Bu sistem Zeynep’e kirasını ödemek, evine ekmek götürmek dışında bir hayal kurdurmuyor. Aslında ataerki ve kapitalizm yalnızca Zeynep’in değil bütün kadınların hayallerini, hayatlarını çalıyor. Çünkü onlara göre kadınların bir zerre kadar değeri yok.
Kapitalizmin, kendisini alışveriş merkezleri, plazalar, yarışma programları, pembe dizilerle süslediği ve vazgeçilmez gösterdiği günümüz dünyasında, günde 12 ya da 14 saat çalışarak evine ekmek götürme çabasında olan insanlar var. Ama bu tarz öykülere filmlerde çok sık rastlayamıyoruz. Engelli kızı ve yaşlı annesi ile birlikte yaşayan Zeynep’in yaşama mücadelesini anlatan Zerre filmi bu açıdan bakıldığında günümüzdeki nadir örneklerden birisi.
Birçok festivalden ödülle dönen filmin anlatım biçimi, İtalyan yeni gerçekçilik akımının başyapıtlarından biri sayılan Bisiklet Hırsızları filmini andırıyor diyebiliriz. Ya da Yılmaz Güney’in Umut’unu. Yoksa, Umut filminin oyuncularından Tuncel Kurtiz’in, bu filmi izledikten sonra “Bu filmi Yılmaz Güney izleseydi çok heyecanlanırdı” demesi boşuna değil.
Zeynep, idare edebilmek için lokantalardan akşamları kalan yemekleri evine götürmek durumundadır. Kentsel dönüşüm kapsamında yıkılmayı bekleyen evinin kirasını dahi ödeyememektedir. Sürekli burnu kanamaktadır, ama parasızlık yüzünden tedavi bile olamamaktadır. Çalıştığı konfeksiyon atölyesindeki koşullar çok da iyi değildir ama buradan da atılınca işsiz kalır. Belediyede bir iş bulma, sabit ve düzenli bir maaşa kavuşma ümidi vardır ama bu hiçbir zaman gerçekleşmez. Kendi yaptığı el işlerini sokakta satmayı dener, ama erkeklerin bakışları rahatsız edicidir.
İşçi simsarları aracılığıyla başka bir şehirdeki bir tekstil fabrikasında “ucuz ve esnek işgücü” olarak yatılı bir iş bulur ve orada çalışmaya razı olur. Ancak burada ustabaşıların davranışları bir köleye davranır gibidir. Çalışanların, fabrikada üretilen kumaşların arasından uçuşan toz zerreleri kadar bile değeri yoktur. Mesai sonrası gece kaldıkları yerler adeta toplama kampını andırır. Zaten uzun saatler çalışmak zorunda oluşları yetmezmiş gibi, bir gece de temiz çarşaf istemek için gittiği ustabaşıların taciz girişimlerine maruz kalan Zeynep buradan da ayrılmak durumunda kalır. Emeğini satan Zeynep’ten bedeni de istenmiştir bu kez. Ama kapitalizme bu da yetmemiştir. Filmin sonlarına doğru bir organ mafyasına satmak zorunda kalır böbreğini Zeynep.
Günümüzün çalışma koşullarını özelikle de kadınların durumunu yalın bir biçimde veren Zerre filmi, izlenmeye değer. Üstelik yönetmenin, bu koşulları anlatmak için ayrıca estetik bir çabaya girmemiş olması, doğallığı seçmiş olması ve aktüel kamera kullanmayı tercih etmesi, izleyende bir belgesel etkisi de uyandırıyor. Filmin bir diğer başarısı da duygulara seslenen bir anlatımı olmasına rağmen arabeske kaçmıyor oluşu. Ataerki ve kapitalizm kıskacındaki bir kadının ayakta durma inadını ve bu uğurdaki mücadelesini üzüntüyle değil öfkeyle izliyorsunuz.
Bu sistem Zeynep’e kirasını ödemek, evine ekmek götürmek dışında bir hayal kurdurmuyor. Aslında ataerki ve kapitalizm yalnızca Zeynep’in değil bütün kadınların hayallerini, hayatlarını çalıyor. Çünkü onlara göre kadınların bir zerre kadar değeri yok.
Deniz Tanfener
Meydan Gazetesi Sayı 25, Mart 2015