İslamiyet’in Update’i

Sayı 45, Nisan 2018

Bu 8 Mart’ta gündem sadece kadın değildi. Tayyip Erdoğan’ın “kadına yönelik İslami referanslı olumsuzlukların çağın gerçekliğiyle uyuşmadığını; 14 asır öncesinin İslam anlayışıyla, günün anlayışının aynı olmaması gerektiğini” söylemesi, İslami camialarda bir infial yarattı. Çünkü yapılan açıklama, yani değişimin önerilmesi, dinin temel mantığına aykırı radikal bir açıklamaydı. Bu açıdan düşünüldüğünde İslami camialarda yarattığı etki normaldi çünkü tartışmanın özü İslam’da reformdu.

8 Mart Update’

Erdoğan, 8 Mart’ta kadınlara yaptığı konuşmasında Nurettin Yıldız’ın “Kadınlar dövülüyorlarsa şükretsinler” sözüne “Bunlar İslam’ın güncellenmesi gerektiğini bilmeyecek kadar acizler. 14 asır öncesinin hükümlerini bugün uygulayamazsınız” dedi.

Sonrasında, AKP muhalifi İslami çevrelerin başını çeken Alparslan Kuytul’un “İslam’ın modernleşme projesi”ne yönelik eleştirileri, hemen ardından da Ahmet Mahmut Ünlü’nün dinde reform temalı bir konuşması sosyal medyaya yüklendi. AKP’ye yakınlığıyla bilinen Ebubekir Sifil’in açıklamaları, ortodoks kesimin meramını açıkça anlatıyordu: “İslam’da reform yoktur. Bir dinde reform olması için, o dinin deforme olması gerekir. İslamiyet’in deforme olduğunu savunanlar her zaman vardı. Şimdi de var. İslamiyet son ve hakiki dindir, güncellenmeye ihtiyacı yoktur”.

AKP’ye ama özellikle Tayyip Erdoğan’a yakın kesimlerde bile soğuk duş etkisi yarattı, dinde reform isteyen bir anlayışın sözcülüğünü Tayyip Erdoğan’ın yapması kafa karıştırıcıydı.

Kafa karışıklığı mı, Değişim mi?

Kürtajın yasaklanmasını, her kadının en az 3 çocuk doğurması gerektiğini, kadınların “öyle çok konuşmamaları” gerektiğini sadece yerel değil, uluslararası mecralarda dillendirmekten çekinmeyen, kadın mücadelesini açık bir şekilde hedef alan açıklamalar yapan Tayyip Erdoğan’ın (“kadınlara yönelik şiddete teşvik ettirdiği” gerekçesiyle Nurettin Yıldız hakkında başlatılan soruşturma ve Diyanet’in skandal fetvalara ilişkin hemen devreye girme talimatıyla beraber) bu söylem değişikliğinin sebebi neydi? Bir gün sonrasında “dinde reform aramıyoruz” başlıklı bir konuşma yaptı Tayyip Erdoğan, ancak bu konuşma ilk söylediklerini inkar etmeyen hatta destekleyen bir konuşmaydı.

Bunun bir kafa karışıklığı olmadığı bir gerçek. Bu durumun altında yatanları sorgulamadan önce, bunun bir değişim olup olmadığını görmek için, ortodoks söylemleri oluşturanlara ve nasıl oluşturduklarına bakalım.

Öncelikle, ortodoks kesimler düşündüklerini rahat bir şekilde konuşabilecek, hatta propaganda yapabilecekleri bir zemine sahipler. Özellikle son yıllarda, bürokrasi, medya ve sivil toplum alanlarında Gülen Cemaati’nden doğan boşluğu doldurmaya talip birçok kesim var. Ve bu kesimler, buralarda “icraatlerini” rahatça gerçekleştirebiliyorlar. Düşüncelerini ifade edecek özgüven ve etkili mecralara sahip olmalarına olanak veren şey işte bu durum. Bu rahatlık, hamile kadınların sokakta gezmemeleri gerektiğini söylemekten; 6 yaşındaki çocukla evlenilebileceğine kadar geniş yelpazede radikal ifadeleri kullanmalarına izin veriyor.

