE isimli kadına şiddete karşı mücadele kampanyasını duyurdu. 2015’te bu çağrı yinelendi. BM kadın meselesi hakkında aldığı kararlarla, problemlerin çözümü için büyük adımlar attı(!)

Peki BM ile Kim Mücadele Edecek?

Taciz, tecavüz ve cinsel istismar konusunda kararlar alan ve yaptığı her toplantıda ahkam kesen BM’nin, girdiği her coğrafyadan bu vakaların asıl sorumlusu olarak çıkması, kurumun kirli çamaşırlarının etrafa saçıldığı andı.

BM’nin kalkıştığı cinsel istismar ve tecavüzler, ilk kez Bosna ve Kosova’da 1990’da belgelendi. Sonrasında Mozambik, Kamboçya, Doğu Timor ve Liberya’da da benzeri vakalar belgelendi. (2) Cinsel istismarların içeriğinde saldırı, pedofili ve pornografi gibi durumlar yer alıyordu. 1997’de BM Barış Güçleri’nin Somali’de yerli kadınlara tecavüz vakaları tespit edildi. 1997’de aynı “barış” güçlerinin çocuk fuhuşu için ticaret çetesi kurduğu iddia edildi. Fakat, bu vakaların hiçbiri Kongo’da olduğu kadar ön plana çıkmadı. Kongo’daki iç savaş sırasında yaşanan birçok tecavüz belgelendi.(3) Dönemin Genel Sekreteri Kofi Annan “BM adına utanç verici bir durum. Bu durumu detaylarıyla ortaya çıkaracağım. Cinsel sömürü ve istismara yönelik toleransımız sıfır.” açıklamasında bulundu. Vakalarda daha rahatsız edici olan şey, tecavüze ve istismara maruz kalanlar seks işçisiymiş gibi gösterilmek istendiğinden, tecavüz sonrası para ve hediyeler verilmiş gibi gösterildi. Bir diğer rahatsız edici şey ise, “barış” güçlerince istismara maruz kalanların özellikle aileleri tarafından terkedilmiş ve savaş mağdurlarından seçilmiş olmasıydı.

2005 Ekimi’nde BM’nin 60. yılı anısına The New York Times gazetesi, BM Barış Güçleri’nin cinsel istismarlarını eleştiren bir makale yayınlandı. Makalede “Kongo’daki insanlık suçları ortaya çıkalı tam bir yıl olmuştu ki, aynı cinsel şövenizm, istismar BM Barış Güçleri eliyle sürdürüldü.” ibareleriyle eleştirildi.(4) 2007 Ocak’ında medya, BM Barış Güçleri’nin Sudan’daki tecavüz raporlarını yayınladı. Bu tecavüzler arasında 12 yaşındaki çocuklara yönelik sistematik istismar da vardı.(5) Ban Ki Moon BM’nin bu meselelerdeki “sıfır tolerans” politikasını hatırlatıp, bu işin içinde olanlara tolerans gösterilmeyeceğini vurguladı. Fakat, BM’nin “Sıfır Tolerans” politikasının BM’deki etkisi sıfırdı! Benzeri vakaların ardı arkası kesilmedi. Ban Ki Moon’un açıklamasından sonraki yıl, BM Barış Güçleri’nden 100 asker Haiti tarafından iade edildi. Wall Street Journal’in haberine göre Barış Güçleri 10-16 Yaş arasında en az 9 çocuğa BM kampında cinsel tacizde bulunmuştu. Karşılığında yiyecek almaları için her birine 75 cent verilmişti. BM Barış Güçleri BM’nin misyonunun ne olduğunu, savaş ortamında, aileleri katledilmiş, ekonomik ve psikolojik zorluklar içinde olan kadın ve çocuklara göstermiş; 2010 yılının ilk yarısında tespit edilen 45 cinsel istismar vakasının 18’inin 16 yaş altındakilere yönelik olduğu belgelenmişti.

Barış Gücü, Tecavüz Ordusu

BM erkek kültürün uluslararası ifadesidir. BM tüm bu yaşanan durumları disiplin problemi olarak ele almış, meselenin aslına odaklanmamıştır. BM’nin 4 kıtada toplamda 124 bin çalışanı bulunmaktadır. Bu çalışanların başında askerler gelmektedir. BM dünyanın en büyük ordusuna sahip bir yapılanmadır. Ordu, erkek egemen zihniyetin sürekli üretildiği kurumlardan biriyken, benzeri vakaların olmamasını beklemek anormaldir.

BM ve benzeri kurumlar, eğildiklerini söyledikleri problemlerin aslında yaratıcılarıdır. 2008 yılında BM Barış Gücü tarafından mağdur edilenler için yine BM tarafından oluşturulan yardım programı, ironik olmakla beraber bunun en açık örneğidir.

Meydan Gazetesi Sayı 25, Mart 2015

Paylaşın