2007 yapımı bir Ken Loach filmi… Film, Doğu Avrupa’dan İngiltere’ye giden göçmenlerin yaşadıklarını, tam da ters köşe bir perspektiften, göçmenleri kaçak olarak çalıştıran istihdam bürolarından birinden yola çıkarak anlatır. Göçmenleri kaçak bir şekilde çalıştırtan ajans sahibi Angie, göçmenleri merdiven altı işlerde çalıştıran patronlarla yaptığı anlaşmalarda “Mesaiye kalırlar, vardiyada çalışırlar, her saat çalışırlar, parayı sorun etmezler…” vurgusu yaparak işyeri sahiplerinin kendi istihdam bürosu ile anlaşmasını sağlamak ister. Film Angie’nin yaşadıklarına yoğunlaşır gibi görünse de arka plandaki işleyiş, sert bir kapitalizm gerçeği olarak gözler önüne serilir.
Mart ayında Brüksel’de gerçekleşen TC-AB görüşmeleri sonrası kabul edilen bire bir değişim formülü ya da namı diğer Samsom Planı, ilk uygulamasını geçtiğimiz günlerde, Midilli’den Dikili’ye oradan da Kırklareli’ndeki geri gönderme merkezine gönderilen ilk göçmen kafileleri aracılığıyla fiiliyata kondu.
Masrafların AB tarafından karşılanması, AB’den plan karşılığında alınacak bilmem kaç milyar Euro olması ya da Avrupa’ya girişin artık vizesiz olması ihtimali, tabi ki savaştan bir oraya bir buraya kaçmak zorunda bırakılanlar için bir anlam ifade etmiyor.
Samsom Planı
Aslında planın devreye geçirilmesi “son derece insani bir kaygı” ile yapılıyor gibi gösterildi: Ege’de yaşanan ölümleri durdurmak. Plan, Hollanda’daki iktidarın koalisyon ortağı PvdA partisinin (İşçi Partisi) lideri Diederik Samsom tarafından hazırlandı. Partisinin “çevre meseleleri” sorumlusu olan Samsom, 2012’den bu yana partisinin başkanlığını yapıyor. Parti’nin “çevre meseleleri”ni emanet ettiği Samsom, Hollanda Greenpeace’indeki önemli statüsünden Echte Energy şirketine CEO olarak transferiyle vazgeçer. Sorun çözümüne sorun üretenlerden biriyle çözüm bulmak… Dahiyane bir fikir…
Bu “insani” sorumlulukla işlerliğe geçirilen plan, bunu birkaç ayakta gerçekleştirecek. Mesela plan aracılığıyla, iade edileceğini bilen göçmen, artık insan kaçakçılarına para vermeyecek! Tabi zaten gümrük noktalarında devlet yetkilileriyle anlaşmalı olarak gerçekleşen bu organizasyonun bu devletli kısmı şimdilik es geçilmiş görülüyor. Çünkü aynı geniş organizasyon, kimlerin iade edilip edilmeyeceği noktasında belirleyici olabilir. Yani kaçakçılar için değişen bir durum yok.
Proje ilk önerildiğinden bu yana, göçmen nakillerinin nasıl gerçekleştirileceği bilinmiyordu. Eğer göçmenlere iltica başvurusu hakkı tanımadan kitlesel bir sınır dışı etme eylemi gerçekleşirse, bu durum AB yasalarına aykırı olur. Bu nakillere aracılık eden özel sınır güvenlik firması Frontex yetkilileri, her seferinde iltica başvurusu olmadığına ilişkin yaptıkları açıklamalarla hepimizin yüreğine su serpiyor! Herhangi bir iltica başvurusunun olmaması en büyük yasal dayanak. Sınırın iki yakasında da yeteri kadar tercüman olmadığı için, öte yandan mevcut prosedüre ilişkin göçmenlere herhangi bir bilgilendirme yapılmadığı için iltica başvurusunun yapılmaması bir yana göçmenlerin önemli bir kısmının kimliği dahi tespit edilemiyor.
Göçmen İstihdam Büroları
Türkiye’deki Suriyeli göçmen sayısının 3 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Bire bir değişim planı ile bu sayının artacağı aşikar. Ana akım medyanın Suriyelilerin ne kadar güzel istihdam ettirildiğinin haberlerini yaptığı son aylarda, Türkiye’de bulunan Suriyelilerin sadece 7 binine çalışma izni verildiği, geri kalanlarının ise kayıt dışı olarak çalıştırıldığı istatistikleri ayan beyan ortada duruyor.
AB’nin kirli elleri olarak adlandırılan Frontex’in sınır güvenliğindeki hikayeler BM bünyesinde faaliyet gösteren birçok STK tarafından bile dillendirilmiş, ırkçılığa varan uygulamalar farklı çalışmaların konusu olmuştu. Frontex göçmenlerin bulunduğu botların batırılmasından, sınır geçişlerinde göçmenlerin ölümüyle sonuçlanan farklı vakalara hayli kabarık bir geçmişi olan bir şirket. Ellerini kirletmek istemeyen AB’nin kirli elleri… Sendikalar ve emek örgütlerinin son aylarda tartıştığı özel istihdam büroları aslında bir alt başlığı daha taşıyor. Taşeron sistemden daha kötü bir sisteme; kiralık işçi sistemine olanak verecek özel istihdam büroları, özellikle göçmenler için kurulmuş olan çalışma ajansları adı altında halihazırda yürürlükteydi. Ocak ayında, Bakanlar Kurulu’ndan “Suriyelilerin iş gücü piyasasına dahil olması” için çıkan bir dizi karar, bu ajansların işleyişini değiştirmeye şimdiden başladı.
Yaşadığımız coğrafyada göçmenlerin büyük bir çoğunluğu kayıt dışı bir şekilde istihdam ediliyor. Ucuz iş gücü olarak görülen göçmenler, asgari ücretinin yarısına bile çalıştırılmıyor. Kolaylıkla uzun saatler, izin olmadan, tüm haklardan mahrum bir şekilde, yani kısacası köle gibi çalıştırılan göçmenlerin her geçen gün artan sayısı, Göçmen İstihdam Büroları için büyük bir vurgun kapısı…
Hem de bu vurgun yakın bir zamanda devlet güvencesiyle işleyecek. Tabi ki bu güvence, kayıt dışı istihdamı bitirmeyecek, aksine 3 milyonu aşacak Suriyeli göçmenlerin daha ucuza, daha uzun saatler, daha kötü koşullarda çalışmasına neden olacak.
Farklı işletmeler, bu istihdam büroları aracılığı ile göçmen işçileri çalıştırmaya şimdiden başladı. Tabi Göçmen İstihdam Büroları da reklamlarına…
Patronlarla yapılacak yeni göçmen işçi pazarlıkları, göçmen amele pazarları, güvencesiz işler, esnek çalışma, yerli işçilerle yaşanacak sorunlar… Yakın zamanda hepimizi bekleyen yeni bir dünya; Ken Loach’un kapitalizmin kapitalistlere sunduğu dünyadan esinlenerek filmine koyduğu o ironik isim gibi, İşte Özgür Dünya…
Hüseyin Civan
Meydan Gazetesi Sayı 33, Nisan 2016