Gerçeklik Kazanır (!)

Sayı 39, Temmuz 2017

Geçtiğimiz ay ABD gündeminde muhbirlikle suçlanan bir kadın vardı. Kadının adı İngilizcede gerçek(lik) anlamına gelen Reality, soyadı ise kazanan anlamına gelen Winner, yani Gerçek Kazanan. Neyin gerçek, neyin sahte olduğu tartışmaları, sızıntılar, isimsiz bilgi kaynakları ve uydurma haberler, geçtiğimiz yıl Demokrat Parti'nin ve Trump’ın ön seçim kampanyaları ile başladı ve bugün Trump’ın CNN Medya Ağı'na açtığı savaşla devam ediyor. Tartışılanların gerçekliği şüpheli olsa da, tartışmalar ile ilgili yaşananlar bazı hakikatleri ortaya çıkarıyor.

2016 sonunda Demokrat Parti Merkezi Komitesi e-postaları sızmış, parti üst yönetiminde yaygın yolsuzluklar ortaya çıkmıştı. Demokrat Parti ön seçimlerinde bilgisayarın hacklendiği bilgisi, Clinton’ın ön seçim zaferine gölge düşürürken, hilenin Rus hacker lar tarafından yapıldığı iddiası ortaya atılmıştı. Daha sonra, Rus hackerların genel seçimleri de etkilediği iddiaları ortaya çıktı.

Reality Winner’ın 13 Şubat’ta bir teşeron şirkette işe girerek çalışmaya başladığı NSA merkezinden sızdırılan belgeler Rus hackerların seçime etkileri konusunda hiçbir kanıt taşımıyor. Sızdırılan belgede muğlak ifadelerle, bir oltalama kampanyası ve olası, hedefler var. Gizli belgeler, 9 Mayısta bu merkezdeki bir yazıcıdan çıktı alınarak The Intercept’e postalanıyor ve The Intercept’in belgelerin yayınlamasından 3 gün sonra Reality’nin evine baskın yapılıyor. Reality şu anda 10 yıl hapis ve 250 bin dolar para cezası istemiyle tutuklu olarak yargılanıyor.

The Intercept, bağımsız gazeteciler ödülü sahibi ve Snowden Dosyalarını yayımlayan Glenn Greenwald gibi gazeteciler tarafından, bir milyonerin fonu yardımıyla “korkusuz, muhalif” gazetecilik için kurulan bir haber sitesi. Açıklamalara göre, The Intercept belgeleri tarayıcıdan geçirip, doğrulama amacıyla NSA’e gönderiyor ve belgelerin postalandığı adresi de yetkiliye söylüyor. Bu noktada The Intercept vahim bir hata yapmış oluyor, çünkü bilgi kaynağı hakkında verdiği adres bilgisi Reality’i ele veriyor. Ayrıca tarayıcıdan geçirse bile belgelerin üzerinde, tam olarak hangi yazıcıdan hangi tarih ve saatte basıldığı bilgisi küçük sarı lekelerle kodlanmış olarak bulunuyor. 2004’ten beri konu ile ilgili herkesin bildiği sarı lekelere karşı The Intercept’in hiçbir önlem almamış olması da hayret verici. Konuşulan teorilerden biri ise, Reality’nin şirket içinde potansiyel muhbirleri tespit etmek için hazırlanan bir komplonun kurbanı olup, The Intercept’in bu açıklamaya zorlanmış olması. Her halikarda artık muhbirler The Intercept’e mail atmadan önce biraz düşünecek.

The Intercept gibi muhalif bir gazeteye devletin bu kadar sızmış ve kontrol ediyor oluşu, 1984 romanını bir kez daha hatırlatıyor. 1984 romanında, Winston’nın direnişe katılmak için ulaştığı O’Brien, onlar gibi Parti’den nefret ettiğini ve Kardeşlik Örgütü'nün üyesi olduğunu açıklar. Winston ve Julia’yı Kardeşlik örgütüne kabul eder ve Winston’a Emmanuel Goldstein’ın Kardeşlik Manifestosu kitabını verir. Bu kitapla yakalanan Winston’ın, Sevgi Bakanlığına götürüldüğünde ona aylarca işkence yapan ve beynini yıkayan yine O’Brien’dır.

Trump’ın seçim kampanyasından beri birçok açıklaması spekülatif ve doğrulanmamış kaynaklara dayanıyor. Bu konuda sürekli eleştirilen Trump ise CNN başta olmak üzere bu medya gruplarına savaş açtı. Bu gazetecileri basın açıklamalarına almadı. Sızıntı haberleri yayımlayanları hapse attırmak istiyor ama şimdilik bunu yapamıyor. Kendi kanalları üzerinden CNN’i karalama kampanyası başlattı ve bir miktar başarı elde etti. Sonuçta kar amaçlı ve rating üzerine kurulu bir ana akım medya kuruluşu olduğu için CNN’in hepimizin tahmin edebileceği kirli çamaşırlarını, gizli kamera kayıtları ile sansasyonel hale getiriyor. Yani Trump medyası ana akım medyası içinde muhbirlik yapıyor. Trump, seçim öncesinde kendi kampanyasına faydalı olacağı için, gizli vergi bilgilerini muhtemelen kendi sızdırmıştı.

2007’de yayınladığı video ile, ABD ordusunun Irak işgalinde sivil katliamını açıkça göstermesi ile ünlenen Julian Assange’ın ardından Chelsea Manning, Edward Snowden gibi muhbirlerin çoğalmasına karşı Trump’ın ciddi bir baskı oluşturmak istediği biliniyor. Sağ basının Reality Winer’a aşırı yüklenmesi bunun bir parçası.

Devletin katliamları, fişlemeleri ve yolsuzlukları ile ilgili belgeler açıklandıkça halkın devlete olan güveni azaldığı açık, ama Snowden’ın dediği gibi, “en büyük korkum hiçbir şey değişmeyecek. İnsanlar bütün bu ortaya çıkanları medyada görecekler. Devleti yönetenlerin Amerikan toplumu ve küresel toplum üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmak için kendilerine tek yönlü güçler bahşedeklerini etraflıca bilecekler. Fakat gerekli riski göze alıp direnişe ve kavgaya girmeyecekler.”

Çünkü muhbirlerin kahramanlaştırılması bir yanılgıya dayanır: Sorun sistemi yönetenlerin kötü niyeti değil, zora dayalı yönetim sisteminin kendisidir. Gerçekleri açıklamak yetmez, çünkü bu bir diyalog değil, güç mücadelesidir. Ayrıca kahramanlaştırmanın kendisi, kahramanı özne, izleyenleri seyirci kılar ve insanları mücadeleye sevk etmez. Gerçek kazanır mı? Hem hayır, hem evet. Hayır çünkü güçlü olan kazanır.

Bizim gücümüz ise örgütlülüğümüzdür, dayanışmamızdır.

Evet çünkü dayanışma gerçektir.

Özgür Oktay

Meydan Gazetesi Sayı 39, Temmuz 2017

Paylaşın