Maraton, sporda uzun mesafeli, sert yollarda yapılan mukavemet koşusu olarak geçer. Diğer bir anlamı da dayanıklılık ve direnç gerektiren uzun süreli bir iştir. “Bizim” yaşamlarımız gibi...
Bir maraton koşusunun her yenisi düzenlendiğinde bir şeylerini değiştirirler. Yeri, zamanı, kazananı, kaybedeni ve kuralları değişebilir. Bir yıl asla değişemeyecek olan bir kural, bir bakmışız değişmiştir.
Sadece bir maraton var; bizim için de, onlar için de. Onlar maratonda her şeyi değiştirebilirler, bizim izlerimiz hariç.
Tarih 1967. Kadınların spor yapmalarının türlü sebeplerle, “kadına göre değil”, “rahmi düşer”, “erkeklerin işi” vs. denilerek yasaklandığı yıllar. Nisan ayının 19’u. Boston Maratonu az sonra gerçekleşecek. 261 numaralı koşucu maratonu koşmak için hazır. Koşu başlar. 3. km’ye gelindiğinde bir şeyler “ters” gidiyordur. 261 numaralı koşucu Kathrine adlı bir kadındır. İsmini gizleyerek K. V. Switzer adıyla maratona başvurmuştur ve kimse onun kadın olduğunu fark etmemiştir. 3. km’de kadın olduğu anlaşılan Kathrine’yi maraton görevlileri arkasından iterek, çekerek maratondan çıkarmaya çalışmış fakat Katherine hızla “koşmaya” devam ederek kendisini engellemeye çalışan erkeklerden kurtulmuştur.
Tarih 1992. 32 yıldır olimpiyatlara giremeyen Güney Afrikalılar var. Sebebi ne hızlı koşamamaları, ne de dallarında ödülleri olmayışları; sebebi ırkçılık. Elena ve Derartu maratonda. Temmuzun 25’i. Barselona Olimpiyatları birazdan başlayacak. Derartu birinci, Elena ikinci olacak. Ama Barselona Olimpiyatları'nda iz bıraktıkları şey bu olmayacak. Şeref turunu el ele koşacak, bitiş çizgisini el ele geçecekler. Irkçılığın karşısında kocaman iki kadının dayanışmacı ruhunu herkese gösterecekler.
Tarih 2014. İran’da 1979’dan beri kadınların, stadyumlarda erkeklerle maç izlemeleri yasak. 2014 yılının Haziran ayında takvimler ayın 20’sini gösterirken bir grup kadın, erkek voleybol maçını izlemek istediler ve tribüne girmeye çalıştılar. Kadınların hepsi gözaltına alındı ve rejime karşı propaganda suçuyla içlerinden birisi 1 yıl hapis cezası aldı. O da tribüne girmek isterken gösterdiği kararlılığını hapishanede 14 gün boyunca açlık grevi yaparak devam ettirdi ve 5. ayında serbest bırakıldı. En zorlu maratonlardan birini koştu Ghoncheh Gavami. Onu engellemeye çalışan “koca” bir devlet vardı. Ama bu maratonun kazananı devlet değil Ghoncheh’di.
Tarih 2015. Zaman geçmiş, kadınların maratonda koşmalarına “izin verilmiş”tir. Artık kimse koşan bir kadını durdurmaya çalışmıyor, kadınların üzerine koşup saldırmıyor. Böyle kurallar yok artık. Başka kurallar var, regl iken yapılacaklar gibi. Nisan ayının 26’sı. Londra Maratonu az sonra gerçekleşecek. Bir kadın maratonda. Biraz sonra regl kanaması başlayacak. “Regl olan kadın kirlidir”. Regl olan kadın ped ya da tampon kullanmalıdır. Ped ya da tampon kullanmaktan başka seçeneği mi var? Hayır, kapitalizm buna izin vermez. Kirli der, sağlıksız der, topluma uygun değil der. Kiran Gandhi o gün maratonda bacaklarının arasından kan akarak koştu. 42 kilometre 195 metrelik maratonu rahatsız koşmasına, hatta koşamamasına sebep olacak bir tamponla yarışa katılmadı. Kanamasını önemsemedi, çünkü her an her yerimiz kanayabilir. Bir kick boks müsabakasında, bir tırmanışta veya bir regl gününde. Her yerimiz kanayabilir. Kiran Gandhi maratona “bizden” bir iz bıraktı. Artık birinci olmasına pek de gerek yoktu.
Tarih 2016. Hep bir yarışta olmak zorunda bırakıldık, beşikten mezara kadar. Okula giderken sıra arkadaşımız, bazen kardeşlerimiz, bazen iş yerindeki arkadaşlarımız. Hepsi rakibimiz olarak tanıtıldı bize. Ve onları yenmek zorundaydık. Ne için? Daha çok kazanmak için, daha çok yükselmek için. Dayanışmaya, paylaşmaya yer vermez içinde yaşadığımız sistem. Çünkü bir yarışa ihtiyacı vardır. Yarışın kurallarını, kazananını, kaybedenini kendi belirler. Yarış adaletsizliklerle, haksızlıklarla doludur. Ama bunlar sistem için önemli değildir. Çünkü yarışta bir kazanan vardır, bir de kaybeden o kadar. Ağustos ayının 5’i. Birazdan Rio Olimpiyatları başlayacak. Yine bir maraton. Yine sert, uzun ve zorlu bir yol. Kadınlar yan yana dizildiler ve koşmaya başladılar. 5 bin metre yarı finalinde bir şey oldu. Nikki ve Abby birbirleriyle çarpıştı. Abby arkadan geliyordu ve Nikki’ye çarptı. Abby’nin önünde iki seçenek vardı. Düştüğü yerden kalkıp koşmaya devam etmek ya da çarptığı Nikki’yi yerden kaldırmak. Maratona devam edebilirdi. Zaten kurallar böyleydi. Onlar rakipti ve Abby’nin önünde kazanması gereken bir yarış vardı. Fakat Abby koşmadı. “Rakibi” Nikki’yi yerden kaldırdı. Birlikte düşmüşlerdi, birlikte kalktılar. Abby, kazada sağ bacağını incitmişti. Birkaç adım sonra sendeledi. Yere düştü. Nikki’nin önünde de aynı iki seçenek vardı. “Rakibi” yerde bırakıp koşmak ya da “hiç tanımadığı birini” yerden kaldırmak. Bu sefer de Nikki, Abby’yi bırakmadı. Sarıldılar. Maratonun bütün kurallarını yıktılar. Rekabeti silip yerine dayanışma yazdılar. Yarışı kaybetmişlerdi. Rio Olimpiyatları öyle söylüyor. Rio Olimpiyatlarını boşverin. Abby ve Nikki kendi maraton koşularını birlikte kazandılar.
Biz kadınların yaşamı, 42 kilometre 195 metrelik maratondan çok daha uzun. Tarih boyunca sırf kadın olduğumuz için önümüze konulan engelleri hep aştık. Her engelde daha güçlü olduk, her kilometrede daha hızlı koştuk. Günün birinde yürümek zor gelmesin diye, biz hep hızlı koştuk.
Gizem Şahin
Meydan Gazetesi Sayı 37, Mart 2017