“Bir zamanlar acımasız, şimdi zavallı ve amaçsız”
IŞİD Karşıtı Koalisyon Güçleri’nin önemli üst düzey ABD diplomatlarından Brett McGurk’ın bu zafer nidası, Rakka’nın düşmesinden hemen sonra geldi. Haftalarca süren sokak çatışmalarının ardından Demokratik Suriye Güçleri, 20 Ekim’de Rakka’da kontrolü sağladı. IŞİD’in önemli kalelerinden biri Deyrezor da aralık başında düştü. Hemen hemen aynı tarihlerde gerçekleşen, biri Rusya Devlet Başkanı Putin diğeri Irak Başbakanı Abadi tarafından ilan edilen iki zafer, bir yanda Suriye diğer yanda Irak’ta IŞİD’in hükmünün sonuna gelindiğinin göstergesiydi.
Ancak ABD medyası, Rakka’nın düşüşünü büyük bir zafer gibi açıklamaktan imtina etti. Brett McGurk ve diğerlerinin zafer nidaları, büyük bir şüphe ile karşılandı. Bu şüphede, daha önceki benzer zafer ilanları ve ardından yaşanılanlar, ABD dış politikasında elde edilen deneyimler yatıyor; 2002 Afganistan, 2003 Irak… Zafer deneyimlerinin hepsi, bir süre sonra ABD politikalarının başarısızlığa uğradığı yerlere dönüştü. Medyanın “zafer” şüpheciliğinin ardındaki asıl neden bu.
Tüm bu şüpheciliğe rağmen, ortada açık bir durum var. IŞİD için yenilgi süreci başladı.
8 milyon insanın yaşadığı bir coğrafyayı, bu coğrafyadaki enerji kaynaklarını ve güçlü askeri merkezleri kontrolünde bulunduran; bugüne kadarki en güçlü, en zengin ve en çok askeri ekipmana sahip cihatçı yapılanma olduğu söylenen; Asya’dan Amerika’ya yüzlerce insanın yaşamını yitirdiği saldırıları gerçekleştiren; Batı Afrika’dan Doğu Asya’ya geniş bir coğrafyada ilan edilen birçok eyaleti bulunmuş olan; propagandayı, özellikle internet üzerinden propagandayı iyi kullanan bu yapılanmanın “bitişi”, bugün küresel siyasetin en çok konuşulan konularından birisi.
Peki IŞİD neden böyle bir sürecin içine girdi?
IŞİD’in başarısının altında yatan nedenlerin başında, sürekli fetih stratejisi var. Alınan zaferlerle ele geçirilen yeni yerler, IŞİD’e tanrı iradesinin bu yönde olduğu propagandasına olanak veriyordu. Bu, önemli bir dinsel motivasyondu. Sınırları genişletmek ve yayılmak demek, daha fazla silah ve savaş, satılacak arkeolojik zenginlikler, yağmalanacak yeni mallar ve kaynaklar demekti. Sürekli fetih stratejisinin sonuna gelinmesi bunların hepsinin azalmasına, bu da dinsel motivasyon da dahil olmak üzere farklı motivasyonların çökmesi anlamına geliyordu.
IŞİD, Sünni Müslüman bir coğrafyada, Sünni aşiret liderlerinin merkezi siyasi otoritelerle gerilimlerini iyi kullanabilmişti. Ancak, bu bölgelerdeki acımasız uygulamalar, katı kurallar, bölgedeki halkın desteği noktasında sıkıntılar yarattı.
Özellikle, Suriye ve Irak’ta sınırlarını genişletebileceği bir alan kalmadı. Çünkü sınır bölgeleri etrafındaki tüm güçler siyasi ve askeri açıdan güçlüydü. Yerel güçlerle hareket etmeyi başaran IŞİD karşıtı güçler, IŞİD’e ağır kayıplar verdirdi. Bu durum örgütü bitiremese de İslam Devleti projesini çökertti. Artık dağınık bir harekete dönüşmüş bir IŞİD var.
Dağınık Savaş Kimin Stratejisi?
