Onlar, göçmen kadınlar. Savaş, yıkım ve katliamlar sebebiyle yaşadıkları topraklardan göç etmek zorunda bırakılanlar; geldikleri topraklarda ise ırkçılık, dışlama, ötekileştirme gibi saldırılarla yaşamları iki kat zorlaşanlar…
Meydan Gazetesi olarak savaşa, sürgüne, sınırlara karşı umutla hazırlanan ve kadın dayanışmasıyla paketlenen reçelleri ve turşuları vesilesiyle tanıştığımız o kadınlarla; Kadın Kadına Mülteci Mutfağı’ndan kadınlarla gerçekleştirdiğimiz röportajı sizlerle paylaşıyoruz.
Meydan Gazetesi: Öncelikle KKMM’deki kadınlar nasıl bir araya geldi, kuruluş sürecinden bahseder misiniz?
Meryem: Ben 2014’te Heseke’den geldim, savaştan dolayı. Bir yıl, ailem dışında kimseyi tanımadan yaşadım. Buradaki bir çok kadın gibi komşularım vasıtasıyla Okmeydanı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği ile tanıştım. Dernek 2014’te kentsel dönüşümle mücadele etmek için mahalleliler tarafından kurulmuş. Dernek, mahalleye akın akın gelen göçmenlerin durumunu görünce kayıtsız kalamamış insanlardan oluşuyor.
Göçmen kadınların çoğu ev dışında bir yerde çalışmamıştı. Çocuklarımız vardı. Yaşam çok pahalı, İstanbul çok pahalı; geçinemiyorduk. Mutfakta bir şey yapabiliriz diye düşündük. Küçük bir mutfak kursak, böyle reçel, turşu üretsek. Derneğin desteğiyle oldu bu iş; “Kadın Kadına Mülteci Mutfağı”nı kurduk. Ekonomik olarak düşündük bunu, kendimizce bir çözümdü.
Şimdi neler yapıyor KKMM?
Süheyla: Reçel, turşu, acuka üretiyoruz. Onun dışında birbirimizle kaynaşıyoruz, başka göçmen kadınlarla tanışıyoruz. Mahallede kimin neye ihtiyacı olduğunu soruşturuyoruz. Grup grup gidip pazarlardan meyveleri sebzeleri alıyoruz. Haftada 1-2 gün evlerde bir araya gelip reçelleri, turşuları hazırlıyoruz.
Meryem: Hepsinden önemlisi birlik olduk. Hepimiz Suriye’nin farklı kentlerinden gelen 17 kadınız. Her reçelin ya da turşunun 3-4 kadından oluşan ayrı grubu oluyor. Henüz bir mutfak kuramadık, böyle zor oluyor. Müsaitse derneğin mutfağında ya da evinde doğal gaz olan kadınların mutfaklarında pişiriyoruz. Tüplü evlerde yapınca pahalıya geliyor çünkü.
Buraya gelmenize yol açan şey Suriye’deki savaştı. Bu savaş hem maddi hem manevi anlamda üzerinizde nasıl bir etki bıraktı? Göçmenler için yaşamanın zorluğu, göç ettikleri mekanda da farklı biçimlerde sürüyor. Siz bunu, yaşamın hangi alanlarında daha çok hissediyorsunuz?
Süheyla: Savaş çok kötü tabi ki, göç etmek zorunda kalmak da. Buraya geldiğimde ben biraz Türkçe konuşabiliyordum da, diğer kadınlar hiç bilmiyordu. Geldiğimizde maddi olarak hiçbir şeyimiz yoktu yanımızda. Savaştan üzerimizdeki kıyafetlerle kaçıp geldik buralara. Manevi olarak çok sıkıntı çektik yer değiştirdiğimiz için, ama burada birbirimizi bulduk. Sokakta iyi insanlar da var, ama kötüleri de.
Meryem: Heseke’deyken eşim ve ben belediyede memurduk. 10 çocuğum da üniversite mezunuydu ya da okuyordu. Bir gecede gelmek zorunda kaldık buraya, her şeyimizi bıraktık. Çocuklarımın beşi durmadı burada, Avrupa’ya gitti. Burada ev bulamadık önce, Suriyeliyiz diye vermek istemediler. Bulunca da sürekli zam yaptılar, biliyorlar çıkamayacağımızı, mecbur kaldığımızı. Çocuklarım, eşleri, çocukları; kocaman aile tek bir evde yaşıyoruz. Üniversite çağındaki çocuklarım bile çalışmak zorunda ama iş bulmak da kolay değil. 3 çocuğum da rahatsızlandı burada.
Muna: Ben Şam’dan beş çocuğum ve eşimle geldim. Savaşta eşimin bacakları şarapnel parçaları yüzünden sakatlanmıştı. O çalışamıyor. Evde boncuk işi yaparak çocuklarıma bakıyorum. Bir de reçellerimizle. Savaş hepimizi çok etkiledi. 10 yaşındaki kızımın psikolojisi bozuk. Doktorlar Suriyeliyiz, Türkçe bilmiyoruz diye hor görüyor; kovuyor. Okmeydanı’nı bilirsiniz, hareketli mahalledir. Havada hep polis helikopterleri vardır; benim kızım her helikopter sesinde masanın altına saklanıyor hala. Söylenenleri hemen anlamıyor.
