Fırat'ın Doğusunda Hesap Şaştı Batısında Deniz Bitti

Sayı 48, Mart 2019

Ortadoğu üzerine yazılan yazılar ya da yapılan analizler söz konusu olduğunda en sık tekrar edilen cümlelerin başında gelen “Ortadoğu’da Kartlar Yeniden Dağıtılıyor” sözü, geçtiğimiz aralık ayında Donald Trump’ın açıklaması sonrası bir klişe olmaktan gerçeğe evrilmeye hiç bu kadar yakın olmamıştı. ABD Başkanı’nın yaptığı “Suriye’den askerlerimizi çekiyoruz” açıklamasıyla, Suriye’ye dair o güne dek yapılan tüm analizler, sahada var olan güçlerin kurduğu dengeler ve devletlerin bölgeye dair tasarrufları, ya “çöpe gitti” ya da güncellenmeyi zorunlu hale getirdi. Nitekim Trump’ın, -ABD’deki bazı güç merkezlerini de rahatsız eden ve onlara rağmen alındığı anlaşılan- bu kararı akabinde Kürtler başta olmak üzere sahadaki öznelerin alternatif dengeler üzerine eğilim gösterdikleri görüldü.

Suriye’deki ABD Varlığının Dünü Bugünü

IŞİD’in, 2014’te Irak’ta Musul ve Suriye’de Rakka gibi kentleri ele geçirmesi sonrası yükselen tehdidi, aynı yılın yaz aylarında ABD’li gazetecilerin infaz videolarının internete düşmesiyle, ABD tarafından daha hissedilir hale gelmişti. ABD’nin aynı süreçte kurduğu IŞİD karşıtı koalisyonun sahadaki varlığı, yıllardır İran’ın da dahil edildiği “şer ekseni” devletlerinden biri olarak tanımlanan Suriye’de askeri varlık bulundurma konusunda fırsat sunmuştu. İlerleyen süreçte IŞİD tehdidinin artmasına paralel olarak ABD öncülüğündeki koalisyonun -özellikle Fırat’ın doğusundan Irak sınırına kadar olan bölgedeki- yerel müttefikleri, Kürt öz savunma güçleri, Arap, Süryani askeri birimlerinden bir araya getirilen Suriye Demokratik Güçleri (SDG) olarak belirginleşti.

Dönemsel olduğu ve er geç sona ereceği aşikar olan bu bölgesel müttefiklik ilişkisi, ilerleyen süreçte, küresel bazda, NATO ittifakı içindeki ABD ile TC arasında gerilim başlıklarının üst sırasında yerini alacaktı. TC tarafından bu ilişkiye dair defalarca yapılan sitemkar tondaki ve iki devletin NATO müttefiki olduğunun hatırlatıldığı çıkışlar zamanla sertleşti. Bir yandan SDG’ye yapılan askeri yardımların TIR sayıları üzerinden “binli rakamlarla” envanteri tutulurken diğer yandan da Rusya’ya yakınlaşma stratejisi izlenerek ABD’ye “alternatifsiz olunmadığı” mesajı verilmeye çalışıldı. ABD cephesinde ise bu mesajlar genellikle soğukkanlı bir biçimde karşılandı, SDG bileşeni YPG/YPJ’nin terörist olarak görülmediğinin altı her defasında çizildi.

ABD’nin Suriye Politikasında Değişen Ne?

Suriye’deki askeri varlığını IŞİD tehdidi ile gerekçelendiren ABD açısından, Trump’ın asker çekme nedeni olarak belirttiği “IŞİD yenildi” açıklaması, aslında ABD’nin Ortadoğu’ya yönelik stratejik öncelikleri bakımından bölgedeki askeri varlığın ve siyasi tasarrufların, farklı gerekçelerle güncelleneceği anlamına geldi. Bu öncelikler hiyerarşisinde her zaman en üstte yer alan İsrail’in güvenliği ve bu paralelde İran nüfuzunun geriletilmesi politikası Trump yönetiminin Ortadoğu’ya dair en belirgin siyasetini oluşturdu. Bu gerçekler ışığında “ABD bölgeden tamamen çekiliyor” yanılsamasından çok, söz konusu askeri gücün çekilme alanlarına bakılmalı.

