Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre Aralık 2016 itibariyle Türkiye’de resmi olarak kayıtlı işsiz sayısının 3 milyon 872 bin kişi olduğu açıklandığı sıralarda televizyonlarda “Hedef 2 milyon yeni çalışan” başlığıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yeni bir reklam filmi dönmeye başladı. Seferberliklerden başımızı kaldıramadığımız şu zamanlarda reklam filminde “Çalışmak isteyene işte fırsat” denilerek işsizlere yönelik eşi benzeri görülmemiş bir desteğin başladığı vurgulanıyordu. Reklam filmini izleyen herkese yarın yeni bir işe başlayacağı hayaline kaptıran reklam filminde bakla ağızdan son anda çıkıyordu: yeni işe girenlerin tüm vergi ve primlerini devlet ödeyecek!
Peki bu ne demek oluyor? Bu düzenleme nasıl gerçekleştirilecek? Cevabı tahmin etmesi pek kolay: Kanun Hükmünde Kararname kısaca yeni bir KHK ile. 687 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile getirilen teşvik kapsamında 2017 yılında son 3 aydır işsiz olan kişileri işe alan işverenler aylık 666 TL olan sigorta primini, sigorta primine ilaveten ne gelir vergisi ne de damga vergisi ödeyecek.
Medyada dolaşan haberlere göz attığımızda “devlet kendi alacaklarından vazgeçerek işverenlere böylelikle büyük bir destek sağlamış” olacaktı. Ancak işin aslı tabi öyle değil: Çünkü bu “seferberliğin” finansmanı İşsizlik Sigortası Fonu’ndan sağlanacak.
İşsizlik sigortası; çalışma iradesinde olmasına rağmen işini kendi isteği ve kusuru dışında kaybeden çalışanlara, uğradıkları gelir kaybını kısmen ve geçici bir süre için telafi etmesini sağlayan bir sigortadır. İşsizlik sigortası fonunda biriken primler, işçinin aldığı maaş üzerinden hesaplanarak önce işçiden, sonra işverenden ve devletten tahsil edilmektedir. İşçi için işsizlik sigortasına katılmak zorunludur. Ama işini kaybedince yararlanabilmek de bir o kadar zordur. İşsizlik sigortasından yararlanabilmek için birçok şartı taşımak gerekir. İşinden olan işçilere gerekli şartları taşımadıkları iddiasıyla kullandırılmayan bu biriken fondan ise devlet zaman içinde çıkardığı kanunlarla yararlanmaktan geri durmaz. Çalışma Bakanlığı tarafından hazırlanan reklam filmi de bu örneklerden sadece biri.
Devletin kendi alacağından vazgeçtiği propagandasıyla anlatılan masalın özünde yatanın işsizlik sigortasından bu durumda yararlanan sadece iki odak olduğudur: devlet ve sermaye. Referanduma giden şu süreçte iş bulma umudu taşıyan yüz binlerce insanın umutları ise sandıklarda birer oya dönüştürülmeye çalışılıyor. Özellikle bahsettiğimiz bu reklam filmi gibi propaganda araçlarıyla. Muhalefetin gündeminde ise kendi vatandaşının hali niceyken savaştan kaçıp kendi topraklarından koparılan insanlara vatandaşlık verileceği iddiasıyla oluşan "korkunç!" kaygı var. İktidarlar hep oy-alana dursunlar; olan yine işçinin, emekçinin alın terine oluyor. Hem de işsiz kaldığında iyice zorda kalmasın diye kendisinden prim adı altında kesilen emekleri kullanılarak. Her iktidar döneminde ve reklam filminde söylendiği gibi: Türkiye’de tarih yeniden yazılıyor.
Merve Demir Genç İşçi Derneği
Meydan Gazetesi Sayı 38, Nisan 2017