Tekin Arslan, Serdar Ben, Erol Ekici, Tayfun Benol, İsmail Kızılçay, Gazi Güray Ankara Katliamı’nda yaşamını yitirdi. Yoldaşlarını, mücadele arkadaşlarını yitirmenin tarifsiz acısıyla mücadeleyi kaldığı yerden sürdüren İnşaat İşçileri Sendikası’ndan Remzi Yılmaz, Halil Çelik ve Yunus Özgür ile İnşaat İş'in mücadelesini konuştuk.
Meydan Gazetesi: Ankara Katliamı’ndan bu yana neredeyse iki ay kadar bir zaman geçti. 103 insanın yaşamını yitirdiği katliamın etkileri hala daha sürüyor. Sizler de İnşaat İşçileri Sendikası olarak 6 arkadaşınızı, dostunuzu, yoldaşınızı kaybettiniz. İnşaat-İş Ankara Katliamı’ndan nasıl etkilendi kısaca anlatır mısınız?
Remzi YILMAZ: Öncelikle Ankara Katliamı mücadele eden, barış isteyen insanları hedefledi ve çok değerli arkadaşlarımızı, yoldaşlarımızı aldılar bizden alçaklar. Katliamdan sonra, toparlanma sürecini çevremizdeki dostlarımızın, inşaat işçisi arkadaşlarımızın daha da kenetlenmiş haliye, onların desteğiyle güçlü ve hızlı bir şekilde atlattık. Dolayısıyla hayatını kaybetmiş olan,aktif olarak çalışan arkadaşlarımızın yerini doldurmaya çalışıyoruz. Bu anlamda Ankara Katliamı, arkadaşlarımızı kaybetmiş olmanın dışında çalışmalarımızı çok olumsuz etkilemedi. Tam tersi kenetlenerek büyüyoruz. Geçmiş tarihlerde de bilindiği gibi devrimci hareketlere yapılan saldırılar, her zaman devrimcileri çoğaltmıştır.
Tekin Arslan, Erol Ekici, Serdar Ben, İsmail Kızılçay, Tayfun Benol, Gazi Güray bu arkadaşların bizlerin de mücadele dostu, omuzdaşıydı. Şimdi onların sizlere bıraktığı mücadele bayrağı nasıl dalgalanacak?
Halil ÇELİK: Katliamdan önce örgütlenme sekreteri olarak Serdar arkadaşımız görev alıyordu. Öncelikle biz bu mücadeleyi Serdar’dan,Tekin abiden,Erol’dan,Tayfun abiden, İsmail abiden devraldık. Onların bıraktığı nokta iyi bir noktaydı. Bugün eğer yaşasalardı gurur duyacakları bir tabloyla karşılarında olacaktık.Mücadele bayraklarını şantiyelerde örgütlenerek daha da yukarı taşımaya çalışıyoruz. Yani onların mücadelesi kesinlikle yarım kalmadı, daha da derinleşerek ve daha da büyüyerek sürecek.
Yunus ÖZGÜR: Halil arkadaşında söylediği gibi Serdar örgütlenme sekreteriydi. O hayatını kaybetti. Şimdi görevi biz aldık. Yani patlamadan önce kaybettiğimiz yoldaşların attığı bir tohum vardı, aslında biz şimdi ona su döküp yeşertiyoruz. Çünkü patlamadan sonra hızlı bir gelişim de oldu İnşaat İş’te. Onları yaşatmak bizim açımızdan,şantiyelerde örgütlülüğü yükseltmek oldu. Fakat tabi ki yalnızca bu değil aynı zamanda onların da düşlediği sınıfsız bir dünya için, komünizm için mücadele etmektir onları yaşatmak. Biz bütünlüklü olarak bunun da mücadelesini veriyoruz.
