Kapitalizmin ve devletlerin siyasi ve ekonomik çıkarlar uğruna yaşama yönelik durmak bilmez saldırılarıyla ortaya çıkan küresel iklim değişiklikleri; yaşadığımız coğrafyadaki iktidarın ekolojik yıkım pahasına arzuladığı nükleer santraller ve çılgın projeler… Böylesi bir süreçte, yaşamı savunan bir gazete olarak biz de ekoloji mücadelesinde yaratıcı ve etkili eylemlerde bulunan Patika Ekoloji Kolektifi ile gerçekleştirdiğimiz röportajı sizlerle paylaşıyoruz.
Meydan Gazetesi: İsim, büyük ölçüde içerik hakkında bilgiler verir. Bu sebeple “Neden Patika?” sorusuyla başlayalım..
Patika Ekoloji Kolektifi: Ekoloji mücadelesi bizim için, yaşamı savunurken ve yeni bir yaşamı yaratırken izlediğimiz bir yol ve bu yol bir patika aslında. Çünkü patikalar tüm canlılar içindir, patikalarda ayrık otlarına da rastlarsınız böceklere de… Keçilerin de ayak izleri vardır patikalarda, kaplumbağaların da… Patikaların kenarlarında ezilerek katledilen hayvanlarla karşılaşmazsınız örneğin. Her birimizin ayak izi art arda gelir. Patikalar yürümekten vazgeçmeyenler oldukça şekillenir ve var olur.
Bize göre yol iki nokta arasında bir çizgi değildir. Bu yolda yürürken hepimizin kafasında, başladığımız noktadan daha özgür daha adaletli bir yere varmak olsa da yol bir gitme biçimidir aynı zamanda. Biz ekoloji mücadelesinde araç ve amaçların paralel olması gerektiğine inanıyoruz, böylece mücadele pratiğimizle varacağımız noktayı yaratacağımızı düşünüyoruz. Bu yüzden bu yola “patika” dedik.
Patika Ekoloji Kolektifi nasıl bir örgütlenmedir? Örgütlenme biçimi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Patika Ekoloji Kolektifi yatay bir örgütlenmedir. Kolektifin işleyişinde alınan kararlar, herkesin katılımıyla gerçekleşir. Karara katılan her bir birey sonsuz söz hakkı ile işleyişte yer alır. Bireyler arasında herhangi bir hiyerarşi yoktur. Patikada herkes elini taşın altına sokması gerektiğini hisseder. Bunu da keyifle ve özenle yaparız.
Bununla birlikte kolektif içerisindeki her birey aslında farklı mücadele alanlarında deneyimleri olan yaşamlarını savunma ve dönüştürme çabasında olan bireyler. Bugün ekolojik yıkımların da faili olan devletlerin ve kapitalizmin her alanda gerçekleştirdiği saldırıların karşısında Patika, bütünlüklü bir mücadele hattını savunur. Yani Patika, bir HES şantiyesinin doğaya, doğadaki canlı-cansız varlıklara olan tahribatı dışında, o şantiyede çalışan ve patronu tarafından sömürülen işçiler içinde mücadele eder. Yaşamın dönüşümü derken çok fazla tüketmeyi değil evlerimizde konserve yapmayı, turşu kurmayı, üretici dayanışma ağları ile yemeyi-içmeyi, ikinci elcilerden giyinmeyi tercih ederiz. Her tercihimiz bu dönüşümün birer propagandasıdır. Kola içmeyiz ya da taşlanmış kot giymeyiz mesela. Çünkü biri içme suyumuzun biri hayatlarımızın sonunu hazırlıyor, biliyoruz. Kapitalist bir yaşamın çatlaklarından filizlenen bir betondelendir Patika. Bu yüzden her yerden hep çoğalacağız, hiç bitmeyeceğiz.
Patika kendisine bir ekoloji örgütü diyor ve bildiğimiz kadarıyla çevreciliğe karşı...
Çevrecilik insan merkezli bir düşüncedir, yani kastedilen; insan ve çevresidir. Ağaçların kesilmesini, hayvanlarının soyunun tükenmesini “önemser” çünkü insanların “konfor alanlarının” sürdürülmesini hedefler. “Sürdürülebilir” enerji kaynaklarını savunur, üretilen enerjinin insanların değil, endüstrinin ihtiyacı olduğunu görmezden gelir. Yine çevrecilik “geri dönüşümü” bir çözüm olarak gösterir, geri dönüşümün aslında bir manipülasyon olduğundan hiç bahsetmez, tüketim kültürünü sorgula(t)maz. Gündelik alışkanlıklarımızı değiştirmeden, sistemi sorgulamadan, “suya sabuna dokunmadan” “doğa dostu” imajını pekiştirmenin yollarını arar. Bu anlayış elbette kapitalizmin de zararsız gördüğü ve desteklediği bir anlayıştır. Biz bu bakış açısını çok sıkıntılı görüyoruz, kesinlikle çevreci değiliz.