Bu dağınık durum, IŞİD’e Suriye ve Irak’taki topraklarını kaybettirse de; IŞİD’e katılıp yaşadıkları coğrafyalara geri dönenler IŞİD tartışmalarının ana gündemini oluşturuyor. Mülteciler ve göçmenlerle kamufle olup Suriye’den Irak’tan dönenler! Bu geri dönüşler, farklı yerlerdeki gizli hücrelerle beraber değerlendirildiğinde, IŞİD’in terör yöntemlerini kullanmasında yarar sağlayabileceği sık konuşulanlar arasında. Yani IŞİD’in “dağınık savaşta” kullanacağı önemli bir koz!
Konuşulan bir başka senaryo, IŞİD’den sonra başka bir cihatçı grubun ortaya çıkıp çıkamayacağı yönünde. IŞİD’den doğan boşluğu doldurmaya çalışacak başka bir grup…
Aslında IŞİD’in içinde bulunduğu durumun böyle konuşuluyor olması, IŞİD’den doğan boşluğu doldurmakla ilintili. Küresel siyasal ve ekonomik iktidarların, IŞİD’in varlığından nasıl yararlanabildiklerini özellikle 2014’ten bu yana deneyimliyoruz.
IŞİD Canavarından IŞİD Hayaletine
“IŞİD bitse bile, arkasından daha radikalleri gelebilir” iddiası da, “mülteci ve göçmenlerin arasına kamufle olmuş IŞİD” hayaleti de bu boşluğu doldurmaya yönelik bir çaba. Bu iktidarlar IŞİD’in varlığından istediklerini alamadılarsa normal olarak bu boşluğu dolduracakları başka bir çete bulmakta çok zorlanmayacaklardır. Öte yandan IŞİD’in hayaleti bile belki yetebilir!
Korku, endişe ve sürekli bir panik hali diye tanımlamıştık terörokrasiyi gazetemizin 36. sayısında. Tüm toplumsal yaşamı yönlendirmeye başlayan bir süreç olduğundan, demokrasinin ortadan kalktığından, meşruluğunu demokrasiden alan devlet mantığının bittiğinden, yeni bir siyasal dönemin yeni bir devlet politikasını beraberinde getirdiğinden bahsetmiştik.
IŞİD’in varlığı, Batı’da yükselişte olan faşizmle ilişkili hareketleri, bu hareketlerin de devlet şiddetini beslediği bu kadar aşikarken şu tespit kaçınılmaz: Devletlerin IŞİD politikası onların lehine olacak şekilde işe yaradı.
IŞİD benzeri terörokrasi oluşumlarının doğrudan ve dolaylı olarak “başardıklarının” altını çizmekte yarar var. Yaratılan korku ve panik haliyle; devlet şiddeti meşrulaşır, halk sindirilmeye ve pasifize edilmeye zorlanır, faşist mobilizasyon beslenir. İstenilen coğrafyalarda istenilen siyasi-ekonomik amaçlar gerçekleştirilir (olmadığı takdirde büyük bir keşmekeş yaratılır). Tabi, bu keşmekeşin yaşandığı coğrafyalar dışında, toplumsal muhalefetin marjinalize edilip baskılanması bir başka dolaylı etkidir.
Devlet “terör örgütleri”nin varlığında, “kendi terörünü” gizlemeye çalışır. Aynı zamanda karşısında olan herkesi bu “terör örgütü” aynılığında eritmeye çalışan devlet; tüm muhalif kesimleri “terör örgütü” tanımının ardına iter; bu aynılıkta topyekûn bir “kendinden olmayan herkesi yok etme” politikası güder.
Temelini korku, baskı, kontrol ve tahakküm üzerine kuran devletler için, IŞİD’ler vazgeçilmezdir. Efendilerin yarattığı ve beslediği canavar ölür, korku, baskı, kontrol ve tahakkümün devam etmesi için hayaleti yaşatılır. Yetmediği koşullarda başka El-Kaide’ler, başka IŞİD’ler...
Hüseyin Civan
Meydan Gazetesi Sayı 42, Aralık 2017