Remzi Yılmaz: Birden fazla şantiyede ciddi anlamda örgütlenmemiz söz konusu. Daha önce hayatını kaybeden canlarımızın da aktif çalıştığı dönemlerde sürekli bir alacak üzerinden şantiyelere gidebiliyorduk. O zamanki sayısal azlığımız, sektörün çok büyük olması ve problemlerin çok yoğun olması kaynaklı sadece ücret alacaklarıyla ilgilenebiliyorduk. Bundan sonra durum biraz daha farklı tabi. Artık ekonomik anlamda alacak sorunları olmayan işçilerle de diyalogumuz var. Bu diyaloglar doğrultusunda da ciddi bir örgütlenme içerisindeyiz şantiyelerde. Bu da,arkadaşlarımızın bıraktığı bayrağın en üstlerde dalgalandığını ve dalgalanacağını göstermektir diye düşünüyorum. Kimsenin şüphesi olmasın! Çünkü biz bu mücadeleyi arkadaşlarımızı kaybettik diye bırakacak değiliz elbette. Bu mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğiz.
Halil ÇELİK: Bir de şunu eklememiz lazım.Katliamın olduğu sırada İnşaat İşçileri Sendikası olarak açtığımız bir pankart vardı. O pankartta işçilerin birliği, halkların kardeşliği şiar edilmişti. Biz de bugün yoldaşlarımızın kefeni olan bu pankartın şiarını yükseltmeye, işçilerin örgütlülüğünü büyütmeye,halkların özgürlük mücadelesinde de görevimiz neyse onu yapmaya çalışıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz.
İnşaat İş ile daha önce yaptığımız bir röportajda Tekin abi de vardı. Orada Tekin abi Kobanê’nin yeniden inşası için “Halkların kardeşliğini inşa etmek gibi bir özlem içindeyiz.” demişti. Kobanê’nin yeniden inşası için başlattığınız Emeğin Köprüsü projesi bugünün şartlarında nasıl devam edecek?
Remzi YILMAZ: Şimdi öncelikle Tekin abiyi saygıyla anıyorum. Birlikte verdiğimiz bir röportajdı o. Evet Tekin abiyle birlikte Ankara’da yaşamını yitiren arkadaşlarımızın tamamı o gün halklar arası barışı savunmak için oradaydılar. Kobanê’deki Kürt halkının direnişi arkadaşlarımızı da çok heyecanlandırmıştı. Buradan oraya kardeşlerimize elimizi uzatabilecek nasıl bir köprü kurabiliriz gibi bir çalışma içerisine girmiştik. Çok istekliydi herkes. Başta Tekin abi ve Serdar olmak üzere. Çok da emekleri var. Bilinsin istiyorum, eğer o arkadaşlarımız bizi duyuyorsa, bu çalışma da yarım kalmayacak; devam edecektir. Bununla ilgili sadece Kobanê ile ilgili, bu süreci ilerletebilecek bir komisyon kurduk sendikada. Biz Kobanê’ye gidip o sağlık ocağını yapmaya kesin kararlıyız. Bundan sonra da bir önceki duruma göre çalışmalarımız daha da hızlanacak.
Halil ÇELİK: Ayrıca bu komisyonda kaybettiğimiz arkadaşlarımızdan Erol arkadaşımızın eşi ve kardeşi de yer alıyor. Katliamdan önce Erol arkadaşımız biraz daha bu konuyla alakalı çalışmalarda inisiyatif alıyordu. Bu inisiyatifi sürdürmek açısından ailesinden eşi ve kardeşi de bu çalışmalara dahil oldu. Erol’un bıraktığı Kobanê bayrağını onlar da ileriye taşıma yönünde faaliyetler yürütecekler.
Bugün itibarıyla İnşaat-İş olarak Emaar Square’da daha önce inşaat sektöründe deneyimlenmemiş bir örgütlenme çalışması yapmaktasınız? Bu süreçten kısaca bahseder misiniz? Benzer şekilde örgütlendiğiniz şantiyeler var mı?
