Filmlerde bize sansasyon olarak sunulan darbe ya da suikast senaryoları, ya birilerinin uygulamaya koydukları planlarının birer parçasıysa?
Sinema her ne kadar yedinci sanat olarak adlandırılsa da, yalnızca Hollywood’a baktığımızda bile, onun devasa bir endüstri olduğu gerçek. Üreticileri ve tüketicileri, arzı ve talebi olan büyük bir pazar. Kapitalizmin serbest piyasa koşullarında kar ve daha çok kar elde etmek isteyen girişimciler için de iyi bir yatırım alanı.
Elbette bu sistemin de kendince rekabet koşulları var ve film yapımcıları yatırdıkları paranın hızlıca ve çoğalarak geri dönmesini istiyor. Yani bu alanda çok da risk almak istenmiyor. Yıllar içinde, sinema izleyicisinin ne tarz filmleri beğendiği, nasıl konulardan hoşlandığı belli ki bir formüle dönüşmüş durumda ve her üretilen filmde bu formül az ya da çok devreye sokuluyor.
Hepimizin kolayca tahmin edebileceği gibi içinde cinsellik, şiddet ve dini motifler olan filmler izleyici bulabiliyor. Ama kimi zaman konusuyla, kimi zaman oyuncularından birinin yaptığı bir davranışla adından çok söz ettiren sansasyonel filmler, bu standart formülün getireceğinin kat be kat üstünde izleyiciyi o filme çekiyor.
Elbette, sinema bir kar alanı olduğu kadar bir propaganda alanı da olduğundan, Hollywood özelinde Beyaz Saray’ın “beyaz perdedeki sesi” de oluyor ve hem iç hem de dünya kamuoyunu Amerika Birleşik Devletleri’nin resmi görüşleri doğrultusunda etkileme olanağı da sunuyor.
Beyaz Saraya Siyah Başkan
Tarihi ırkçılık üzerinden şekillenen bu devlete, günün birinde bir siyahın başkan olacağına kim inanırdı? Ama dünyaya çarpmakta olan bir göktaşını konu alan 1998 yapımı Armageddon filminde bir siyah başkan resmedilerek bu “çarpıcı” etki daha da kuvvetlendirilmiş; izleyici de 2009-2017 arası görev yapacak Barack Obama’ya pekâlâ hazırlatılmış olabilirdi.
İşte 2014 yılı yapımı The Interview (Röportaj) filmi de Kuzey Kore lideri Kim Jong Un’a suikast gibi sansasyonel konusunun yanı sıra, bu konunun gerçek politik arenada yarattığı sorunlarla da kendisinden çokça söz ettirmeyi başarmış bir film.
ABD ile Kuzey Kore arasında var olan gerilim zaman zaman füze denemeleri zaman zaman nükleer silahlar nedeniyle daha da yükseliyor. Tarafların birbirlerini tehdit etmeleri, her an başlayabilecek savaş endişesiyle sürüp giderken ortaya çıkan bu film, her ne kadar komedi de olsa, tarafları birbirine düşürmeye yetti de arttı bile.
Filmin yapımcı şirketi Sony, 44 milyon dolara mal olan bu filmi yalnızca Amerika’da 2 binden fazla sinemada göstermeyi planlarken; sinema salonlarına yapılan tehditler sonucu filmin belirlenen tarihte vizyona girmesi mümkün olmadı.
Siber Savaşa Neden Olan Film
FBI’ın bile dahil olduğu bu süreç şöyle ilerledi: Önce Kuzey Kore hükümeti bu filmin kendisini bir “terör eylemi” olarak niteledi. Ardından siber korsanlar filmin vizyona gireceği sinema salonlarına “11 Eylül 2001’de neler olduğunu hatırlayın. Size tavsiyemiz bu filmi vizyona sokan sinemalardan uzak durmanız” yazan mesajlar gönderdi. Aynı zamanda yapımcı şirket Sony’e siber saldırı düzenlendi ve Sony çalışanlarının maaş bordroları ile henüz vizyona girmemiş 5 senaryo internetten paylaşıldı. FBI, bu engelleme ve saldırılardan Kuzey Kore’yi sorumlu tutsa da olan oldu ve film kendine salon bulamadı.
