Yalınayak: Cezaevlerine Faşizm Paketi

Sayı 26, Nisan 2015

Hapishanelere yönelik güvenlik yasalarıyla şiddetin artırılması yeni direnişler, ölümler ve katliamlar anlamına gelecektir. Av. Gülizar Tuncer

Hapishanelere yönelik güvenlik yasalarıyla şiddetin artırılması yeni direnişler, ölümler ve katliamlar anlamına gelecektir.

Her geçen gün biraz daha sertleşen, ülke içinde ve dışarıya yönelik saldırgan politikalarında başarısızlığa uğradıkça şiddeti artıran siyasi iktidar, giderek daha faşizan bir rejimi hedeflemekte ve buna uygun biçimde güvenlikçi yasaları devreye sokmaktadır.

Nitekim kamuoyunda uzunca bir süre tartışılan ve artık yürürlüğe giren “İç Güvenlik Yasası”na paralel biçimde, hapishanelerle ilgili “Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı” adı altında hazırlanan ve diğerinden daha tehlikeli hükümler içeren bir yasal düzenleme alt komisyonda kabul edilip TBMM Genel Kurulu’na getirildi. Dışarıya yönelik olan güvenlik yasası nasıl ki her türlü baskıya, haksızlığa, sömürüye karşı sokağa çıkacak olanlara yönelik bir savaş yasası niteliği taşıyorsa, aynı şekilde bu yasanın hapishanelere uyarlanmış hali de, içerideki mahpuslara yönelik bir saldırı yasasıdır ve yıllardır tecride karşı mücadele eden, direnen mahpusların imhasını hedeflemektedir.

Tasarının genel gerekçesinde, mahpusların “iç dünyalarına nüfuz ederek iyileştirilmeleri”nin hedeflendiği ifade edilerek, hapishanelerde bundan sonraki dönemde tümüyle şiddete dayalı bir düzen öngörülmektedir. Cezaevlerinde mahpuslara karşı güvenlik amacıyla eğitimli köpeklerin, kapalı alanda kullanımı yasak olan biber gazının yanı sıra basınçlı su ve daha da önemlisi ateşli silahın temel müdahale aracı olarak kullanılacağının belirtildiği tasarıda yer alan “zor kullanma” hükümleri ise dehşet vericidir. Buna göre, güvenlik görevlileri, kanunlarla verilen görevleri yaparken; isyan, direniş, firar, firara teşebbüs veya asayişi bozan benzeri olayların ortaya çıkması halinde, bu olayların önlenmesi, saldırının veya saldırıda bulunanların etkisiz hale getirilmesi, direnişin sona erdirilmesi amacıyla veya kanuna uygun bir emrin ifası sırasında aktif veya pasif direniş gösterilmesi halinde zor kullanmaya yetkili olacaklardır.

Zor kullanma yetkisi kapsamında asayişi bozan olaylar veya direnmenin kapsamı ve derecesine göre, asayişi bozanları veya direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli ve artan oranda bedeni kuvvet veya maddi güç kullanacağı ifade edilen görevliler, direnmenin niteliği, kapsam ve derecesine göre uyarı yapmadan da zor kullanabileceği gibi acil hallerde kullanacakları araç ve gereç ile zor kullanmanın derecesini kendileri takdir edecekler.

Buna göre, genel anlamda “kurumlarda mevzuat hükümlerine göre uyulması gerekli davranış kuralarına karşı koyma” olarak anlaşılan “direniş” veya “asayişi bozan benzeri olaylar” yaşandığında, örneğin onur kırıcı ve aşağılayıcı çıplak arama uygulamasına karşı çıkmak bile görevlinin takdirine göre silah kullanılmasına neden olacaktır.

Hapishanelere yönelik olarak uygulamaya konulmak istenilen imha politikalarına temel teşkil edecek bu tasarının en önemli hükümlerinden biri de bundan sonraki dönemde hapishanelerde mahpuslara karşı güvenlik amacıyla eğitimli köpeklerin kullanılabilecek olmasıdır. Şüphesiz 12 Eylül faşizminin mahpuslara yönelik en vahşi politikalarının uygulandığı Diyarbakır Cezaevi’ndeki köpekli işkencelere dönüş yapılması tesadüf değildir ve buna karşı cezaevlerinde yeni direnişlerin ve katliamların yaşanacağını göstermektedir.

Görevlilere keyfi biçimde silah kullanma yetkisi verilmesinin dışında, ceza infaz kurumlarında iç ve dış güvenliği bozacak durumların yaşanması veya görevlilere direnilmesi halinde, bedeni kuvvetin yanında kullanılacak maddi güce kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar da eklenmiştir. Özellikle F Tipi Cezaevleri’nde, hücrelerde birbirlerinden tecrit edilmiş halde yaşayan mahpusların kalmakta olduğu daracık mekanlara yönelik basınçlı su veya biber gazı ile tasarıda ne olduğu açıkça ifade edilmeyen “tozlar”ın da kullanılacak olması, dışarıdan ve hatta birbirlerinden habersizce zehirlenerek, boğularak öldürülmelerinin önünü açmaktadır.

Tasarıda yer alan hükümler içinde en tehlikeli olanı, ”asayiş ve düzeni önemli ölçüde bozan yaygın direniş ve şiddet hareketleri” örneğin açlık grevlerinin cezaevinde asayişi bozacak derecede yaygın hale gelmesi gibi hallerde kurum iç ve dış güvenlik görevlilerinin yetersiz kalması durumunda mülki amirin talimatıyla kolluk güçlerinin de müdahalede bulunacağıdır. Bu demektir ki bundan sonraki süreçte devlet cezaevlerine yönelik saldırı politikalarında sınır tanımayarak, yeni “hayata dönüş” operasyonlarını mevzuata uygun kurallar çerçevesinde aleni biçimde ve “yasal” olarak gerçekleştirecek.

Yine tasarıya göre cezaevinde çıkan isyan, direniş, silahlı çatışmalara müdahale eden güvenlik görevlileri ile kolluk kuvvetlerinin kimlik bilgileri gizli tutulacak, yasadaki zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın “meşru savunma” ve “zorunluluk halleri”ne ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunacak görevliler hakkında 4483 sayılı memurların yargılanması hakkındaki kanun hükümleri uygulanmayacak. Üstelik dokunulmazlık zırhına bürünerek hapishanede rahatça adam öldürebilecek bu görevliler, jandarmanın dış güvenlikteki görevine son verilmesiyle birlikte onların yerine geçmek üzere infaz ve koruma memuru kadrolarına atanacak polisler olacak.

Bu kadar geniş yetkilerle donatılan kolluk güçlerinin göstermelik de olsa hesap verme yükümlülüğünden kurtularak cezasızlık zırhına bürünmelerinin yol açacağı tehlike yalnızca hapishanelerle sınırlı değildir. Bu nedenle, bütün bu yasal düzenlemelerle içeride, dışarıda başta yaşam hakkı olmak üzere temel hak ve özgürlüklerimize daha azgınca saldıracak bir güvenlik devleti oluşturmaya çalışan siyasi iktidara karşı direnmekten başka yol yoktur!

Meydan Gazetesi Sayı 26, Nisan 2015

Paylaşın