Deli Kadını Delirten Erkekler

Sayı 37, Mart 2017

1848-1858 yılları arasında İngiltere’de bulunan Suffolk Country Akıl Hastanesi'ne çevrelerindeki erkeklerler tarafından "deli" oldukları iddiasıyla yatırılan kadınlar. Psikiyatrist ve fotoğrafçı Huhg Welch Diamond tarafından sadece fotoğrafları çekilen, hikayeleri yazılmayan kadınlar. Hugh Welch çektiği fotoğraflarla dünya fotoğrafçılık tarihinde tanınırken, fotoğrafları çekilen kadınları kimse tanımamaktadır.

İtalya’da sıradan bir evdeyiz. Bir masa, üzerinde bir telefon, bir radyo, bir ütü, bir tas, bir süpürge. Masanın önünde bir tabure. Başka bir mobilyanın üzerinde alkol, pomat ve yara bandı. Orta sınıf bir hizmetçi odası gibi bir yer. Üzerinde sabahlık, elinde çamaşır sepeti olan bir kadın, Maria.

“Benim her şeyim var. Buzdolabım var. Biliyorum, herkesin buzdolabı var. Ama benimki buzları yuvarlak yapıyor. Sonra çamaşır makinem var. Düdüklü tencerem var. Mikserim var. Her odada müziğim var. Evin her yerinde müzik, böylelikle yalnız hissetmiyorum kendimi. Yoksa asmak geliyor kendimi içimden”

Eve kapatılmış yalnız bir kadındır Maria. Hayatı ev işlerinden ibaret. Dış dünyayla tek bağı eşinin onu kontrol altında tutmak için sürekli aradığı bir telefon ve karşı apartmana yeni taşınan bir kadınla ya da kendi kendine konuştuğu bir penceredir. Maria aynı zamanda iki çocuk annesidir. Büyük olan çocuğunun evle bir alakası yoktur; diğer çocuğu ise bebektir. Aslına bakarsak Maria’nın yalnızlığı evde kimsenin olmamasıyla da ilgili değildir.

Maria her ne kadar eve kilitlenmiş olsa da, etrafı erkekler tarafından kuşatılmış bir kadındır. Üzerinde her türlü “hakka sahip” ve her şekilde baskı kuran bir eş, geçirdiği bir kaza sonucunda eli ve cinsellik organı dışında kırılmadık bir yeri kalmayan ve gördüğü her kadını (Maria dahil) taciz eden bir kayınbirader, karşı apartmanda elinde dürbünüyle onu sürekli gözetleyen bir röntgenci, onu deliler gibi seven genç bir aşık ve bir telefon sapığı...

“Evimde mutluyum, kocam hiçbir şeyimi eksik etmez. Sera bitkisi gibi özen gösterir bana.”

Aslında Maria toplumdaki çoğu kadını ifade eder. Kendisine “sera bitkisi” kadar özen gösterilen Maria aynı zamanda bir hizmetçi, bir bebek bakıcısı, bir hasta bakıcıdır. Erkeğin, erkek egemen zihniyetin ona biçtiği roller bunlardır. Fakat Maria, karşı komşusuna belki de kendi kendine anlattıkça yaşadıklarına dayanamaz. Öfkelenmeye, sinirlenmeye başlar; davranışları farklılaşır. Benliğini yitirme noktasına gelen Maria önce onu sürekli taciz eden kayınbiraderini merdivenlerden aşağı atar; ardından karşı binadaki röntgenciyi tüfekle vurur. Sonra da yüzünde bir gülümsemeyle ve elinde tüfekle kapının karşısına geçip kapı kilidinin açılmasını bekler. Çünkü sırada onu eve kapatan ve yok sayarcasına baskılayan eşi vardır. Maria’nın, bu “yalnız kadın”ın hikayesi burada biter. Belki de çoğunluk için artık bu “deli bir kadının” hikayesi olacaktır. Bu hikaye Dario Fo ve France Rame tarafından kaleme alınmıştır. Fakat yazılanlar bir hayal ürününü değil, farklı bölgelerden ve kültürlerden birçok kadının gerçek hikayesini anlatır.


1848-1858 yılları arasında İngiltere’de psikiyatrist ve aynı zamanda fotoğrafçı bir adam Dr. Huhg Welch Diamond hastalarının fotoğraflarını çekmenin, hastalığın teşhisi ve tedavisinde faydalı olabileceğini düşünüyordu. Suffolk Country Akıl Hastanesi hastaların yalnızca kadın olduğu ve Diamond’ın 10 yıl boyunca çalıştığı bir hastaneydi.

Bu hastanedeki “deli” kadınların hikayelerine dair günümüze kadar gelmiş bir bilgi bulunmamaktadır; tek bilgi bu kadınların eşleri ve aileleri tarafından hastanelere yatırıldığıdır. Kadınların bu hastanede olmalarına neden olan hastalık belirtileri ise yoğunluklu olarak stres ve depresyondur. Bu kadınlar ailelerince ideal bir eş veya evlat olarak görülmüyordu. Peki bir kadının topluma göre “ideal” bir anne, eş veya evlat olmaması, yaratılmış ahlak anlayışına ve normlara uyumsuzluk göstermesi, o kadının toplum tarafından “deli” olarak gösterilmesine neden olabilir mi?

Bu sorunun cevabını verebilmek için o dönemi de düşünmemiz faydalı olabilir. Orta Çağ Avrupası’nda farklı buluşları olan, toplumun genel eğiliminin dışında hareket eden, normların dışına çıkan kadınların “cadı” ilan edilerek katledilmiştir.

1800’lerin Avrupası bu dönemin hemen sonrasıdır; bu dönem İngiltere’de Victoria Dönemi olarak adlandırılır. “Ahlak” dayatmalarının toplumu belirlediği, Ortaçağ’ın da izlerini taşıyarak evliliğin aşksız olanının layık görüldüğü bir dönemdir. Bu dönemde tabu haline getirilen cinsellik, açlıktan ölmemek için kadınların bedenlerini satmalarına yol açıyor; toplumun hangi tabakasından olursa olsun, kadınların yaşamsal sınırları, biçimleri ve sıfatları erkek babaları veya eşleri tarafından belirleniyordu. Kadınlar bu sınırların dışına çıktığında yani topluma göre “ideal” eş ve evlat olmadıklarında ise Ortaçağ’ın cadı kadınları gibi Yeni çağ’ın “deli” kadınları oluyorlardı.

Şimdi fotoğraflarına baktığımız bu kadınların hikayesi bize çok tanıdık geliyor. Maria’nın “yalnız kadın” hikayesi gibi. Bu kadınlar erkeklerin kontrol edemediği, sindiremediği, yaşadıkları şiddete ve baskıya alışamayan kadınlar. Ne dersiniz, hikayeyi değiştirebilmek için belki biraz deli olmak iyidir...

Didem Deniz Erbak

Meydan Gazetesi Sayı 37, Mart 2017

Paylaşın