Evet, şu bir gerçek; bu radikal söylemler tüm muhafazakar kesimlerce paylaşılmıyor. Ilımlılar ve ortodokslar arasındaki gerilim zaman zaman medyaya yansıyor. Bu gerilimin altında yatan gerçek, ılımlı muhafazakarların değerlerini oluşturan şeylerin arasında modernliğin de olması. Yani bu ılımlı kesimler, İslami referanslı bir hayatı modern ve çağa uygun bir şekilde yaşamak isteyen kesimler. Update edilen ekonominin update’inde önemli rol oynayan bu ılımlı kesimler, ekonomik iktidarın önemli bir parçası konumundalar. Bu yüzden kapitalizmin popüler kültürünü tüketmekten imtina etmiyorlar, hatta seviyorlar.

Ortodoks söylemlerin ılımlı kesimleri de rahatsız etme durumu, İslam’ın update’i söylemini ortaya çıkaran önemli nedenlerden biri. Çünkü bu ılımlı kesim, özellikle AKP’nin OHAL siyasetinde, toplumun homojenleştirilmesinde önemli bir prototip. Yaratılmak istenen toplumun unsurlarını bu kesim oluşturuyor.

Ilımlılık Stratejileri

İslami camiada ılımlı stratejilerden bahsediyorken, bunun yerel mi yoksa küresel bir strateji mi olduğunu anlamak gerekiyor. Geçen Kasım ayında, Kadın Girişimciler Toplantısı’nda Tayyip Erdoğan’ın “daha kadınların araba kullanmasına izin vermiyorsunuz” diyerek hedef aldığı Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Salman, son süreçte yaptığı reformlarla Suudi Arabistan’ı bir değişimin içerisine soktuğu açık.

Muhammed Salman’ın önce devlet iktidarını paylaşmamak için yaptığı “aile içi” bir dizi hamle ve sonrasında özellikle kadınların toplumun belirli alanlarında daha rahatça hareket etmelerine izin veren uygulamaları devreye sokmasıyla, coğrafyasının en belirgin siyasi figürü haline geldi. Yapılan reformların etkisi uluslararası mecralarda konuşuldu.

Bu iki durum birlikte ele alındığında, bu reform hareketinin “İslami Coğrafyalarda” yeni bir süreci beraberinde getiren bir dalga mı olduğu sorusunu gündeme getirdi.

Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok

Salman ve Erdoğan’ın yeni açılımlarını beraber ele almak, özellikle coğrafyamızdaki durumu değerlendirirken iyi bir imkan sağlayabilir bize.

Salman’ın kadın temalı reformlarını, aile üyelerini ölümle tehdit ettiği süreçten sonra işletmesi; liberal(imsi), reform yanlısı görünüp talip olduğu (ve zorla aldığı) siyasal iktidarı, toplumsal ve küresel bazda meşrulaştırma çabasından öteye gitmez. Girişimci, yenilikçi, eşitlik yanlısı bir imaj siyasal iktidarı nasıl elde ettiği gerçeğini örtmese de şimdilik durumu idare etmiş gözüküyor.

Benzer durum Tayyip Erdoğan için de geçerli. OHAL süreciyle, iktidarının meşruiyetini “zor” kullanmaktan kopartamamış bir Tayyip Erdoğan var karşımızda. Yeni “erken seçim” tartışmalarının konuşulduğu bugünlerde, hem ılımlı muhafazakar çevrelerin hem de muhafazakar olmayan çevrelerin rahatsız olmasını engelleyecek politik söylemler ve uygulamalar Tayyip Erdoğan için oldukça kazançlı. Mevzubahis İslam’ın Update’i tartışmalarına bir de bu Erken Seçim başlığıyla bakmak önemli olacak.

Hüseyin Cİvan

Meydan Gazetesi Sayı 45, Nisan 2018

Paylaşın