Virgina Woolf “Kendine Ait Bir Oda” kitabının bir bölümünde, Shakespare’in kız kardeşi olsaydı, onun da adı ve eserlerinin günümüze ulaşıp ulaşamayacağını hayal etmiş; dönem kadınlarının toplumsal ezilmişliğini ve yoksullar ile zenginler arasındaki ayrımı sorgulamıştı. Woolf, Shakespeare’in kız kardeşi hakkında şunları söylemişti; “Shakespeare’in yaşadığı dönemde, onunla aynı dehaya sahip bir kadın olamazdı. Çünkü Shakespeare gibi dâhiler; çalışan, eğitimsiz köleler arasından çıkmazdı. İngiltere’de Saksonlar ya da Brötonlar arasından çıkmadı. Bugün de işçi sınıfının arasından çıkmaz. O vakit, tıpkı Profesör Trevelyan’ın anlattığı gibi çocukluktan çıkar çıkmaz vazifeleri başlayan, aileleri tarafından buna mecbur edilen, gerek yasalar gerek adetler yüzünden bundan kaçamayan kadınların arasından nasıl çıksın?”
Woolf’un bu sorusu, kadınların tarih boyunca sıkıştırıldıkları pozisyonlarını çok iyi özetliyor. Çünkü kadın yüzyıllardan bu yana, hangi sınıftan ya da kültürden olduğu fark etmeksizin, sadece kadın kimliğinden dolayı erkek egemenler tarafından sömürülüyor, eziliyor ve yok sayılıyor.
Shakespeare’den ve hayali kız kardeşinden iki yüzyıl sonraya, günümüzden üç yüzyıl önceye gidelim; Mozart’tan bahsedelim. Ancak herkesin “Mozart” olarak bildiği Wolfgang Amadeus Mozart değil, kız kardeşi Maria Anna Mozart’tan…
Nannerl adıyla da bilinen Maria Anna Mozart, kendileri gibi müzisyen olan babaları Leopold tarafından tıpkı erkek kardeşi gibi bir müzisyen olarak yetiştirilmişti. Nannerl Avrupa’nın birçok şehrine düzenlenen turlara katılmış, “soylu”ların evlerinde konserler vermişti. Nannerl dönemin en iyi müzisyenlerinden olarak bilinirken; yüzyıllar sonra erkek kardeşinin en bilinen eserlerinden bazılarının aslında Nannerl’e ait olduğu konuşulmaya başlanacaktı.
Ancak Nannerl’in müziğe olan tutkusu, yaşı ilerledikçe onun için bazı engelleri de beraberinde getirmeye başladı. Ailesi Nannerl’in turlara katılmasını engellemeye; onu erkek kardeşinin “kariyer turları”nı finanse etmek için kapatıldığı evde piyano dersleri vermeye zorlamaya başladı. Nannerl buna direnmek istese de, her alanında ailesi ve de özellikle babası tarafından baskı altına alınmaya başladı. Aşık olduğu erkekle birlikte olması engellendi; babası tarafından, hakim olan Johann Baptist Franz von Berchtold zu Sonnenburg ile zorla evlendirildi. Nannerl, Sonnenburg’un yaşamını yitirmesinin ardından piyano dersleri vererek yaşama tutunmaya çalıştı ancak tutkusu olan müziğe hiçbir zaman devam edemedi.
Nannerl’in erkek kardeşi Wolfgang’tan övgüyle bahsettiği mektupları yıllar sonra ortaya çıksa da, bu mektuplarda yer verdiği müzik kompozisyonlarından hiçbir zaman bahsedilmedi.
Maria Anna Mozart yaşamının daha sonraki döneminde müzik yapmaktan vaz mı geçti, yoksa bestelerini kimseyle paylaşmadı mı ya da kardeşine mi atfetti bilemiyoruz. Ancak Virginia Woolf’un Shakespeare’in kız kardeşini hayal ettiği gibi biz de bugün erkek kardeşi, erkek babası, erkek egemenler tarafından alıkonulan, engellenen ve tutkusu olan müzikten koparılan Nannerl’in bestelerinin; farklı yerlerde, farklı zamanlarda, farklı kadınların yaşamlarında çaldığını hissedebiliyoruz…
Deniz Özer
Meydan Gazetesi Sayı 37, Mart 2017