Kadınlar Yarışıyor Erkeklik Kazanıyor

Sayı 32, Mart 2016

Herkes mutlaka bir kez duymuştur “El alem ne der?”. El alemin ne düşündüğü ya da ne söyleyeceği, kadının gündelik yaşantısında oldukça belirleyicidir. Kadın, hayatını başkalarının düşüncelerine göre şekillendirmek; başkalarının beklentilerine göre kurgulamak durumundadır.

Televizyonlarda, insanların zihinlerini uyuşturmak için yayınlanan pek çok program vardır. Bu televizyon programlarının izleyici kitlesi, gününü evde geçirmek zorunda olan kadınlar olduğundan, programlar da çoğu kez yalnızca kadınlar için hazırlanır. Eğer olur da bitmek bilmeyen ev işlerinden fırsat bulabilirse, kadınlar “kafa dağıtmak” için izledikleri bu programların ardından “darmadağın” olurlar. Hemen hepsi erkek egemenliğin birer pekiştiricisi olan bu programlar, genelde kadının “görevi” olan bir dizi iş üzerinden kurgulanır. Cinsiyetçilik üzerine kurulu olan bu programlarda kadın yarışmacılar, muntazam hayatlarıyla “el alemi” ve rakiplerini kendilerine hayran bırakmak peşine düşerler.

Oldukça fazla izleyicisi olan bu televizyon programlarının temaları genellikle evlilik, yemek, temizlik ve güzelliktir. Programların temaları farklı olsa da; her biri rekabet, hırs ve nefret yaratır.

“Gelin” En Büyük Tutsaklığa Bakalım

Söz konusu programlardan biri olan “Gelin Evi”nde, evli olan yarışmacı kadının evi, diğer yarışmacı kadınlar tarafından değerlendirilir. Program, yarışmacı evlerinin dizaynından yarışmacının düğün fotoğraflarına, kıyafetlerinden “marifetlerine”, temizliklerinden bakımlarına kadar pek çok meselenin değerlendirilmesi üzerine kuruludur. Hafta boyunca yayınlanan ve yalnızca bir kazananın olduğu yarışmada, haftalık sonunda verilen puanlarla birinci belirlenir ve önceden planlanmış şekillerde ödüllendirilir.

Hangimiz Daha Temiz?

“Evim Evim Temiz Evim” programıyla, yarışmacıların (kadının kaçınılmaz görevlerinden biri olarak görülen) temizliği değerlendiriliyor. Program ekibi tarafından kirletilen ve darmadağın edilen evin sahibi yarışmacının yapacağı temizliğin yanı sıra, diğer yarışmacılar tarafından temizlik öncesi ve sonrası konuya dair yapılacak “değerlendirme” programın ana konsepti.

Şehirden İndim Köye, Düştüm Ana Ocağına

“Ana Ocağı” isimli programa katılan yarışmacılar, ilk olarak Sakarya’nın bir köyüne gider. Orada kendilerine “koçluk” yapacak olan ve köy yaşantısına oldukça hakim olan “ana”larla tanışırlar. Söz konusu yarışmada kadınlar, bir köyde kadına görev biçilen her türlü işi (inek sağma, yemek yapma, temizlik, kümeslerden yumurta toplama vs.) yapmaya çalışır. Programın en önemli kurallarından birisiyse, yarışmacıların birbirleriyle tartışmayacak olmasıdır.

Böyle Çok Daha Güzelsin

Televizyonlarda yayınlanmaya başladığı günden beri, programla ilgili tartışmalar bitmek bilmedi. Programında, eşinin fiziksel görünüşünden “memnun olmayan” erkekler, eşlerinin bedeninde şikayetçi oldukları noktaları belirtiyorlar ve eşleri “baştan yaratıyorlar”. Erkekler kadınların saçından kıyafetine, kırışıklıklarına kadar beğenmedikleri her noktayı belirtip, eşlerinin değişmesini istiyorlar. Bu değişme esnasında, erkek kadını sürekli olarak aşağılarken; yaşanan değişimin ardından en çok söylenense; “kadının, şimdi kadın gibi olduğu” oluyor.

Temaları farklı olsa da, bu programlarla anlatılmak istenen şey aynı aslında: Kadın, kapitalizmin kendine dayattığı güzellik kalıplarına “sığmalı”; iyi bir eş, iyi bir anne, iyi bir ev kadını olmalı ve ne olursa olsun her daim erkeği mutlu etmeli. Kadına biçilen bu toplumsal rollerin aşılanmasında oldukça etkili bir araç olan televizyon programları, erkek egemenliğinin sürdürülmesinin yanı sıra kapitalizm propagandalarıyla da kadını hedefine almayı sürdürüyor.

Gizem Şahin

Meydan Gazetesi Sayı 32, Mart 2016

Paylaşın