Bu alanlardan biri Irak, Ürdün, Suriye sınır üçgeninde bir bölge olan Tenef’teki üs, muhtemelen ABD’nin bölgedeki operasyonlarını yöneteceği ve İran’a yönelik olası askeri hamlelerinin merkezi olacaktır. Diğer taraftan Şam-Bağdat-Tahran yolunu birbirine bağlayan güzergahta bulunan üssün yakınlarında mevzilenen Rus, Suriye güçleri ve Şii milislerin varlığı da -şu sıralar masa başında diplomasi hamlelerine ağırlık verilen ve TC dışında kimsenin savaş tamtamları çalmadığı- Suriye Savaşı’nda ileriki süreçte Tenef’te de suların ısınacağını gösteriyor.

Tampon Yazılır İşgal Okunur

Trump’ın açıklaması sonrası, Afrin ve Fırat Kalkanı bölgelerinde sürdürdüğü işgalini Fırat’ın doğusuna da genişletme arzusunu her fırsatta dile getiren TC, bir taraftan da bu beklenmedik karar sonrası, gözle görülür bir çekimserlik içinde kaldı. Öteden beri dillendirilen Fırat’ın Doğusu ve Menbiç operasyonları için Ankara-Moskova-Washington hattında yapılan diplomasi hamleleri, TC açısından bu işgal operasyonunun yakın ya da uzak vadede hayata geçemeyeceğini işaret eden karşılıklar buldu. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun İzlanda TV’sine yaptığı -SDG bileşenlerini kast ederek- “yerel güçlerle işbirliğimiz sürecek” açıklaması, Pentagon’un, tasavvur edilen güvenli bölgede TC’nin olmayacağının altını çizmesi, söz konusu işgal hamlesine Washington’dan verilen açık ya da örtük red yanıtları oldu.

Moskova hattında ise Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un yaptığı “Kürtler konusunda Ankara ile farklı düşünüyoruz. TSK ile ortak operasyon yok” açıklaması, benzer bir şekilde hayır cevabı olarak not edilmeli. Lavrov’un aynı açıklamasının devamında -Suriye’deki ABD ve TC askeri varlığına atıfla- Rusya ve İran’ın, Şam’ın daveti üzerine bölgede bulunduğunu, yine Şam yönetiminin TC askeri varlığını istemediğini belirtmesi; Afrin, Fırat Kalkanı gibi bölgelerde sürdürülen işgalin er ya da geç bir sonunun olduğunun Ankara’ya hatırlatılması olarak değerlendirilmeli. Her iki mesaj da, TC’nin Fırat’ın Doğusu’ndaki hesaplarının tutmadığının, batısında ise makasın giderek daraldığının açık birer göstergesi.

Kaldı ki Soçi zirvesi sonrası İran ve Rusya’dan tampon bölge konusunda istediği yanıtları alamayan TC, Soçi’de “terörle mücadele adına da olsa” Suriye’nin toprak bütünlüğüne zarar verecek adımlardan kaçınılması içeriğindeki mesajlara isteksiz bir biçimde onay vermek zorunda kaldı. Ayrıca İran lideri Ruhani’nin Suriye’nin geleceğinde Kürtlerin söz hakkına vurgu yapan ifadelerinin gittiği adres ise Ankara’dan başkası değildi. Ayrıca İdlip konusunda aralık sonuna dek Soçi’deki ortaklarından mühlet alan TC’nin, Fırat’ın Doğusu bir yana, en batıdaki İdlip’te, geliştirebilecek fazla bir hamlesinin kalmadığı aşikar. Nitekim İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, İdlip’e yönelik askeri seçeneğin masada olduğunu vurgulaması Fırat’ın batısında da TC için denizin bittiğinin işaretleri. Ancak Suriye Savaşı’nı sürekli bir iç siyaset malzemesi olarak kullanan TC’nin Astana ortaklarının olası bir İdlip operasyonuyla 31 Mart seçimleri öncesi AKP’yi istikrarsızlaştırmak istememeleri de devletler arasında gerçekleşen pragmatik politikalar çerçevesinde ihtimal dahilinde bulundurulmalı.

Emine Sakin

Meydan Gazetesi Sayı 48, Mart 2019

Paylaşın