50’den fazla kişinin devlet-faşist işbirliği ile katledildiği Kobanê Serhildanı sonrası İç İşleri Bakanı Efkan Ala’nın “Şiddet misliyle karşılık bulacaktır!”, yine aynı süreçte Erdoğan’ın “Polise kalkan yetmez, ne gerekiyorsa yapılacak!” sözleriyle haberini verdiği “İç Güvenlik Paketi” adı verilen faşizm paketi bir süredir gündemin üst sıralarında yer alıyor. Aylardır televizyonlardaki tartışma programlarından kahvehanelere kadar değerlendirilen bu paket, iktidar yanlıları tarafından savunulmaya çalışılırken hemen tüm diğer kesimler tarafından tepkiyle karşılanıyor.
Paket tartışılmaya başlandığından bu yana, Cizre’de 6 çocuk polis tarafından katledildi. Bingöl’de öldürülen polislerin ardından olayla hiçbir ilgisi olmayan 4 kişi infaz edildi, sonrasında olayı MİT’in tezgâhladığı ortaya çıktı. Polis, sokak eylemlerinin neredeyse tamamına saldırdı. Bu saldırılarda onlarca kişi yaralandı, gözaltına alındı, tutuklandı. Toplumsal muhalefete yönelik devlet saldırılarının dozunu arttırarak devam etmesinin yanı sıra, hükümetin yasayı meclisten bir an önce geçirmekteki ısrarı ve meclisteki görüşmeler öncesinde muhalefetin itirazlarının AKP’li vekillerce şiddetle bastırılmaya çalışılması, hükümetin niyeti konusundaki şüpheleri arttırıyor. Paketin neden çıkarılmaya çalışıldığını anlamak için, öncelikle paketin içerisinde neler olduğuna bakmak ve iyi tahlil etmek gerekir.
Pakette ne var?
Yasa tasarısında genel olarak, hakim kararına veya savcının yazılı kararına tabi olan işlemlerin polisin keyfiyetine bırakıldığı, bunun yanı sıra vali ve kaymakamlara da bu soruşturmalara müdahale yetkisi verildiği görülüyor. Örneğin, şimdiye kadar mahkeme emri gerektiren üst-eşya-araç araması, polis amirinin sözlü emriyle mümkün hale geliyor. Ancak savcılık kararıyla mümkün olan gözaltı yetkisi polise devrediliyor. Polise, savcının haberi bile olmadan bireysel vakalarda 24 saat, toplumsal olaylarda ise 48 saat gözaltı yapma yetkisi veriliyor. Bu yöndeki düzenlemelerin bir sebebi, hükümetin yolsuzluk operasyonları sonrası yargıya yaptığı onca operasyona rağmen, hala buradan başka saldırıların gelebileceği korkusunu yaşaması.
Bu düzenlemelerle, hükümet, doğrudan emir verebildiği kolluk ve mülki amirleri yetkiyle donatarak tüm soruşturmaları kendi denetimine almış oluyor.
Öte yandan toplumsal olaylara polisin saldırıları yasal koruma altına alınıyor. Şimdiye kadar hukuksuz olarak uygulanan boyalı su sıkma uygulamasına yasal kılıf uyduruluyor, en önemlisi de toplumsal olaylarda polise doğrudan silah kullanma yetkisi getiriliyor. Böylece polisler eylemlerde insan katletmeleri yönünde cesaretlendiriliyor ve cezasızlık garantisi getiriliyor.
Devletin “hoşuna gitmeyen” her türlü eylemin yasadışı ilan edildiği ve katılanların cezalarla karşı karşıya kaldığı zaten ortadayken, bu kez verilecek cezalar kat kat arttırılıyor. Eylem ve gösteriye katılmak katalog suçlar arasına alınarak tutuklama kural haline getiriliyor. Bu şekilde toplumsal muhalefeti korkutup sindirme, sokağa çıkanları tutuklama ve cezalarla cezaevine tıkarak susturma amaçlanıyor.
Hükümetin emrindeki vali ve kaymakamların vereceği herhangi bir emre aykırı hareket etmek, hapis cezası ile cezalandırılan bir suç haline getiriliyor. Bu şekilde istenen herkesin suçlu ilan edilerek hakkında işlem yapılmasının önü açılıyor.
Polise, hakim kararı olmadan telefon dinleme ve iletişim tespiti yetkisi veriliyor. Bu işlemleri onaylama yetkisi ise Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Hakimi’ne veriliyor. Bu şekilde kanunsuz dinlemelere yasal kılıf uyduruluyor, diğer taraftan da bu işlemler Ankara’daki hükümetin özel hâkimi aracılığıyla hükümete bağlanıyor.
