Lobi ya da lobicilik, ABD ve AB gibi küresel güçlerin politikalarını TC aleyhine çevirmeyi iş haline getirmiş kurum ve kişilerin yaptıkları olarak girdi siyasi lügatimize. “Ermeni lobisi ya da Yahudi lobisi boş durmuyor, TC aleyhine çalışıyor” benzeri başlıklar mütemadiyen süsledi faşist-milliyetçi gazetelerin manşetlerini.
Son 4 yıldır, “Faiz Lobisi” tamlaması biçimiyle, Tayyip Erdoğan’ın da ağzından düşürmediği bir kavram. Taksim-Gezi İsyanı’ndan 17-25 Aralık Yolsuzluk sürecine, ekonomik krizden Almanya gerilimine varıncaya kadar, Tayyip Erdoğan ve dolayısıyla hükümetin hedefinde sürekli “faiz lobisi” vardı. Her taşın altından çıkan bu “soyut şer odakları”, sadece coğrafyamızdaki yapay krizlerin ve toplumsal sorunların değil; küresel ölçekte bütün olumsuzlukların, devletlerarası tüm fitne fesadın sorumlusuydu!
Peki ama neydi bu lobi, kimdi bu lobiciler?
Tayyip Erdoğan’ın ağzına pelesenk olmuş ve belki de sadece ırkçı-milliyetçi popülist söylemi beslemek adına kullandığı “lobicilik”, son dönem siyasal işleyişte gözden kaçan bir alanın, dillendirilmeyen bir aygıtın ismi.
Lobi Şirketleri Ne Yapar?
Lobicilik teriminin çıkış noktasıyla ilgili 1870’ler ABD’si başkanı Ulysses S. Grant’a ilişkin bir hikaye anlatılır. Başkan Grant, Beyaz Saray'da geçirdiği iş gününün ardından, hemen yakınlardaki Willarda oteline dinlenmeye gidermiş. Başkan Grant’in bu alışkanlığını başkaları da keşfedince, kişisel ya da başka nedenlerle onun desteğini almak isteyen birçok kişi zamanla bu otelin lobisinde toplanmaya başlamış. Grant da kendisine dertlerini anlatmak için etrafında dönenlere lobiciler
adını takmış.
ABD’de, lobici (lobby agent) kelimesi ilk defa 1839 yılında kullanılmaya başlanmıştır. Bugün Washington’da 120 bin üzerinde lobici ve 8.000 üzerinde lobi şirketi var. 5 milyar doların üzerindeki bütçeleriyle lobi şirketleri ABD siyasetini (ve küresel siyaseti) farklı şekillerde etkilemektedir.
Lobicilik literatürde, kendi iddialarınızı, gerçeklerinizi, uluslararası arenada doğru yöntem ve araçlarla savunmak, karar alma mekanizmalarındaki kişileri ikna etmek, onları etkilemek, inandırmak olarak tanımlanmaktadır. Bu amacı güden özel şirketler, baskı gruplarının yanında devletler de ulusal ve uluslararası düzeyde kendi çıkarları doğrultusunda lobiciliğe başvurmaktadır. Lobicilikle hedeflenen, çoğunlukla siyasi bir konuda değişim sağlamak ya da olası değişim kararları alınmasını engellemektir.
İşin içine çıkarlar girdiğinde, kaldı ki mevzu bahis bu çıkarlar devlet ve şirket çıkarları olduğunda, lobicilerin stratejileri ve etkinlikleri, siyasi değişimin bu çıkarlar doğrultusunda olmasını hedefler. Her ne kadar, bugün lobicilik profesyonel bir alan, sivil toplum ve demokrasinin gelişmesinde bir araç olarak görülüyorsa da; işin aslında rüşvet vererek veya çeşitli maddi kazanımlar sağlayarak haksız yere kazanım elde etme çalışmaları ve sadece belirli çıkar gruplarının etkin olabileceği bir platformdur.
Lobi Şirketleri Gerçekte Ne Yapar?
