Hepimiz devletin hukuksuzluğunda adalete, kapitalizmin esaretinde özgürlüğe açken; hapisanelerdeki tutsaklar adalet ve özgürlük için açlık grevi direnişini sürdürüyor.
Yaşamın hapishanelerdeki açlıkla direnişi, birbirini peşi sıra izleyen günlerle sürüyor. Bazılarına göre görmezden gelecek kadar önemsiz, bize göreyse an be an yaşadığımız sabırsız bekleyiş. Bu bekleyiş bugün kırk dokuzuncu, ellinci, elli birinci, elli ikinci, elli sekizinci, altmış dördüncü, yetmiş ikinci gün diyerek saymaktan; yaşamlarını yitirecek olanları saymak zorunda kalacağımız zamanlara dönüşüyor.
Açlık greviyle yapılan ölümün değil, yaşamın anlamlandırılmasıdır. Bu yaşamsal vurguyla sesini daha fazla duyurmak için içeride açlıkla direniş, dışarıda verilen bütünlüklü mücadelenin bir parçasıdır. Bu mücadele, yok edene karşı var olma savaşıdır.
Senelerdir sürmekte olan, bir halkın varoluşunun, yaşamının ve yaşamsal tüm koşullarının yok sayılmasıdır. Buna karşı çıkanlar dört duvar arasına kapatılmış ve bu karşı çıkışları anlamsızlaştırılmak istenmiştir. Yok sayılan bu yaşamlar ve anlamsızlaştırılmak istenen mücadeleleri, her daim bir saldırı ile karşı karşıyadır.
İktidar, var oluşa yaptığı her saldırı karşısında özgürlüğün direnişini bulacaktır. Yıllardır Türkiye’deki her hükümetin yaptığı gibi AKP hükümeti de bu yok sayma politikasını uyguluyor. Ancak bölgede üstlendiği misyonla alakalı olarak AKP hükümeti, “demokratikleşme” adı altında bu politikayı iki yüzlü bir şekilde sürdürüyor. Bir taraftan çocuğa şeker verir gibi Kürtçe’yi seçmeli ders yaparken, diğer taraftan sadece yaşamlarını sürdürebilmek için sınır ticareti yapan Roboski köylülerini bombalıyor.
Gerçeğe Sessizlik…
60 güne yaklaşan açlık greviyle ilgili AKP hükümeti başlangıçta derin bir sessizlik içerisindeydi, sonrasında ise “aç değiller, yiyorlar” şeklinde umursamaz açıklamalarda bulundu. Çalışma Bakanlığı’nın açlık grevlerinin yaşandığı hapishane ziyareti sonrasında verdiği rakamın aksine Erdoğan “Açlık grevinde sadece bir kişi var” diyerek gerçeği çarpıttı.
Medya da aynı AKP hükümetinin başbakanı Erdoğan gibi davranarak gerçeği çarpıtmayı sürdürdü. Açlık grevindekilerin sayılarını sürekli saptırarak, gerçekliği olmayan haberler yaptı. Açlık grevindeki direnişçilerin sayısı, cezaevlerininin tutumu, direnişçilerin sağlık durumları gibi belirli belirsiz bilgiler dışında, vicdanlı kalmanın zorunluluğunu esas alan bir anlayıştan çok uzak kaldı. Radikal Gazetesi, Van F Tipi Cezaevi’nde açlık grevinde olan direnişçilerin grevi sonlandırdığı haberlerini sorgu sual etmeden yayınlayıverdi. Medyanın çarpıtmaları, kendini uç ve çelişkili söylemlerle belirgin kıldı. AKP hükümetinin açlık grevi sürecinde ilk günden bu yana açlık grevi direnişçilerine uyguladığı duygusal şiddet ile bu gerçeği çarpıtmalar beraber değerlendirildiğinde, devletin Kürdistan’daki savaş politikasını bu süreçte de sürdürdüğünü görüyoruz.
Gerçeğin reddinin reddi
Hükümetin tüm bu politikalarına karşın, halk açlık grevi sürecine sahip çıktı: Eylemlerle, dayanışma yürüyüşleriyle ve dayanışma açlık grevleriyle bu var oluşsal mücadelenin bütünsel bir şekilde vücut bulmasına olanak sağlandı. Tüm bu saldırılara rağmen bu var oluş mücadelesi herkes tarafından gündemleştirildi. Bazı muhalif kesimler bile, ilk kez Kürt halkının haklı taleplerini dillendirerek direnişle kısmi dayanışma gösterdiler. Şimdi onlarca cezaevinden yüzlerce tutsağın bedenlerini açlığa yatırarak yükselttiği ses, haykırışlar yankılanabiliyor. Bu artık gerçeğin reddinin reddidir, bu gerçeğin kazanımıdır.
Özgürlük için kimse boşuna ölmez!
Ancak bu bütünsel halk mücadelesinin hattını ve açlık grevinin direniş olarak politikliğini ısrarla anlayamayan, algılayamayan bazı çevreler ‘vicdanlı’ tavırlarıyla direnişçilere ‘boşuna ölmeyin’ çağrıları yapıyorlar. Politik manevralarla siyasi çıkar larını önemseyen ve liberal duyarlılıklarla vicdanlarını rahatlatan bu kesimler, yaptıkları açıklamalarla direnişin altını doğrudan ya da dolaylı boşaltmaya çalışıyorlar. Var oluş ile yok oluşun karşı karşıya geldiği bu anlar, yok oluşa karşı vicdanın sesinin yükseltildiği zamanlardır. Devlet bu yok oluşun sürdürücüsü olarak senelerdir, hep saldırarak bu vicdanı susturmak ve yok etmek istemiştir.
Tıpkı şimdiki gibi!
Senelerdir sürmekte olan bu saldırı şimdi de, hapishanede yaşamlarından başka kaybedecek bir şeyleri olamayan tutsakların direnişleriyle ve onların direnişleriyle her daim dayanışacak olan bizlerin bütünlüklü mücadelesiyle bitebilir ancak.
Meydan Gazetesi Sayı 5, Kasım 2012