İşin içine bu kez dönemin ABD başkanı Obama girdi ve Kuzey Kore’yi “terörizmi finanse eden ülkeler listesine koymayı düşündüklerini” söyledi. Kuzey Kore’den yanıt gecikmedi, onlar da “Beyaz Saray’ı patlatacakları” tehdidinde bulundular. Tehdide karşı bu kez ABD Kuzey Kore’ye bir siber saldırı başlattı ve ülkenin interneti 9 saat süreyle kullanılamaz hale geldi.
Balondan Film Dağıtımı
Bu kriz “yaratıcı” eylemlere de yol açmadı değil. Örneğin, Güney Koreli Park Sang-hak, Kuzey Kore lideri Kim’in etrafındaki “idolleştirmenin kırılması” amacıyla içinde Interview filminin DVD’lerinin bulunduğu balonları Kuzey Kore’ye göndereceğini açıkladı.
Neticede Obama, Sony’e geri adım atmaması yolunda destek verince Sony, filmi Google Play, YouTube, Xbox ile iTunes üzerinden belli bir ücret karşılığı izlenebilir halde internetten sunma yoluna gitti. Açıklanan rakama göre film ilk 24 saatte 900 bin kez indirildi. Bu, sadece bir haftada 15 milyon dolar kazanmak demekti. Filmin konusu kadar yaşanan bu sansasyonlar da izleyici için iyi bir reklam olmuştu elbette.
Kuzey Kore Ulusal Savunma Komisyonu Obama’nın devreye girmesi üzerine, “Obama, her zaman tropikal ormandaki bir maymun gibi sözleri ve eylemleriyle pervasızca davranıyor” diyerek o dönem çok eleştirilen bir hakarette bulunmuştu.
Yaşanan bu uluslararası kriz, filmin internette gösterilmesinin ardından salonlarda da gösterilmeye başlanmasıyla sönümlenmeye yüz tuttu. Kuzey Kore “filmi kınasalar da misillemede bulunmayacaklarını” açıkladı.
Suikast Senaryosu Gerçek Oldu
Bu kriz yeni yeni unutulmaya başlamışken 2017 Şubat ayında Kuzey Kore lideri Kim Jong-un’un üvey ağabeyi Kim Jong-nam’a Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’daki havalimanında bir saldırı düzenlendi ve Macau’ya gitmek üzere beklerken yüzüne zehirli kimyasal bir sıvı püskürtülen Kim Jong-nam, hastaneye kaldırılırken ambulansta hayatını kaybetti.
Akla ister istemez Interview filmini getiren bu olayla ilgili olarak Güney Kore ve ABD, bu suikastın arkasında Kuzey Kore’nin olduğunu savunsa da, bu konuda henüz somut kanıt elde edilmiş değil.
ABD’ye siyah bir başkan seçildiğini ya da Kuzey Kore liderine olmasa da onun üvey ağabeyine bir suikast gerçekleştirildiğini sinemalardan sonra gerçek yaşamlarımızda da gördük. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, belki de tüm bunlar biz “izleyici”lerin davranışlarını belirlemek için önceden hazırlanmış planlardı. Bize sansasyon olarak sunulan şeyler, onların istediklerini elde etmeleri için oluşturdukları senaryolarının parçasıydı.
Bu otoriter sistemler ortadan kalkmadıkça, ABD’de ya da Kuzey Kore’de ya da dünyanın başka coğrafyalarında başkanlar ya da başkanlık heveslileri, yeni yeni darbeler ya da suikastler planlayacaklar ve belki biz de bunları sansasyon olarak görmeye devam edeceğiz.
Gürşat Özdamar
Meydan Gazetesi Sayı 38, Nisan 2017