Wikileaks belgelerinin yayınlanmasıyla ABD’de gündeme bomba gibi düşen olaylardan birisi, Honduras’ta gerçekleşen askeri darbeye ilişkin yazışmalardı. Başa seçimle gelmiş eski başkan Zelaya, askeri darbe sonrasında Kosta Rika’ya gönderilmişti. ABD Başkanı Obama, duruma ilişkin tepkisini hemen gösterip Zelaya’nın Honduras’ın seçilmiş başkanı olduğunu kabul ettiklerini belirtti. Darbe sonrası iktidarı eline alan askeri hükümet boş durmamış, ülkenin zengin elitleriyle birlikte Washington merkezli bir lobi şirketiyle anlaşmıştı. Şirket başta ABD Kongresi’ne bu darbenin “anayasal hak” olduğunu anlatmaya girişmişti. Dokuz ay sonra darbe hükümeti gözetiminde gerçekleşen seçimleri, yine aynı hükümet kazanmış ve ABD yeni seçilen hükümeti tanımıştı. Lobicilik çalışmaları işe yaramış, darbeyi ve darbecileri süreç içinde meşrulaştırmıştı.
Benzer bir süreç, Mısır’daki Arap Baharı’nda yaşanmıştı. General Sisi, yaptığı darbenin hemen ardından Washington bağlantılı bir lobi şirketi ile anlaştı. Şirket, darbenin ardından “askeri yardımları” durduran dönemin başkanı Obama ile Sisi arasında özel bir görüşme bile ayarladı. Görüşme sonrasında, yeni Mısır yönetimi tanındı ve askeri yardımlar devam etti.
Lobi şirketlerinin bu küresel siyasi etkisinin yanında, büyük şirketlerin enerji sektöründen silah sanayiine geniş bir yelpazede ABD’deki siyasal işleyiş içerisinde karar merciilerini önemli düzeyde etkilediği biliniyor. İlginç olan durum bu. Bu durum ABD siyasal işleyişinin ve demokrasisinin bir parçası olarak görülüyor.
Yani, yolsuz çıkarlar sağlamak amacıyla bir araya gelerek, parlamento koridorlarında, nüfuzlu çevrelerde, basında vb. yerlerde şirketlerin ya da devletlerin çıkarına olan bir kararı ya da stratejiyi etkili kılmaya çalışmanın ismidir lobicilik. Özellikle erk sahibi elitler üzerinde, yani yasa yapıcılar ve karar vericiler üzerinde bir tutum oluşturmayı hedefleyen bir çalışmadır. O karar vericinin oy verip vermemesinde; bir kanunun çıkıp çıkmamasında dahi etkilidir.
İçinde bulunduğumuz zamanda devletli işleyiş, en azından karar aşamasında lobi şirketlerinin şekillendirdiği gibi gerçekleşiyor. Bu şekillendirmeyse, demokrasi yalanının siyasi ahlak, insan hakları, toplumsal adalet vb. kavramlarının bile yakınına uğramadan oluyor.
“Faiz Lobisi”ni ağzından düşürmeyenler, iktidara geldiğinden bu yana lobiler aracılığıyla olağanüstü süreçlerden çıkıyor. Taksim Gezi İsyanı sürecinde olumsuz imajı toparlamak için anlaşılan lobi şirketlerinin imaj toparlamaktan daha farklı işler yaptığı açık. 17-25 Aralık yolsuzluk süreciyle ilgili anlaşılan Mr. Rudy Guilliani’nin Greenberg Traurig LLP şirketinin de sadece Rıza Sarraf’ı savunmaktan başka işler başardığı da! 15 Temmuz’un ertesinde OHAL’i ABD kamuoyuna anlatmak için APCO adlı bir lobi şirketiyle anlaşıldığı birçok haber kanalında yer aldı.
Anlaşılan birileri lobileri bir yandan kötülüyor, bir yandan da lobilerle iş yapıyor. Bu lobilerin bir stratejisi olmasın sakın!
Hüseyin Civan
Meydan Gazetesi Sayı 39, Temmuz 2017