Nadya: Halep’ten geldim. Orada ayda 15 lira gibi bir parayla kira, elektrik, su, yakacak ihtiyacımızı karşılıyorduk; burada yüzlerce lira gerekiyor. Çözüm üretmeyip de ne yapacaktık?
Emine: Ailemle Şam’dan göçtüm. Ben de diğer arkadaşların yaşadığı sıkıntıları yaşadım.
Habibe: 4 çocuğumla Qamişlo’dan buraya geldim. Onlara hem anne, hem de baba olmaya çalışıyorum. Buraya ilk geldiğimde Beyoğlu’nda oturuyordum. Şimdi Muna’nın evine taşındım ekonomik sıkıntılardan. 15 yaşında bir oğlum var, ona çalışmasını söyledim. Bir gün gitti işe, geri geldiğinde “Ben çalışmam, bir daha sokağa çıkmam anne” dedi. Köle gibi davranmışlar iş yerinde. Psikolojisi bozuldu, evden çıkmıyor. Zaten babalarını gözlerinin önünde kaybetmişti çocuklarım.
Leyla: Ben de Meryem abla gibi Heseke’den geldim. Bizim orada ateş bütün evlere düştü.
Meryem: Ağlamayan ev kalmadı anlayacağın, hem orada hem burada.
Songül: Mültecilere “Savaşa gitsinler, niye ülkelerini bıraktılar, bizde savaş olsa biz gitmez savaşırız” gibi laflar ediliyor. Savaşmak istemediler, çocukları ölsün istemediler; ki bu onların en doğal hakkı. Her şeylerini bırakıp geldiler.
Bir düşünün; üniversitede okuyorsunuz, ailenizin kendine ait bir evi var, ekonomik durumunuz iyi ve bir gece bunların hepsinden vazgeçip başka bir ülkeye geliyorsunuz. İnsanlar önce biraz empati yapmalı. “Benim başıma gelse nasıl olur?” demeli.
Bugün yapmakta olduğunuz şey, kadınların kendi öz-örgütlülükleriyle yaptıkları üretim, birçok kadın için umut verici. Peki yarın için planınız nedir, başka neler yapmayı düşünüyorsunuz? Son olarak, KKMM ile dayanışmayı büyütmek isteyenler neler yapabilir?
Meryem: Belli ki boşuna “umudun reçelleri” dememişiz. (Gülüşmeler…) Tek isteğimiz sesimizi duyurmak; büyük bir mutfak kurmak. Reçellerimizi, turşularımızı -orada, burada değil- kuracağımız bu mutfakta üretmek. Daha fazla göçmen kadının derdine derman bulması için bize katılmasını sağlamak.
Songül: Buradaki kadınlar, Suriye’den böyle pahalı bir şehre gelince çok mutsuz oldular. Onlar gelince, burada yaşayan yoksullar da söylenmeye başladı. Onlar yoksul, biz yoksul. En iyisi, yoksulluğumuzu paylaşalım dedik.
Ama yine de fon almadıkları sürece mültecilere su dahi vermeyecek Sivil Toplum Kuruluşları’na minnet etmedik. Önce ikinci el kıyafetlerimizi, evden getirdiğimiz battaniyelerimizi kapıya koyduk ve böyle tanıştık mahalledeki göçmenlerle. Çekyatımızı paylaştık yerde yatmasınlar diye. Zamanla herkesin yaşamı oturdu dayanışmanın gücüyle.
Evinde, bizden aldığı konserve bitince kavanozunu atmayıp bize getiren insanlar oldu. Beş kavanozdu sadece, belki azdı ama dayanışma için Kadıköy’den gelmişti. Bu bizim için çok değerliydi.
Burada her şey gönüllülükle işliyor. Kadınlar da mutfakta çalışırken çok büyük paralar almıyor. Birlikte bir şey üretiliyor. Buna herkes omuz verebilir, vermelidir. Dayanışmak isteyenler reçelleri alabilirler, gelip buraya 1 saat de olsa mutfağa girebilirler, var olan mamayı dağıtabilirler, kadınlarla sorunlarıyla ilgili sohbet edebilirler; herkese yapacak bir şey var!
Röportaj için teşekkür ederiz, dayanışmayla...
*Umudun Reçelleri'nin Bulunduğu Mekanlar:
26A Kafe, Direnen Üretici Tüketici Kolektifi, Geko Kafe, Gülce Yöresel Ev Ürünleri, Kadıköy Kooperatifi, Komşu Kafe, Kumbara Sanat, Mai Kafe, Mançiz Kafe, Marika Kafe, Muhtelif Mekan, Tatavla Dayanışma Pazarı, Yeryüzü Kafe…
Bulunduğunuz ilde satış noktası yoksa; Facebook, Twitter ya da İnstagram hesapları üzerinden iletişime geçebilirsiniz.
Meydan Gazetesi Sayı 37, Mart 2017