2017 yılının sona ermesiyle beraber ekonomiyle ilgili yüzlerce istatistik, binlerce veri açıklandı geride bıraktığımız yıla dair… Her şeye zam gelmiş, her şeyin vergisi artmış, herkesin borcu katlandıkça katlanmış. Bunlara rağmen TC ekonomisi geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 11,1 büyümüş; her şeyin tüketimi arttıkça artmış.
“Geçmiş uygarlıkların tümünde dayanıklı nesneler, araçlar veya binalar kuşaklarca insandan daha uzun yaşamışken, bugün onların doğmasını, gelişmesini ve ölme-sini izleyen bizleriz.” Jean Baudrillard
Dünyanın en önemli buluşlarından biri sayılan ampulün -yaklaşık elli yıl boyunca birçok bilim insanının üzerine çalışmasının ardından- 1879 yılında Amerikalı Thomas Edison tarafından üretildiği söylenir. Piyasaya ise ilk kez 1881’de sürülmüştü. Ampulün ömrünü uzatmak için yoğun çalışmalar başlatıldı, dayanma süresi 2500 saate kadar yükseltildi.
Ancak ampullerin uzun ömürlü olması, üretici şirketlere pek yaramadı. Satın alınan ampuller patlamadığı ya da bozulmadığı için, bir ampul satın alan bir daha almadı. Başlangıçta talep fazla olduğu için fazlaca üretim yapan ampul şirketlerinin satışları oldukça düştü. Durumun ekonomik büyümeye olumsuz etkisini fark eden Osram, General Electric, Phillips, Tungsram, AEI ve La Compaigne des Lampes gibi ampul üreten büyük şirketler 1924 yılında Cenova’da toplanarak dünyanın ilk küresel kartelini oluşturdu.
Işığa Hükmeden Phoebus Karteli
Latince’de “güneş tanrısı” anlamına gelen Phoebus’un ismini alan kartel, gerçekten de ışığa hükmetmeye başladı. Amacı ABD, Avrupa, Asya ve Afrika’daki üretim, pazarlama ve tüketimi denetim altına alarak ampullerin ömrünü kısıtlamaktı.
Kartel, kurallarını bütün şirketlere dayatıyordu. Kartelin baskısı altındaki şirketler, sadece 1000 saat dayanabilen ampuller üretmek için deneyler yapmaya başladılar. 1940’lara gelindiğinde kartel amacına ulaştı; 1000 saat, ampullerin standart kullanım süresi haline geldi. Daha sonra birçok bilim insanı yüzlerce yeni ve dayanıklı ampul buldu, 1.000.000 saate kadar dayanabilen ampuller… Ancak hiçbiri piyasaya sürülemedi.
Resmi olarak varlığı on yıllarca kabul edilmeyen Phoebus Karteli, kayıtlı belgelerin ortaya çıkmasıyla ancak yakın bir tarihte kabul edildi. Bir dönem “Uluslararası Enerji Karteli” ismini aldı, bir başka dönem bir başka isim… Ve en can yakıcı nokta şu; bu kartelin ekonomiye soktuğu “kasıtlı eskitme” yöntemi, bugün hala kullanılmakta.
Kasıtlı Eskitme ile Arttırılan Tüketim
Phoebus Karteli ile ekonomiye giren “kasıtlı eskitme” (planned obsolescence) kavramının, sanayi toplumunun seri üretime başlaması ile birlikte ortaya çıktığı söylenebilir. Seri üretim yapan makineler ile üretim artık daha ucuza ve çok fazla yapılır hale gelince, oluşan arz fazlası tüketici taleplerinin üzerine çıkmıştır. Sanayiciler için biriken stoklarını eritebilmenin tek yolu, bir şekilde daha fazla tükettirebilmektir. Eğer sattıkları ürünler bir müddet sonra bozulmazsa tüketici yerine yenisini alıp koymayacak, bu da iflas etmelerine yol açacaktır. Kasıtlı eskitme, onların cankurtaranı olmuştur.
O gün bugündür tüketicinin iliğini sömürmek ve tüketimi arttırmak için şirketlerin kullandığı bir strateji ve yöntem olan kasıtlı eskitme, “ürünün daha uzun süre kullanılabilecekken belirli ve ayarlanmış bir kullanım ömrünün ardından işlevini yitirecek şekilde üretilmesi” olarak tanımlanabilir.
Ürünün periyodik olarak biraz daha geliştirilmiş versiyonunun piyasaya sürülerek önceki sürümlerin niteliksizleştirilmesiyle gerçekleştirilen “algısal eskitme” de, elektronik başta olmak üzere birçok sektörün şirketlerince uygulanan farklı bir kasıtlı eskitme yöntemidir.
Eskisini At - Yenisini Al: TÜKET, TÜKET, TÜKET!
Modası geçen mallar, garanti süreleri biter bitmez bozulan elektronik eşyalar, tamiri yenisini almaktan daha pahalı ürünler, çıktığı günden birkaç yıl sonra yeni güncellemeleri kaldıramayan ve ıskartaya çıkan akıllı telefonlar, kartuşları bitince doldurmak yerine yenisi alınan yazıcılar, ilk giyişte kaçan çoraplar, bir yıl bile dayanmayan ayakkabılar…
Yapay zeka uygulamaları üretebilen bir şirketin, en ufak bir yere çarpıldığında çatlamayacak bir telefon ekranı üretemiyor oluşu gerçekten garip değil mi? Yanmayan ya da su geçirmeyen kumaşlar üretilebilirken hala parmak ucu yırtılmayan çorap üretilememesi? Peki kredi taksitleri bitmeden perte çıkan arabaların daha sağlamı üretilemiyor mu? Teknolojinin günden güne “ilerlediği” söylenirken ürünlerin gittikçe dayanıksızlaşması, nasıl tesadüf olabilir ki? Benzer sorular yazmakla bitmez.
Sonuç olarak, diyorlar ki “Eskisini at - yenisini al. Tüket, tüket, tüket!”
Mercan Doğan
Meydan Gazetesi Sayı 43, Şubat 2018