19 Ocak, devlet tarafından katledilenlerin anılmasının yıldönümü 9 yıldan bu yana patronların daha fazla kazanma hırsıyla katlettiği işçileri; erkek egemenliğinin katlettiği kadınları; kapatılan sınırları aşmak isterken, sınırlarda vurulan, botlarda boğulan göçmenleri; iktidarın “Türkleştiremediği” için katlettiği bir Ermeni’yi, Arap’ı, Kürt’ü, baskıya biat etmediği için katledilen her bir genci unutturmamanın, katillerini yeniden hatırlatmanın ve hesap sormanın yıldönümü…
9 yıl oldu. Geride bıraktığımız 19 Ocak’ta da yine aynı yerdeydik. Hrant Dink için, bir yıl içerisinde devlet tarafından katledilen her bir kardeşimizi anmak için… Bu yıl da, “Teferruatlar” yazılı pankartımız ve her bir teferruatı anlattığımız “Teferruatlar Anısına” bültenimizle oradaydık; olmamız gereken yerde, Agos’un önündeydik.
Hrant, devletin katlettiği ilk teferruat değildi, son da olmadı. Devlet, nasıl Hrant’tan önce de katlettiyse; Hrant’tan sonra da katletmeye devam etti. Katliamcı geleneğini Nihat'la, Kader'le, Rozerin'le, Tahir'le sürdürdü. Gözaltıyla, tutuklamayla, baskıyla, işkenceyle sürdürdü. Coğrafyanın birçok yerinde uyguladığı ablukalarıyla, sokağa çıkma yasaklarıyla ve savaşıyla sürdürdü.
Katliamla geçen bir yılın ardından, bir araya geldiğimiz ve “aramızda olmayan nicesi”ni andığımız 19 Ocak, bu yıl her zamankinden daha az kalabalıktı. Patlama ihtimali olan bir bomba ya da çekilmesi söz konusu olan bir silah sebebiyle olması gerekenden daha az insan, olması gerektiği kadar öfkeyi haykırmaya çalıştı o gün Agos’un önünde. “Bir güvercin tedirginliği”ndeydik ama “bulanık gölün temiz nilüferleri” olduğumuzu biliyorduk. Ve bunu bilmenin verdiği inançla, güçle, öfkeyle, bir aradaydık.
Ne kadar baskıyla karşılaşırsa karşılaşsın, ne kadar tehdit alırsa alsın susmayan Hrant’ın ardından, tıpkı onun gibi susmayan Tahir Elçi’nin ardından ve susmadıkları için katledilenlerin, “faili meşhur” olan katiller tarafından zorla susturulanların sesi olmak için oradaydık. Tam da bu yüzden “Hepimiz Hrant’ız” dediğimizde Hrant’ın sesi oluyor; “Hepimiz Teferruatız” diye haykırdığımızda, Tahir’in, Dilan’ın, Ümit’in ve nicesinin sesi oluyorduk.
Susmayanları susturmak, sinmeyenleri sindirmek, yılmayanları yıldırmak ve inançla yaşayanları katletmek için var olan devlet; düşündüklerimizden, konuştuklarımızdan, eylediklerimizden ve hatta varoluşumuzdan korktuğundan bu kadar zalim. Asıl olanı gizlemekten ve kendi iktidarını daimi kılabilmek için gerçeği manipüle etmekten başkaca bir şey yapmayan devlet, buna karşı hesap vermenin korkusunu yaşar. Bu korkuyla zalimleşir, zulmünü daimileştirir.
Ancak onun türlü yollarla katlettikleri, gün geldiğinde dikilir karşısına; Agos önünde, Taksim Meydanı’nda, polisin giremediği bir sokakta, askerin giremediği bir şehirde ve her yerde… Katledilen her bir teferruatın sesi yankılanır iktidarın ensesinde: “Bütün devletler katildir!”
Oğul Akdoğan
Meydan Gazetesi Sayı 31, Şubat 2016