Halil ÇELİK: Emaar’da durum şöyle gelişti. Biz bilfiil gidip çalışma başlatmadık. Önce ordan işçi arkadaşlar bizim ile beraber örgütlenme faaliyeti yürütme talebiyle geldiler. Daha önce işçiler hep gasp edilen ücretler üzerinden, işten çıkarıldığında sendikayla iletişim kuruyordu. Bu sefer işçiler çalışır vaziyetteyken sendikal faaliyet yürütme talebiyle geldiler. Beraber orda bir çalışma başlattık. Emaar Square büyük bir proje, avm, rezidans, otel projesi. Bu büyük proje içerisinde farklı farklı taşeronlar var. En az on tane şirket, on tane şirketin altında onar tane de taşeron şirket var. Yani büyük bir saçak var orada. Biz saçağın bir yerinden yakaladık. Akfa Holding bünyesinde çalışan işçi arkadaşlar arasından 50 işçi üyemiz oldu. Öbür taraftan geçen hafta sizin de bildiğiniz gibi, Sanat Yapı adlı taşeron bir şirketin ücretleri ödememesi üzerine bir eylem süreci başlattık orada. Direnişi başarıyla sonuçlandırdık elbette.Bugün de birkaç problem yaşadık, şantiyenin girişi çıkışıyla alakalı. Problemler yaşıyoruz o problemleri çözdükçe daha da örgütleniyoruz. Emaar’da en önemli kazanımımız ise şudur: çalışılan cumartesi günlerinin fazla mesai üzerinden ücretlendirilmesi gibi bir durumu kabul ettirdik. Bugüne kadar inşaat sektörü açısından da çok önemli bir kazanımdır bu. Cumartesi günü, tüm Delta Mühendislik işçilerinin maaşlarında mesai olarak hesaplanacak. Bu, sektör adına önemli bir adımdır. Örgütlendiğimiz diğer şantiyelerde de bunu kazanmaya yönelik çalışmalarımız var. Emaar dışında Rönensans Maltepe’de de örgütlenme çalışmamız var. Tabi Emaar Square kadar ilerlemiş boyutta değil, daha başlangıç aşamasındayız diyebiliriz. Rönesans dışında da bir kaç şantiyede örgütlenmemiz sürüyoruz ayrıca.
Ankara Katliamı ile ilgili bir dava süreci yürütülecek elbette. Sizler İnşaat-İş olarak bu dava sürecine nasıl yaklaşacaksınız?
Halil ÇELİK: Ankara katliamıyla ilgili şuan zaten devam eden bir gizlilik kararı var. Dosyada gizlilik kararı olduğu için henüz dava açılmış değil. Ama bildiğim kadarıyla hukuki açıdan altmış gün içerisinde bir başvuru yapılması söz konusu. Bu başvuruyu yapma aşamasındayız. Görevlendirdiğimiz avukatlar söz konusu. Burada bizim bir perspektifimiz var; bu katliamın sorumlusunun devlet olduğunu,devletin beslemesiyle oluşturulmuş şiddet olan İŞİD çetelerinin olduğunu söylüyoruz. Katliamın asıl sorumlusunun devlet olduğunu düşünüyoruz. Devletin adaletine tabi ki güvenmiyoruz. Devletten kendi kendini yargılamasını da beklemiyoruz. Fakat burada kamuoyu yaratmak gibi bir derdimiz var ve hedefimiz de katliamın sorumlusunun, altı yoldaşımız şahsında 103 yoldaşın tamamının katilinin devlet olduğunu vurgulamak, bunu başta bizim yaşadığımız topraklar Türkiye ve Kürdistan toprakları olmak üzere bütün dünyaya duyurmak istiyoruz; amacımız bu. Devlet katliamda ölenlerin ve yaralananların ailelerine terör mağduru oldukları gerekçesiyle tazminat ödemek istiyor. Biz bunu kesinlikle kabul etmiyoruz. Bu devletin kendini aklama çabasıdır. Tarihte daha önce Ulucanlar Katliamı’nda, Roboski Katliamı’nda Kürdistandaki köy yakmalarında çok karşılaştık bu durumla. Devlet bu şekilde kendini aklamaya çalışıyor,ortada bir terör durumu var ve bu durumdan mağdur olanlara bakıyorum algısı yaratmaya çalışıyor. Biz devletin meşruluğunu da tanımıyoruz. Bu katliamlar da zaten bilfiil devletin nasıl katliamcı bir yapı olduğunu gösteriyor.
