Zalim Dehak ölümcül bir hastalığın pençesine düşmüş. Dehak acılar içinde kıvranarak yataklara düştüğünde, ne yapılıp edildiyse de bu hastalığa bir çare bulunamamış. Dönemin doktorları ise acılarının dinmesi, yarasının kapanması ve hastalığının iyileşmesi için yaraya genç ve çocukların beyinlerinin sürülmesini önermişler. Böylece Mezopotamya coğrafyasında aylarca hatta yıllarca süren bir katliam başlamış; her gün zorla anne babalarından alınan iki gencin kafası kesilip beyinleri merhem olarak Dehak’ın yarasına sürülmüş. Gençler sürekli katledilirken, halk büyük bir acı içindeymiş. Bu defa daha önce aynı şekilde 12 oğlunu kaybetmiş olan Kawa adındaki demircinin en küçük oğluna gelmiş sıra.
Her gün gençler Dehak’ın askerleri tarafından başları kesilmek üzere götürülürken, Kawa’nın aklına başkaldırı gelmiş ve bu konuyu etrafında güvendiği birkaç kişiyle paylaşmış. Kawa, demirci dükkânında savaş malzemesi olarak adlandırılan Gürz-ü Kember, Kér gibi araçlar yapmış ve bir taraftan da başkaldırıyı halkla beraber örgütlemeye başlamış. Bu isyan yavaş yavaş yayılmaya başlamış. 21 Mart sabahı, gün doğarken, Kawa oğlunu kendi eliyle Dehak’a teslim edecekmiş gibi yapıp zulmün ve kötülüğün kalesi olan Dehak’ın sarayına girmiş. Oğlunu Dehak’ın huzuruna çıkardığında, yanında getirdiği çekicini Dehak’ın kafasına vurmuş. Dehak’ın ölü bedeni Demirci Kawa’nın önüne düştüğü anda, kötülüğün alevi sönmüş. Kısa sürede bütün bölge halkı isyan etmiş ve ateşler yakarak saraya yürümüş. Zulme karşı isyanı başlatan Kawa, demir ocağında çalışırken giydiği yeşil sarı kırmızı önlüğünü isyanın bayrağı, ocağındaki ateşi ise özgürlük meşalesi yapmış. Ateşler cayır cayır yanarken meşaleler elden ele dolaşmış, dağ başlarında yükselen ateşle, halkın zaferi kutlanmış.
Newroz Halkların Direniş Günüdür
Dehak’tan kurtulan halklar, 21 Mart’ı özgürlüğün, kurtuluşun ve halkların direnişinin günü olarak kutlamaya başlamışlar. Newroz; direnişin ve başkaldırının günü, Demirci Kawa ise başkaldırının simgelerinden biri olmuştur. M.Ö 612 yılından itibaren kutlanmaya başlayan Newroz, M.S 1940’lara kadar bir direniş geleneği olarak sürer. Fakat yaşadığımız topraklarda bu dönemin Dehakları “türkleştirme” politikasıyla kendi dilini konuşan, kültürünü yaşatan Kürt halkının bu direniş geleneğini kırmak ister ve Newroz yasaklanır. Fakat tüm yasaklara rağmen Newroz geleneği yaşatılmaya devam eder. Dehakların ise tüm yasaklara karşı direnenlere geri dönüşü ağır olur.
Newroz “Serhildan” Olur Sokaklarda
Yasaklı Newrozlardan günümüze, birçok kişi katıldığı Newrozlarda gözaltına alınmış, polis şiddetiyle karşılaşmış ve katledilmiştir. 1991 yılında gerçekleşen Newroz’da 31 kişi, 1992 yılındaki Newroz’da ise 100’ü aşkın kişi devlet saldırısı sonucu yaşamını yitirmiştir. 1996 yılına gelindiğinde devlet “Newroz”daki “w” ve “o” harflerini değiştirerek Mesut Yılmaz’ların da katıldığı “Nevruz” kutlamalarına başlamıştır. Nevruz’a karşı Newroz’u kutlayanlara ise, devlet ve onun kolluk kuvvetleri yine saldırmıştır. 1999 Newroz’unda ise devlet tarafında bir rekor kırılmış ve 8 bin 174 kişi gözaltına alınmıştır. Her geçen gün “Newroz” geleneği örgütlenmiş ve sadece Kürt halkı değil, özgür yaşama inanan herkes sokakları doldurmuştur. Örgütlenen bu direniş geleneğine karşı korkusu büyüyen Dehaklar, 2000’li yılların başında da can almayı sürdürmüştür. 2012’de ise yasak kalkmış fakat devlet yine durmamış, bir kişiyi daha katletmiştir.
“Newroz”la Atılan Tohum, Rojava’da Yeşeriyor
Yüzyıllardır Dehaklara karşı direnen, direnişi Newroz’la büyüten halklar; zulme, sömürüye, katliamlara karşı özgür bir yaşamı şimdiden, bugünden yaratmak için önemli bir adım attı. Devlet ve kapitalizmin ürettiği, insanların kafasını kesen, kadınlara defalarca tecavüz eden, katliamcı şiddet aygıtı IŞİD’e karşı örgütlendi. Sınırların, devletlerin ve kapitalizmin yok sayıldığı bir deneyimi başlattı. M.Ö 612’de zalim Dehak’a karşı yakılan ateş, bugün Rojava’da Dehak’ların hüküm süremeyeceği bir yaşamı yarattı.
Mezopotamya halklarının dilinde yaşam anlamını taşıyan kelime “Jin”dir. Kelimenin dildeki bir diğer karşılığı ise kadındır. Yaşamı doğuran, üreten, yaratan kadındır. Mezopotamya halklarının tarihinde bu hep bu şekilde süre gelmiştir. İktidarlar veya zalim Dehaklar yaşamı her yok etmek istediğinde kadını da yok etmiştir. Yaşam her direndiğinde ise kadın da direnmiştir. Kadın direnişle gelen her yıkımın ardından yaşamı tekrardan yaratmıştır. Bugün Rojava’nın yaratılmasının en önemli etkilerinden biri de budur. Zalim Dehak’a karşı verilen mücadelede bugün bizlere sadece Demirci Kawa’nın direnişi anlatılsa da, Rojava’da görüyoruz ki kadın olmadan devrim olmaz. Dehaklara karşı yakılan ateş, bu nedenle sadece Kawa’nın değil; “Jîn”lerin de yaktığı ateştir. Bu ateş, zalimler zulmetmeyi sürdürdükçe büyüyecektir…
Didem Deniz Erbak
Meydan Gazetesi Sayı 25, Mart 2015