12 Haziran günü, Amerika Birleşik Devletleri’nin Florida eyaletine bağlı Orlando kentinde bulunan LGBTİ bar Pulse’a yönelik bir silahlı saldırı yaşandı. Saldırı sonucunda, 49 kişi yaşamını yitirdi, onlarca kişi yaralandı; saldırgan Omar Mateen de öldü. Mateen’in saldırıdan önce 911’i arayıp IŞİD’e bağlı olduğunu bildirdiği haberleri yayılmaya başlamışken; IŞİD de kendisine bağlı Amaq haber ajansı üzerinden yaptığı açıklamayla, “Amerika tarihi boyunca yaşanan en kanlı silahlı saldırı” olarak tarihe düşen katliamı üstlendiğini açıkladı.
Katliamda yaşamını yitirenlerin ardından bir yandan dünyanın farklı yerlerinde bulunan LGBTİ kurumları eylemler organize edip saldırıda yakınlarını yitiren ve başka ülkelerde yaşayan ailelerin ABD’ye ulaşımıyla ilgili dayanışma kampanyaları düzenlenmeye başladı. Bir yandan da saldırıyı IŞİD’in üstlenmiş olmasının ardından İslam ve eşcinsellik tartışmaları... Orlando Katliamı’nın ardından ulusal yas ilan edilen ABD’de, yetkililer ilk anlardan itibaren saldırının bir “terör saldırısı” olduğunu üstüne basarak ifade etti; bu ifade Amerika’nın “özgürlükler ülkesi” olduğu yanılsamasını daha da büyüttü. Ancak kimse Amerika’nın homofobi, transfobi ve nefret suçları ile dolu tarihinden söz etmedi...
Kendisinin dayattığı kimlik ve ideolojiyi kabul etmeyen herkesi yok etmek üzerine kurulu olan IŞİD’in bu saldırısı, LGBTİ’lere yönelik nefretin körüklenmesine de sebep oldu. Yaşadığımız topraklarda iktidarın yayın organları Pulse’da yaşanan saldırının ardından eşcinselleri hedef haline getirmeye başladı, bu yayınlar farklı mecralarda yankı buldu. IŞİD’in Orlando’da gerçekleştirdiği katliamın ardından çeşitli ırkçı gruplar, İstanbul’da düzenlenecek olan Onur Yürüyüşü’nü hedef alan linç kampanyaları başlattı. Sosyal medya üzerinden, “ne pahasına olursa olsun Onur Yürüyüşü’nün yaptırılmayacağına” dair etkinlikler açıldı; LGBTİ örgütleri ve bireyler hedef gösterildi.
Orlando, katletme üzerine kurulu olan IŞİD’in gerçekleştirdiği bir katliam olmasının yanında; heteroseksist ablukanın da bir sonucudur aslında. Ataerkil kültürün kıskacında yıllar boyu katledilen eşcinsellere yönelik saldırılar bir yandan IŞİD VE IŞİDvari örgütlenmeler tarafından, bir yandan da kapitalizm tarafından sürdürülmektedir. Dünyanın birçok yerinde eşcinsel bireyler ya da cinsel kimlikler yok sayılırken; heteroseksist kültür ve kapitalizm de bu yok sayılma durumunu derinleştirmektedir.
Orlando’da yaşanan ve eşcinsel bireyleri hedefine alan bu katliamın benzerlerinin, yeniden yaşanmayacağının garantisi yoktur. Hele ki tehditler ve linç kampanyaları bu kadar belirginken... LGBTİ bireylerin kimliklerine ve varoluşlarına yönelik bu saldırıların karşısında, mücadeleyi büyütmekten başka bir yol yok. Eşcinselliği bir hastalık olarak görüp eşcinsel bireyleri yok sayan devletin; cinsel kimlikleri yok sayıp nefreti körükleyen ataerkil kültürün; cinsel yönelimleri bir meta haline getiren kapitalizmin karşısında örgütlenecek bir varoluş mücadelesi...
Pelin Derici
Meydan Gazetesi Sayı 34, Haziran 2016