Remzi YILMAZ: Bir yanıyla böyle evet. Mahkemeden öncesini ele almak gerekiyor biraz da sanırım. Biz bu davada öncelikle bütün ailelerin içinde olabileceği bir platform oluşturmak gerekiyor diye düşündük. Öncelikle sendikadaki altı yoldaşın ailelerini bir araya getirip sonra yüz üç aileyle hepsinin de platforma dahil olmasını istiyoruz, sonuçta bu bir kamu davası. Ordan oraya taşınabilecek parçalanabilecek bir dava da değil. Toplu bir dava olacak. Dolayısıyla bütün ailelerin de bir platform içerisinde davaya müdahil olması, hem mahkemenin seyrini değiştirir hem de hedeflediğimiz ve bir çok kesimin de hedeflediği o kamuoyunu oluşturmak anlamında çok önemlidir.Yoksa gerçek anlamda, adalet anlamında dediğimiz kimsenin bir beklentisi yok. Devlet bu katliamın faillerini alıp ortaya koyacak, bütün coğrafyada vicdanları rahatlatabilecek diye bir durumun söz konusu olmadığı da kesindir. Bunu herkes biliyor. Ciddi anlamda burada bir kamuoyu oluşturup mahkemenin seyrini değiştirecek bir platformun oluşturulmasından yanayız biz. Tabi biz İnşaat İş olarak bunun bir adımını attık. Mesela ailelerimizi bir araya getirmeye çalışıyoruz; başarılı da oluyoruz. Bununla ilgili de bir avukatlar komisyonu kurduk. Bu davaya İnşaat İş üzerinden bakacaklar. İstanbul’da beş avukattan oluşan bir komisyon kurduk. Ankara’da da aynı şekilde bu davayı götürecek arkadaşlarımız var. Öncelikle burada önemli olan, en can alıcı nokta birlikte durabilmek. Biz çağrıda da bulunuyoruz, bütün sesimizi duyabilecek ailelere. Böyle bir platformun oluşması şart ve herkes bu düşüncede. Bu Gezi Davası değil. Çünkü Gezi Davası bir kamu davası değildi; dolayısıyla parçaladılar. Güvenlik gerekçesiyle her birini başka bir şehre ulaşılamayacak bir şehre gönderdiler. Bu Ankara’daki katliam, avukat arkadaşlardan da duyduğumuz kadarıyla parçalanabilecek bir dava olmadığı için bir avantaj gibi duruyor. Ailelerin de bir araya gelebilmesi için çok önemli bir fırsattır. Bütün dünyaya, bizi katlettiniz ama biz hala karşınızda dimdik duruyoruz mesajı vermek önemli. Hem o karanlık ve barbar güce bir cevap olur hem de dünyada barış isteyen insanları katledebilirsiniz ama onların yalnız olmadığını yanlarında milyonların olduğu mesajını vermiş oluruz diye düşünüyorum. Bu doğrultuda da bir çağrı yapmış olmak istiyorum. Bütün ailelerin bu platform içerisinde yer alması gerektiğini düşünüyorum.
Meydan Gazetesi olarak verdiğiniz bu anlamlı mücadelede her zaman yanınızda olduğumuzu söylemek isteriz.
Biz de bu röportaj için İnşaat İşçileri Sendikası olarak sizlere teşekkür ederiz. Çalışmalarınızda başarılar dileriz.
Meydan Gazetesi Sayı 30, Aralık 2015