Bir yol hikayesi olarak başlayan ve gittikçe “kendini bulma” meselesine dönüşen anlatımıyla Kelebekler filmi, bir aile dramını absürt komiklikler arasında vermenin yanı sıra, tanrının varlığını sorgulayan imam karakteri ile de son günlerde yükselen deizm tartışmalarına dahil olmuşa benziyor. Filmin, Kültür Bakanlığı’ndan destek alamamasında da kimi eleştirmenlerce beğenilmemesinde de bu durumun göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünüyorum.
Kelebeklerin hikayesiyle başlıyor film; “Kelebeklerin peşinden koşan bir adam varmış. Topladıkları kelebekleri derisinin altına gömmüş. Bir gün olmuş, iki gün olmuş, adam hiç hareket etmemiş. Ve kelebekler kanatlarını çırparak çıkmışlar adamın derisinin altından. Uçmuşlar, uçmuşlar…”
Hemen ardından astronotların grevine geçen filmin ana karakterleri; en büyük kardeş olarak tanıdığımız Cemal (Tolga Tekin), aktör olarak yola çıkıp hayvanların konuşturulması üzerine kurulu videolarda seslendirme yapan Kenan (Bartu Küçükçağlayan) ve hayatı iş üzerine kurulu olan eşinden ayrılan Suzan (Tuğçe Altuğ).
Bu üç kardeşin buluşma hikayesi, her ne kadar hayatları tamamen birbirinden ayrı geçse de, hep onları “kardeş” yapan bir şeylerin olduğunu, Tolga Karaçelik’in güçlü mizahıyla gösteriyor. Aslında bir kara komedi olan film, yer yer yanaklardan süzülen birkaç damla gözyaşının da şahitliğini yapıyor.
Babalarından gelen bir telefonla 30 yıl sonra, doğdukları ve annelerinin intiharından beri hiç gitmedikleri köye giden üç kardeş, köye giderken de köyde de birtakım “garip”, anlaşılması güç, akla mantığa aykırı olaylar yaşıyorlar. Tüm bu “akla mantığa aykırılık” aslında yaşamlarımızın ne kadar “anlamsızlaştığının” da bir göstergesi olarak çıkıyor karşımıza. Bunun yanında özellikle erkek kardeşler arasındaki ego savaşı, yaşananlardan her zaman bir diğerinin sorumlu tutulması gibi, herkesin ailesinde olan olaylar bir bir geçiyor gözlerimizin önünden. Özellikle Tanrı’nın varlığından “emin olmayan” imam ve son sahnedeki ulu çınar ağacının atındaki kör çoban filmin en önemli detaylarından.
Baharda çiçeklerin açmasıyla kendilerini her yerde gösteren Kelebekler, bir filmin hem güldürüp hem şaşırtabileceğinin, zaman zaman gözleri doldurabileceğinin başarılı bir örneği. Yönetmen Tolga Karaçelik, Gişe Memuru (2011) ve Sarmaşık (2015) filmlerinin ardından bağımsız sinema festivali Sundance’te Büyük Jüri Ödülü’nü alan Kelebekler filmiyle yine adından söz ettirdi.
Yönetmen Tolga Karaçelik’in Sundance’da ödül aldığı sırada yaptığı konuşma ise sinema sektöründe yaşanan sıkıntıları gözler önüne sermesi bakımından önemliydi. Daha önceki filmi Sarmaşık’ı 19 günde, Kelebekler’i ise sadece 18 günde çektiklerini belirten Karaçelik, “sanırım burada böylece durup akıllı bir adam görüntüsü vermem en iyisi, çünkü ağzımı açacak olursam aptalca şeyler söyleyeceğim.” diyerek başladı konuşmasına. Filmi bu denli kısa sürede bitirmek zorunda kalışından filmin yapımcısının sorumlu olduğunu belirten Karaçelik, “yapımcım da burada, onu alkışlamanızı rica ederim, ki düzgün bir film çekebilmek için en az 6 hafta gerektiğini anlasın” diyerek yapımcının alkışlarla protesto edilmesini sağladı. Karaçelik, filminin dağıtıcı şirket tarafından 70 gibi oldukça az kopya ile dağıtılmasından duyduğu rahatsızlığı da belirtti ve “bu filmin yeterince iyi olmadığını düşünen tüm satıcı firmalara da teşekkür ederim, çünkü günümüzde hangi filmi izleyip izlemeyeceğimize onlar karar veriyor” dedi.
