Kapitalist işleyiş içerisinde zaman zaman kullanılabilecek ama paylaşma ve dayanışmayla örülü özgür dünyada hiçbir şeye yaramayacak bilgiler…
15 Temmuz darbe girişiminin ardından 20 Temmuzda 3 aylığına Olağanüstü Hal (OHAL) ilan edildi. Daha sonra OHAL 3 ay süreyle uzatıldı. Sürenin daha ne kadar uzatılacağı ise şimdilik muamma. OHAL döneminin en önemli özelliklerinden biri Bakanlar Kurulu’nun Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisinin olmasıdır. Bir diğeri ise OHAL Kanununda yer alan tedbirleri uygulayabilecek olan OHAL Kurulları’nın kurulmasıdır.
Yakın zamanda Anayasa Mahkemesi, OHAL KHK’larına karşı yapılan Anayasaya aykırılık başvurularını incelemeyeceğine karar verdi. Bu karar, yürütme organına, OHAL’in ilan edilme amacının ve Anayasa’da düzenleme yetkisi verilen konuların dışına çıkarak KHK düzenleme keyfiyeti veriyor. Öyle ki Anayasada, OHAL dahil hiçbir olağanüstü dönemde, “kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü yer almasına rağmen, bu ilkeyi ihlal eden bir KHK yayınlanması durumunda bunun denetimini sağlayacak bir mekanizma bulunmamaktadır.
Bu yasal garabetin ötesinde, toplumda, OHAL döneminde devletin istediği herkese istediği herşeyi yapabileceği yönünde bir korku yaratılmış durumda. Özellikle kolluk kuvvetleri, yaptıkları her hukuksuzluğa OHAL kılıfı uydurmaya çalışıyorlar. Yaratılmak istenen bu korku iklimine teslim olmak, hak ve özgürlüklerine sahip çıkma ve koruma noktasında toplumda telafisi zor kırılmaların oluşmasına neden olur. Bu nedenle yasal çerçevede OHAL döneminde KHK’larla hangi değişikliklerin yapıldığını, hangi hakların ne oranda kısıtlandığını bilmekte fayda var. Elbette bu yazıda tamamına yer veremeyeceğiz ancak birkaç örnekle açıklamaya çalışacağız.
Olağan dönemde evde/işyerinde arama, ancak hakim kararıyla yapılabilir. KHK ile savcının mahkeme kararı olmaksızın arama emri verebileceği düzenlendi. Ancak kolluğun yani polis veya jandarmanın böyle bir yetkisi yoktur. Kolluk amirinin emri ile evde veya işyerinde arama yapılamaz. Mutlaka savcının yazılı emri gerekir.
Yine olağan dönemde mahkeme tarafından verilebilen yakalama emri, KHK ile yapılan düzenlemeye göre savcılık tarafından verilebilecek. Ancak kolluğun, kolluk amirinin veya başka bir idari organın kendiliğinden yakalama emri çıkarma yetkisi OHAL döneminde de yoktur.
KHK’larla, ifade özgürlüğünün en önemli görünümlerinden biri olan toplantı ve gösteri yürüyüşü, basın açıklaması, protesto gösterisi gibi eylem ve etkinliklere dair herhangi bir kısıtlama henüz getirilmemiştir. Olağan dönemde dahi muhalif sesleri bastırmak amacıyla sürekli müdahale edilen bu haklar, OHAL döneminde daha fazla saldırıya maruz kalmaktadır. Ancak bu uygulamaların herhangi bir hukuki dayanağı yoktur. Her ne kadar OHAL Kanunu’nda, bu tür eylem ve etkinliklerin izne bağlanmak ve ertelenmek suretiyle sınırlandırılabileceği belirtilmişse de, bu konuda OHAL Kurullarınca verilmiş bir karar olmaksızın kolluğun OHAL yasasına dayanarak bunları engelleme yetkisi yoktur.
Bu örneklerde olduğu gibi, hukuksal bir dayanak olmaksızın hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına çalışılmaktadır. Medya da, bu algıyı beslemekte ve korkuyu büyütmektedir. İktidarın iki ortağının savaşında toplumsal muhalefetin baskılanmasını engellemek için, bilgi kirliliği üzerinden yaratılmaya çalışılan korku duvarını yıkmak gerekir.
Av. Davut Erkan
Meydan Gazetesi Sayı 35, Aralık 2016