2 Nisan günü, Konya Milli Eğitim Müdürü ağzından bir cümle “kaçırdı.” Kaçırdı diyorum, çünkü başına gelecekleri bilseydi ağzından çıkanları bir bir yutardı. Zaten yuttu da. Geçtiğimiz günlerde yapılan grup toplantısında bu cümleleri söyledikten sonra büyük abileri tarafından söyledikleri yutturulup başka konular hakkında konuşturuldu. Gençlik ve inanç konulu çalıştayda MEB Müdürü, “imam hatiplerde verilen bilgiler tutarsız, öğrencilerimizin soruları yanıtsız kalıyor ya da bastırılıyor.” demişti. Niye böyle dedi? Böyle “cüretkar” konuşma cesareti nereden çıktı?
Tam da yıllarca okullarda dinin sorgulanamayacağı öğretilmişken MEB Müdürü niye yemek yediği kaba pisledi?
“Öğretmenler yanlış model oluyor, din adamlarının ifadeleri çelişiyor” da dedi. Tam da Diyarbakır’daki bir imam hatip lisesinde öğretmen, 16 yaşındaki öğrencisine cinsel saldırıda bulunup, “bir hata işledim, bu suçun Allah’ın şeriatı doğrultusunda mahkeme edilmesi gerekir” diye kendini savunmaya kalkışmışken. MEB Müdürü yıllarca görmezden geldiklerini artık vicdanı el vermiyormuş gibi birden görmeye başladı.
Neredeyse her mahallede bir imam hatip okuluna rastlamak mümkün. Devletin yıllarca uğraşıp donanımıyla, puanlarıyla, başarı sıralamasıyla en üste çıkarttığı imam hatipler, yapılan bir açıklamayla tekrar gündeme geliyor, ortalık karışıyor. MEB Müdürü’nün konuşması “imam hatiplerde deizme kayış var” demesiyle bitiyor. Bitiyor da olay asıl burada başlıyor.
Deizm kişinin tanrıya inanması ancak dinlere inanmaması anlamına geliyor. Yani muhafazakar bir iktidarın eğitim gibi “önemli” bir alanda milli eğitim müdürlüğüne atadığı kişinin kalkıp da “biz bu işi yapamadık gençler deizme kaydı” türünden açıklamalar yapması iktidarı zora soktu.
Diyanet işleri konuşulanların içinde din geçince daha fazla sessiz kalamayıp öfke püskürttü: “Bizim milletimizin hiçbir ferdi böyle sapık batıl bir anlayışa asla prim vermez; milletimize, gençlerimize kimse iftira atmasın. Biz peygamberlerimiz için canımızı ortaya koyan çocuklarız.” Kendi içinde en “tutarlı” açıklama belki de buydu. Peki ama gerçekte konuşulanlar bir iftira mıydı?
Neredeyse her gazetede bir köşeyi tuttu bu gündem, tv kanallarında konuşuldu. Meclise girdi, Devlet Bahçeli’yi dile getirdi. “Türk gençliğine ateizmin bir önceki istasyonu deizm karası çalanlar, yüzleri varsa utansınlar.” dedi. O da derken şunu hiç düşünmedi: Belki de milli eğitim müdürü “ateizme kayış var” diyecekti de bu kadarına cesaret edemedi.
Konya Milli Eğitim Müdürü ezberleri bozacak bir açıklama yaptığı için gündeme gelmiş olsa da sonrasında yapılan tüm açıklamalar ezberlenmiş kalıplardı. Hatta milli eğitim müdürünün karşılaştığı “tepki”den sonra tükürdüğünü yalamış olması da politikacılarda yabancı olmadığımız bir tavır oldu.
Ancak bizler nereye “kaydığımızı”, ezberlenmiş bu açıklamalardan değil de kendi yaşanmışlıklarımızdan biliyoruz. Yüzde 23 diye bahsedilen, imam hatibe giden ya da gitmek zorunda kalmış arkadaşlarımızın yaşadıklarından biliyoruz. Zorla başımızı örttürmelerinden, uzun etek giydirmelerinden, erkekle kadının konuşmasını yasaklamalarından tanıyoruz onları.
Tüm bu tartışmalar arasında gözden kaçmaması gereken bir şey var: o da, yeni dönemin dindar nesillerini yetiştirme yeri olarak gördükleri okullarda, bunu başaramadıkları, ellerine gözlerine bulaştırdıkları. Bunda getirdikleri sistemin aceleci ve “ben yaptım oldu” mantığı bir etmen gibi görülse de, asıl direnç noktasının, zorla kaydettikleri okullarda sistemin saçmalığının farkına varan ve buna itaat etmeyen arkadaşlarımızın olduğu unutulmamalı. Ki bizler, okulun türü ne olursa olsun, tek tipleşmeye itaat etmiyoruz. MEB'in yöneticileri Gençlik ve İnanç Çalıştayı'nda bizim deizme hatta ateizme kaydığımızı konuşmuşlar, kim deist kim ateist bu farklılıklar önemsiz ama itaatsizliğimizde kayma yok.
Şeyma Çopur
Meydan Gazetesi Sayı 45, Nisan 2018