Filmlerinde müzik kullanımına önem vermenin yanı sıra belirli şeyleri semboller ya da simgelerle anlatmayı seçen Karaçelik’in hiç bir sembol kullanmadan, doğrudan söyledikleri hiç de yabana atılır şeyler değil. Kelebekler gibi filmlere, Karaçelik gibi yönetmenlere daha çok ihtiyacımız var.Bir yol hikayesi olarak başlayan ve gittikçe “kendini bulma” meselesine dönüşen anlatımıyla Kelebekler filmi, bir aile dramını absürt komiklikler arasında vermenin yanı sıra, tanrının varlığını sorgulayan imam karakteri ile de son günlerde yükselen deizm tartışmalarına dahil olmuşa benziyor. Filmin, Kültür Bakanlığı’ndan destek alamamasında da kimi eleştirmenlerce beğenilmemesinde de bu durumun göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünüyorum.
Kelebeklerin hikayesiyle başlıyor film; “Kelebeklerin peşinden koşan bir adam varmış. Topladıkları kelebekleri derisinin altına gömmüş. Bir gün olmuş, iki gün olmuş, adam hiç hareket etmemiş. Ve kelebekler kanatlarını çırparak çıkmışlar adamın derisinin altından. Uçmuşlar, uçmuşlar…”
Hemen ardından astronotların grevine geçen filmin ana karakterleri; en büyük kardeş olarak tanıdığımız Cemal (Tolga Tekin), aktör olarak yola çıkıp hayvanların konuşturulması üzerine kurulu videolarda seslendirme yapan Kenan (Bartu Küçükçağlayan) ve hayatı iş üzerine kurulu olan eşinden ayrılan Suzan (Tuğçe Altuğ).
Bu üç kardeşin buluşma hikayesi, her ne kadar hayatları tamamen birbirinden ayrı geçse de, hep onları “kardeş” yapan bir şeylerin olduğunu, Tolga Karaçelik’in güçlü mizahıyla gösteriyor. Aslında bir kara komedi olan film, yer yer yanaklardan süzülen birkaç damla gözyaşının da şahitliğini yapıyor.
Babalarından gelen bir telefonla 30 yıl sonra, doğdukları ve annelerinin intiharından beri hiç gitmedikleri köye giden üç kardeş, köye giderken de köyde de birtakım “garip”, anlaşılması güç, akla mantığa aykırı olaylar yaşıyorlar. Tüm bu “akla mantığa aykırılık” aslında yaşamlarımızın ne kadar “anlamsızlaştığının” da bir göstergesi olarak çıkıyor karşımıza. Bunun yanında özellikle erkek kardeşler arasındaki ego savaşı, yaşananlardan her zaman bir diğerinin sorumlu tutulması gibi, herkesin ailesinde olan olaylar bir bir geçiyor gözlerimizin önünden. Özellikle Tanrı’nın varlığından “emin olmayan” imam ve son sahnedeki ulu çınar ağacının atındaki kör çoban filmin en önemli detaylarından.
Baharda çiçeklerin açmasıyla kendilerini her yerde gösteren Kelebekler, bir filmin hem güldürüp hem şaşırtabileceğinin, zaman zaman gözleri doldurabileceğinin başarılı bir örneği. Yönetmen Tolga Karaçelik, Gişe Memuru (2011) ve Sarmaşık (2015) filmlerinin ardından bağımsız sinema festivali Sundance’te Büyük Jüri Ödülü’nü alan Kelebekler filmiyle yine adından söz ettirdi.
Yönetmen Tolga Karaçelik’in Sundance’da ödül aldığı sırada yaptığı konuşma ise sinema sektöründe yaşanan sıkıntıları gözler önüne sermesi bakımından önemliydi. Daha önceki filmi Sarmaşık’ı 19 günde, Kelebekler’i ise sadece 18 günde çektiklerini belirten Karaçelik, “sanırım burada böylece durup akıllı bir adam görüntüsü vermem en iyisi, çünkü ağzımı açacak olursam aptalca şeyler söyleyeceğim.” diyerek başladı konuşmasına. Filmi bu denli kısa sürede bitirmek zorunda kalışından filmin yapımcısının sorumlu olduğunu belirten Karaçelik, “yapımcım da burada, onu alkışlamanızı rica ederim, ki düzgün bir film çekebilmek için en az 6 hafta gerektiğini anlasın” diyerek yapımcının alkışlarla protesto edilmesini sağladı. Karaçelik, filminin dağıtıcı şirket tarafından 70 gibi oldukça az kopya ile dağıtılmasından duyduğu rahatsızlığı da belirtti ve “bu filmin yeterince iyi olmadığını düşünen tüm satıcı firmalara da teşekkür ederim, çünkü günümüzde hangi filmi izleyip izlemeyeceğimize onlar karar veriyor” dedi.
Filmlerinde müzik kullanımına önem vermenin yanı sıra belirli şeyleri semboller ya da simgelerle anlatmayı seçen Karaçelik’in hiç bir sembol kullanmadan, doğrudan söyledikleri hiç de yabana atılır şeyler değil. Kelebekler gibi filmlere, Karaçelik gibi yönetmenlere daha çok ihtiyacımız var.
Gürşat Özdamar
Meydan Gazetesi Sayı 45, Nisan 2018