Ben sana belediye başkanı olamazsın demedim. Adam olamazsın dedim. Yanılmışım oğlum; sen hem belediye başkanı, hem de “adam” olmuşsun. Babasının oğlu babasını onurlandırmış; hem başkan, hem de adam olmuştu. Murat, İstanbul’un Zeytinburnu ilçesinin belediye başkanlığına seçildiğinde daha 39 yaşındaydı. Zeytinburnu’ndaki muhafazakâr milliyetçi oyları alarak kazandığı başkanlığını, sadece babasını değil; kendisine oy veren tüm “baba”ları onurlandıracak uygulamalarla oylarına oy katarak sürdürmüştür. Adam olmuştur.
Ben sana yazar olamazsın demedim. Adam olamazsın dedim. Yanılmışım oğlum; sen hem yazar, hem de “adam” olmuşsun. Bunları söylemiş olan babasından çok sevdiği Cumhurbaşkanı’na duyduğu hayranlıkla ve Yeni Şafak’taki saçmalamalarıyla ünlü bir yazar olmuştur Rasim Özdenören. Türkçe’yi güzel ve doğru kullanan edebiyatçı ödülü bile almıştır. Adam olmuştur.
Bizim öykümüz de, bu iki adamın yollarının bir öykü festivalinde kesişmesiyle başlar...
Murat’ın başkanı olduğu Zeytinburnu Belediyesi’nin son icraatı, bir öykü festivalidir. 34 öykücünün katılımıyla gerçekleşen 1. Uluslararası Öykü Festivali’nin Onursal Başkanı ise Rasim’dir. Festival demek, başka sosyal aktivitesi olmayan ezilenler için çoluğunu çocuğunu alıp eğlenmek demektir. Zar zor gidilen bu festivallerde öykülerin tiyatro gibi oynanılır da. Günlük yaşantıda televizyondan başka bir eğlencesi olmayanlar için, hayatlarında bir değişikliktir.
Bu öykü festivalinde Rasim’in “Sedir Yaprağı” isimli öyküsü teatral olarak oynanır, çoluğunu çocuğunu alan bu oyuna gelir. Sedir Yaprağı’nda Rıdvan isimli çocuk, babasını bir berberle aldattığı için annesini silahla vurmaktadır. Rıdvan “namussuzluk” yapan annesini, hem kendisinin hem de babasının “namusunu temizlemek” için öldürmüştür. Daha da vahim olanı; öyküde Rıdvan’ın annesini vurduğu kısım, oyunda kuru sıkı silahla canlandırılmıştır.
Çoğunlukla çocukların izlediği bu sahne, çocukların korkmalarına ve ağlayarak annelerine sarılmalarına neden olur. Çünkü anneler, çocuklarına böyle öyküler anlatmaz. Çünkü öykü denilince çocukların aklına gelen ne bir silah, ne de bir çocuğun annesini öldürmesidir bizim öykümüzde.
Adamların öyküleri ise, böyle fena şeylerle doludur; kadın düşmanlığı kokuludur. Kadınsan hizmet eder, adabınla hareket edersin; yoksa şamarı yersin ya da tahtalıköye gidersin.
Annelerimizin anlattığı öykülerdeki gibi rengarenk çiçekler, dost hayvanlar, parlak bir gökyüzü yoktur bu öykülerde. Yüzümüzde bir gülümsemeyle gelmez öykünün sonu; Rıdvan annesini vurur.
Her gün en az 5 kadının erkek kardeşi, eşi, sevgilisi ya da sokaktan geçen bir “adam” tarafından katledildiği topraklarda geçer adamların öyküleri.
Ancak bizim öykümüz, henüz sona ermedi…
Fatmanur Şimşek - Başak Yılmazoğlu
Meydan Gazetesi Sayı 32, Mart 2016