Uzun zamandır planlanan, özellikle Kobanê Serhildanı sonrasında “kamu düzeninin korunması” gerekçe gösterilerek gündem edilen İç Güvenlik Yasa Paketi meclisten geçti, cumhurbaşkanı tarafından onaylandı ve Resmi Gazete’de yayınlanarak resmen hayatımıza girdi. İlkin 132 madde olarak meclise gelen paketin, meclis tatile girmeden önce bitirilemeyeceği anlaşılınca, tasarının 63 maddesi geri çekildi ve polise, valiye, kaymakama geniş yetkiler veren maddeleriyle yasa tasarısı Genel Kurul’dan geçti.
Bu süreçte meclis, muhalefet vekillerinin mecliste puşiyle yüzlerini örtmesinden oturma eylemine varıncaya kadar birçok eyleme sahne oldu. İktidar vekillerinin, paketin çıkmasını engellemeye çalışan muhalefet vekillerine uyguladığı fiziki şiddet de, gündemde uzun süre yer işgal etti.
Paketin yasalaşması yönünde iktidar sözcüleri tarafından “İç güvenlik reformu paketi çıkacaktır, çıkacaktır, çıkacaktır” şeklinde görüşler açıklandı. Aynı günlerde Erdoğan da “bu yasa öyle ya da böyle geçecek” diye meclise emir veriyordu. Paketin kendisiyle toplumsal muhalefetin baskılanmasının amaçlandığı ortadayken, paketin çıkması yönündeki bu dayatmacı ve aceleci yaklaşım iktidarın önümüzdeki dönemde ihtiyaç duyduğu konseptin açık faşizm olduğunu gösteriyordu.
Yasa paketinin içeriğine, gazetemizin 22. sayısındaki “Kullan-at Kılavuz: Yeni İç Güvenlik Reformu” ve 25. sayısındaki “Faşizm Paketi” başlıklı yazılarda değinmiştik. Bu yazılarda, devletin yasalaştırmak istediği bu paketle amaçladığı pratik adımlardan bahsetmiştik. Ancak bu pratik adımların dışında, bu yasayla esas olarak hayata geçirilmek istenen yeni bir rejim var.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası devletliler tarafından sıklıkla dillendirilen “Yeni Türkiye” söyleminin fiili yansımalarını, cumhurbaşkanı olan Erdoğan’ın siyasete aktif katılımı, iktidar partisi üzerinden hükümet ve parlamento üzerindeki etkisinde görebiliyoruz. Anayasa’ya rağmen işletilen fiili bir yarı başkanlık sistemi söz konusu. İç Güvenlik Paketi’nde, hakim ve savcıların yani yargının yetkilerinin; kaymakam ve valilere yani yürütme kanadına aktarılmasını da bununla birlikte okumak gerekir.
Bu paketle valiler, “lüzumlu görmeleri” hâlinde suçun aydınlatılması ve suç faillerinin bulunması için kolluk kuvvetlerine doğrudan emirler verebilir hale geliyor. Valiler, kamu düzeninin bozulduğuna hükmettikleri durumlarda, kamu düzenini sağlamak adına, ev ve iş yerlerinde arama yapılması, “makul şüpheli” olarak tanımlanacak kişilerin gözaltına alınması gibi yetkilerle donatılıyor. Kamu düzenini sağlamak amacıyla vali tarafından alınan karara aykırı davrananlar, 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılabiliyor. Daha da önemli bir yetki olarak ise bu yasayla valiler, yine “lüzumlu görmeleri” halinde, soruşturma dosyalarının hazırlık soruşturması sürecinde dosyanın başına geçebiliyor.
İç Güvenlik Paketi çıkmadan önce yukarıda bahsi geçen yetkiler, devlet yapılanması içindeki erklerden, yargı erki tarafından uygulanıyordu. Paketle birlikte bu yetkilerin, siyasi iktidar tarafından atanan valilere, yani yürütme erkine geçtiğini görüyoruz. Başkanlık sisteminde Başkan’ın yürütme erkinin başı olacağı da göz önünde bulundurulduğunda, bütün erklerin “başkan”da birleştiği “Yeni Türkiye”nin rejim değişikliğinde büyük bir adımın atıldığını söyleyebiliriz.
Devlet, şimdilerde lağvetmek istediği erkler ayrılığı ilkesini işletirken de ya da elinde İç Güvenlik Paketi gibi bir zırh olmadan da katliamlarını gerçekleştiriyor, yaşamlarımızı çalıyordu. Şimdi ise iktidar, tek adam diktatörlüğünü; hırsızlık ve katliamlarını, kamu düzenini koruma gibi gerekçelerle yasallık temeline dayandırmak istiyor. Erkler ayrıyken de, tek bir merkezde toplanmışken de ezilenler için iktidarın karşılığı, yaşamların çalınması oluyor. Bu kez hırsız, minareyi çalmadan önce kılıfını hazırlıyor.
Aylin Sal
Meydan Gazetesi Sayı 26, Nisan 2015