Yasadaki maddelerin geri kalanının çoğu ise, Emniyet ve benzeri kurumlardaki tasfiye ve yeniden kadrolaşmaların hızlandırılmasına yönelik düzenlemeler. Yukarıdaki paragraflarda sıralanan değişiklikler özetlendiğinde paket; hükümetin ajanı olan polis, vali ve kaymakamlara sınırsız yetki, toplumsal muhalefete ise yasaklar, infazlar, tutuklama ve ceza getiriyor.
Hükümet pakette neden bu kadar ısrarcı?
İlk bakışta bu paketin Taksim Gezi İsyanı, yolsuzluk operasyonları ve Kobane Direnişi ile güç kaybeden hükümetin daha fazla otoriterleşme yolundaki rutin reflekslerinden biri olduğu düşünülebilirse de, özellikle hükümetin yasayı geçirmekteki ısrarı, diğer taraftan bu ısrarın seçimlerin hemen öncesine denk gelmesi, akla başla ihtimaller de getiriyor.
Serhildan mı bekleniyor?
Paketin olası amaçlarından biri, PKK ile devlet arasında iki yıldır devam eden çatışmasızlık halinin son bulması ve buna bağlı olarak serhildanların yükselmesine karşı faşizmin yükseltilmesidir. Hükümetin süreçte söz verdiği hiçbir adımı atmaması ve Rojava’ya yönelik politikalar sonucu, diyalog süreci kopma noktasına geldi. Son olarak Cemil Bayık’ın gerillaların çekildikleri noktalara geri döndüğü ve örgütün en güçlü dönemini yaşadığı yönündeki açıklamaları da bu ihtimali güçlendiriyor.
Ekonomik kriz mi bekleniyor?
Açıklanan büyüme rakamları, savaş ekonomisi uygulamalarının ekonomiye etkisi, Türk lirasının “kırılgan beşli” olarak adlandırılan, en sorunlu beş gelişmekte olan ülkenin para birimlerinin “en kırılganı” olması, döviz kurlarındaki dengesizlik, Erdoğan ve Merkez Bankası arasında yaşanan faiz ve enflasyon ilişkisi üzerine tartışmalar, Erdoğan’ın bir açıklamasıyla doların 2.50 liraya yükselmesi dikkat çekiyor. Neo-liberal politikalarıyla ünlenen iktidarın ekonomiye müdahale dozunun artması da, ekonomik krizin ve buna bağlı sokak hareketlenmesinin habercisi niteliğinde.
Seçim provokasyonu hazırlığı mı?
Kendisini milli iradenin temsilcisi, kendi seçmenini milli irade ve diğerlerini ise “ötekiler” olarak gören iktidarın, daha önceki tüm kriz süreçlerinde yaptığı gibi provokasyonlarla toplumu kutuplaştırması; “mağdur edebiyatı” üzerinden kendi kitlesi üzerindeki iktidarını sağlamlaştırmaya ve kendi etrafında yeni bir kenetlenme oluşturmaya çalışması da başka bir ihtimal olarak gözüküyor. Paketin özellikle seçimlerin arifesinde geçirilmeye çalışılması; HDP’nin seçim barajını geçmesine bağlı olarak –ittifak ihtimalleri bir kenara bırakıldığında dahi yapılan anketler HDP’nin barajı geçeceği yönünde- AKP’nin güç kaybetmesi ihtimaline karşı hükümetin yeni bir provokasyon peşinde olduğu yönündeki tezi güçlendiriyor.
Bu paket, faşizmin ayak sesidir!
Hükümet en az 4 yıl daha iktidarını garantilediği için, önümüzdeki dönem için sadece iktidarını güçlendirmeye çalışıyor da olabilir. Ancak iktidarın yukarıda sadece birkaçı sayılan ihtimallerden birine yönelik hazırlık yaptığı ihtimalini de göz ardı etmemek gerekiyor. Ancak sebep ne olursa olsun, amacın toplumsal muhalefeti susturmak, ezmek ve yok etmek olduğu ortada. İster barış talebi; isterse de ekmek, adalet ve özgürlük mücadelesi olsun; kimse sokağa çıkmasın isteniyor. Sokağa çıkanların ise ya katledilmesi ya da cezaevine tıkılması, bu şekilde sokağın sütliman görünmesi amaçlanıyor.
Paket gündemine paralel olarak; İçişleri, Dışişleri ve Milli Savunma Bakanlıklarının tek elde birleştirilerek “Güvenlik Bakanlığı” kurulması, başına da eski MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın getirilmesi yönündeki son gündem de, faşizm günlerinin yaklaştığı yolunda ciddi sinyaller veriyor.
Aylin Sal - Mercan Doğan
Meydan Gazetesi Sayı 25, Mart 2015