Bir haber çarpıyor gözümüze gazetede, bir anlığına bir haber spikeri konuşuyor, bir ileti düşüyor sosyal medya hesabımıza… Bir tane daha, bir tane daha…
İnternette bir arama motoruna sorarak bu haberlerin on binlercesine ulaşabilirsiniz. Bu listeye yenilerini eklemek için uzman bir araştırmacı gazeteci olmaya gerek yok…
Bu görünen tablonun dışında ise istismarcıları çok yakınında “gizlendiği” için haberlere belki de hiç bir zaman yansımayacak olan çocukların yaşadıklarını tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok...
Ya da bu seferlik “şanslı” olanların bir dahaki sefere o kadar şanslı olup olmayacağını sormaya…
Birer birer solan hayatların ardından “çocuk işte” diyorlar, “iddia” diyorlar, “iftira” diyorlar, “benim de o yaşta çocuklarım var” diyorlar. Susturuyorlar.
Bazen suçluyu yargılıyoruz diyorlar, çocuğu cezalandırıyorlar. Karakolda, mahkemede, psikologta aynı travmayı yaşatıyorlar tekrar tekrar.
Bazen çocuğu “korumaya” alıyorlar. Yetiştirme yurdunda en başa dönüyor her şey; hatta bu kez daha sistemli bir şekilde dönüyor düzen. Tecavüzcüler birbirini kolluyor, çocuk bir kez düştükten sonra, artık hiç kalkamıyor.
Normalde bu haberlerin bir tanesi bile insanlığımızdan utandırmalı bizi, karnımızda bir sancı, boğazımızda bir yumru gibi takılıp kalmalı. Tanığı olduğumuz bu acının biz de bir parçasıyız ya aslında.
Ama öyle olmuyor, bu haberleri her gün birbiri ardına duymak normal oluyor artık. Karnımızdaki ağrıya da, yutkundukça gitmeyen o yumruya da alışıyoruz. Haberlerde bir kanalı değiştirerek, bir başka sekmeye tıklayarak, olan biten her şeyi arkada bıraktık sanıyoruz, hiç olmamış gibi devam etmek istiyoruz.
Fakat belki hiç tanımadığımız, belki de çok yakınımızda olan bir çocuğumuzun daha hayatını çalıyorlar, bir çocuğumuz daha kayıp gidiyor ellerimizden biz onu tutamadan…
Saliha Gündüz
Meydan Gazetesi Sayı 37, Mart 2017