Patika yaşam savunuculuğu yapan bir ekoloji örgütü. Hayvanın özgürlüğünden suyun, toprağın, havanın özgürlüğüne, tüketim mabetlerine yetmeyecek enerji üretim santrallerinin talanından kentsel dönüşümün rant talanına, bu sömürü sisteminin iktidar merkezli anlayışından mülkiyetçi anlayışına, yani kapitalizme karşı topyekûn oluşturulacak bütünlüklü mücadele ile yaşamı bugünden yaratma çabasıyla düşlüyor ve eyliyoruz. Çevrecilerse sadece birer truva atı.
Patika ne türlü mücadeleler verdi bu zamana kadar?
Yerel halkla birlikte bugüne dek başta Karadeniz olmak üzere coğrafyamızda yapılmak istenen hidroelektrik santrallerinden(HES) nükleer santrallere, termik santrallerden taş ocaklarına kadar yaşamı yok eden enerji şirketlerine karşı mücadeleler verdik. Suyun ticarileştirilmesine karşı çeşitli eylemler ve kampanyalar örgütledik. Yine Patika ismini taşıyan dergimizle rüzgar, jeotermal ya da güneş gibi enerji santrallerinin doğamız için yaratacağı yıkımları ele alan yazılar yayınladık, yeni çıkarılması düşünülen kaya gazını gündemimize alarak bu coğrafyada ilk kez tartışılmasını sağladık, sürdürülebilir enerji ya da geri dönüşüm gibi kavramların asıl yüzlerini teşhir eden incelemelere sayfalarımızda genişçe yer verdik.
Ekoloji alanındaki düşüncelerimizi yaygınlaştırabilmek için çeşitli platformlarda, oluşumlarda, etkinlik ve festivallerde yer aldık. Ayrıca çeşitli üniversitelerde gerçekleşen panellere katılarak ekoloji başlıklı aktarımlar gerçekleştirdik.
Son dönemde ise ekoloji mücadelesi veren farklı örgütlerin, ekolojik üretim yapan komün ve kolektiflerin de katılımıyla oluşturulan Kır-Kent Ağı buluşmalarına katıldık ve kır-kent ağının kurulmasında yer aldık.
Kır-Kent Ağı buluşmalarından biraz daha bahseder misin? Kır-Kent Ağı ile ne hedefleniyor?
Kır-kent buluşmalarının ilki Temmuz ayında Bergama’da gerçekleşti. Bu buluşmaya ekoloji mücadelesi veren örgüt ve topluluklardan, kolektif bir şekilde ekolojik ilkelerle kendi üretimlerini yapan komün ve topluluklara, şehirlerde tüketim ağları kuran gıda toplulukları ve derneklere kadar birçok farklı bileşen katıldı. Bir tanışma ve tartışma toplantısı olarak gerçekleşen ilk buluşmanın ardından ikinci buluşmamızı Eylül ayında İstanbul’da gerçekleştirdik. Bu buluşmada, yaşamlarımızın ortaklaştırılması, dayanışma ağlarının genişletilmesi ve güçlendirilmesi gibi başlıklara yoğunlaştık. İlk buluşmaya da katılım gösteren Fethiye’den Refikler Komünü ve Bayramiç’ten Zeytinli Ekolojik Yaşam Topluluğu’nun ortak deneyimleri bu dayanışma ağının nasıl geliştirilebileceğine dair pratik bir örnek olarak tartışıldı. Kır-kent ağının ne hedeflediği ve nasıl işleyeceğine dair yürütülen tartışmalarda üretim süreçlerini, tüketim ağlarını ve bütçelerini ortaklaştırmak, yerellerde dayanışma ilişkileri geliştirmek, bütünlüklü bir mücadele hattı kurmak ve yaşamlarımızı dönüştürmek tartışmaların ana hattını oluşturdu. Aslında hedeflenen alternatif üretim-tüketim ilişkilerinin oluşturulması, yaşamla iç içe oluşturulacak yaşamsal bir kültür aracılığıyla kapitalist ve devletli ilişkilerin yıkıcılığından kurtulmak.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Ekolojik uyumla yeni bir yaşamı oluşturmaya bugün her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Bunun için paylaşma ve dayanışma ilişkilerimizi çoğaltmalı ve örgütlenmeliyiz.
Röportaj için teşekkür ederiz. Meydan Gazetesi olarak mücadelenizi selamlıyoruz.
Meydan Gazetesi Sayı 46, Ekim 2018