Kapitalist işleyiş içerisinde zaman zaman kullanılabilecek ama paylaşma ve dayanışmayla örülü özgür dünyada hiçbir şeye yaramayacak bilgiler…
Suriye’deki savaştan kaçan milyonlarca mülteci, sağlık koşullarına uygun olmayan yerlerde hayatlarını devam ettirmek zorunda kalmaktadır. Çadır kentlerde ve konteynırlarda yaşamlarını sürdürmeye çalışan mültecilerin kaldıkları mekanlar bir dizi hastalık ve kötü etkenlere karşı korunaksız olduğunan; mültecilerin önemli bir bölümü sabit yerde kalma sorunları yaşadığından; ya da kalablık aileler şekilde küçük ve izbe evlerde yaşamaya çalıştığından dolayı ciddi sağlık sıkıntıları yaşamaktadır. Bu mekanlar, özellikle kanalizasyon altyapılarının yetersizliğinden kaynaklı, sağlık açısından kötü yaşam koşullarını ve sağlık sorunlarını da getirmektedir. Savaş koşullarından kaçan milyonlarca insan, bu ve benzeri koşullarda bir taraftan yeni hastalıklarla karşılaşırken diğer taraftan mevcut hastalıkların iyileşme sürecine ilişkin de problem yaşamaktadır.
Dil ve kültür farklılıkları, sağlık sistemine uyumsuzluk, ücretli sağlık hizmetleri gibi durumlar mültecilerin sağlık hizmetinden yararlanmasını güçleştirse de, sağlık hususuna ilişkin yaşanan en temel sorun, bu kişilerin yasal ve fiziki engeller nedeniyle sıkıntılar yaşamasıdır. Özellikle sağlık personellerinin, mültecilerin yasal hakları ve gereksinimleri konusunda keyfi uygulamaları, devletin bu alanda bilinçli bir şekilde oluşturduğu belirsizlikle ilgilidir.
Hem konteynır ve çadırlardan oluşturulan geçici barınma kamplarında yaşayanlar, hem de coğrafyanın farklı alanlarında elverişsiz koşullarda yaşayanlar, açlık ve yoksulluğun yanında önemli sağlık problemleri ile karşı karşıya kalmaktadır. Ancak, TC’nin taraf olduğu sözleşmeler ve iç hukuk; mülteci ya da sığınmacı bireylerin sağlık hakkını güvence altına almaktadır. Bu noktada, sağlık hizmeti verenlerin mülteci ya da sığınmacılara vereceği hizmet temel ve zorunludur; her şeyden önce “vatandaşlarla” eşit koşullarda sunulur.
6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’na göre, mültecilik, yarı mültecilik, ikincil koruma statüsü, sığınmacı gibi statüler, şartların oluşması ile kendiliğinden doğar. Yasal mercilere yapılan başvurunun ve bu başvurunun neticesinin, statülerden kaynaklanan “hakkın” doğumuna etkisi yoktur.
Bunun dışında mültecilerin ya da sığınmacıların karşılaştığı sorunlardan birisi, sağlık hizmeti notkasında “turist” gibi yaklaşılmasıdır. 23.07.2013 tarihinde, 25541 sayılı bakanlık onayı ile yürürlüğe giren turist sağlığını düzenleyen yönerge esas alınarak sağlık hizmetinde ücret alınmaktadır. Bu ücretler, bazı sağlık hizmetlerinde fahiş bedellere denk düşmekte, bunları ödeyemeyen ve zaten yoksulluk koşullarında yaşayan bu kişiler, Yabancılar Şubesi’ne teslim edilmekte, hatta bu kişilerin evraklarına el konulmaktadır. Ancak, bu durumun hukuki bir dayanağı yoktur.
Hatta 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu, md.89/3/a, başvuru sahibi veya koruma statüsü sahiplerinin 5510 sayılı yasaya tabi olacakları ve primlerinin devletçe ayrı bir fondan karşılanacağı düzenlenmiştir. Yani, mülteciler ya da sığınmacılar, Genel Sağlık Sigortası kapsamına alınmıştır. Yukarıda da belirtildiği gibi, bu haktan yararlanmaya başlama tarihi “başvuru tarihi” olarak belirlenmiştir.
6458 sayılı kanunun 65 ve 59. maddelerince, başvurular valiliklere ya da kolluğa yapılmakta, geri gönderme merkezlerinde tutulan kişilerde başvurularını buralarda yapabilmektedir.
Yani sığınma ya da mültecilik başvurusunu herhangi bir kolluğa ya da valiliğe yapan kişi, başvuru sonucunu beklemeksizin GSSli olarak sağlık hizmetinden yararlanabilir. TC vatandaşlarından ayrı bir muameleye maruz kalamaz, “turist” işlemi uygulanamaz ya da daha önce uygulanan “sağlık giderlerini kendilerinin karşılanması” ya da “başka illerden kimlik kartı alınması zorunluluğu” bahane edilemez.
TC sınırları dahiline yasal yollardan girmeyenler içinse, uluslararası sözleşmeler bağlayıcı niteliktedir. “Kişilerin yaşama hakkının, bedensel ve ruhsal bütünlüğünün statü farkı gözetilmeksizin korunması”, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) tarafından güvence altına alınmıştır. TC Anayasası 90/5. maddesine göre, çelişki halinde AİHS hükümlerinin TC kanunlarına göre uygulamada öncelik taşıyacaktır. Yasal yollardan TC sınırlarına girmeyenlerin yaşam hakkı, sağlık sunumunun gerçekleştirilmemesi sureti ile ihlal edilemez.
Bir başka sıkıntı da gerek mülteci ya da sığınmacı, gerekse bu statüde bulunmayanların sağlık kuruluşları tarafından polise ihbar edilerek sağlık hizmeti verilmemesi ya da sağlık sunumunun hemen sonrasında kolluğa teslim edilmeleridir. TCK. md.280’le çelişen bu uygulama, bir hukuksuzluk örneğidir.
Buna benzer ihlaller, devletin kendi “normali” olduğundan, bu uygulamalar noktasındaki çelişkiler de şaşırtıcı değildir. Ancak savaş, açlık, yoksulluk dışında bürokratik engeller ve ırkçı reflekslerle yaşamları birer savaş alanı haline gelen göçmenler ve mültecilerle geliştirilecek dayanışma noktasında, sağlık hizmetlerine ilişkin yapılacak bu küçük bilgilendirme, belki de yaşamsal sonuçlar verecektir.
Av. Gökhan Soysal
Meydan Gazetesi Sayı 34, Haziran 2016