Korona virüs önlemleri adı altında yayınlanan genelgeler gereği birçok işyeri kepenk indirmiş durumda. Bu “önlemler” arasında tiyatro, sinema, gösteri merkezi, konser salonu, nişan/düğün salonu, çalgılı/müzikli lokanta/kafe, gazino, birahane, taverna, kahvehane, kıraathane, kafeterya, kır bahçesi, nargile salonu, nargile kafe, internet salonu, internet kafe, her türlü oyun salonları, her türlü kapalı çocuk oyun alanları (AVM ve lokanta içindekiler dâhil), çay bahçesi, dernek lokalleri, lunapark, yüzme havuzu, hamam, sauna, kaplıca, masaj salonu, SPA ve spor merkezlerinin faaliyetleri geçici bir süreliğine durdurulmasına dair bir karar da bulunuyor. Bu kapsamda 150 bin işyerinin -geçici olarak- kapatıldığı ayrıca açıklandı.
Hayatını idame ettirmek için gündelik veya sürekli işlerde çalışmak zorunda olduğu halde bugün evde kalmaya zorlanan ya da riske girip işine gitmek zorunda olan işçiler azımsanmayacak bir çoğunluk olarak korona krizine mahkûm edilmektedir. Sırtı yere gelmeyecek kurum/şirketlere vergi ötelemeleri veya üretim bandının aralıksız işleyebilmesi için yardımlar yapılırken, evinde kalmaya zorlanan gündelik veya bu kıstasa sokulmayan kayıt dışı çalışanların ve rutin bir işe sahip olan işçilerin; borç ertelemeleriyle daha çok borçlanması istenmektedir. Bu nedenle kriz sonrası sömürülebilir emek kaynaklarının da tartışılamaz bir derinlikte olacağı öngörülebilir. Açıklanan ekonomik paketin şu an için nerelere harcandığı veya harcanacak olduğuna netlik getirilmemesi bir yana, paketin bazı gerekli koşulan yeterliliklerle birçok kişiyi şimdiden saf dışı bıraktığı aşikâr. Ekonomik paket haricinde, meclise sunulan yasa tasarısının içeriği gereğince, her ay hesaplanan/açıklanan açlık ve yoksulluk sınırının yakınlarından bile geçmemesine rağmen, ücretsiz izine çıkarılan veya virüs dolayışla işini kaybetmiş olan işçilere ödenecek günlük 39 lira 42 kuruş (farklı kaynaklar, tümünün bile küsurat sayılabileceği bu ödeneğin, küsurat kısmının 24 kuruş olduğunu belirtiyor.) ödeme yapılacak olması, açıkça, çalışanıyla veya çalışamayacak olanıyla alay etmektir.
Evde Kal Ama Nereye Kadar?
Başa dönecek olursak, alınan bu kararlar insanları; virüs riskinden uzaklaştırıp yokluk ve aç kalma riskine itmekte. Hâl buyken “Evde nereye kadar kalınabilir veya hayatın ne kadarı eve sığar?” sorularını sormak yerinde olacaktır. Bu sorulara verilecek cevaplar, nihayetinde bu konuyu; virüsün yayılma hızını engellemenin veya bireyin izolasyonunu sağlamanın ötesinde, evde yaşanılacak koşulların ne kadarının sağlanabildiğine taşımakta. Korona krizi için “Biz bir şeyler yapıyoruz, bunun karşılığında siz de bir şeyler yapın.” minvalindeki bu söylemleri ne kadar tahammül edilesi? Bu söylemlerin ezilenler için karşılığı ne kadar sahici? İşsizlik oranının dayandığı noktayı, yaşanılan işçi hakkı gasplarını da göz önüne alırsak, “hayat eve sığar” demek onlar için kolay olsa da bizler için değil. Evet, bedenlerimiz eve sığar fakat hayatın kendisi bu koşullarla eve sığamıyor. Artan gıda fiyatları, zamlanan faturalar, biriken borçlar… Bunların hepsi altına girilemeyecek birer yük iken devletin bir gecede aldığı süresiz mekân kapatma, faaliyet durdurma kararları ne işe yaramıştır?
Bu hesaba ertelenmeyen faturalar, ödenemeyecek/ödenmeyecek ödemeleri de eklediğimizde, içinden çıkılmaz bir labirente dönüşüyor hayat doğrusu. Peki, içinden geçtiğimiz bu süreçte, hangi hayatlar sığacak eve? Günlük 39 lira 42 kuruşun geçinmeleri için ideal olduğunu düşündükleri işçilerin hayatları mı? Bu ödeneğe hak kazanamayan, hiçbir geliri kalmamış kayıt dışı çalışan işçilerin hayatları mı? Bu coğrafyada alınan kararlar şunu göstermektedir ki salgın sonrası hayat koşullarının daha kötü hale gelmesi kuvvetle muhtemel. Böylelikle sözüm ona aldıkları tedbirler, birer tehdide dönüşmüyor mu? Burada hesap, sağlıktan feragat edildiğini gösteriyor. Burada hesap, her gün açıklanan resmi rakamların, vakti zamanında birer insan olduğunu yadsımaya denk düşüyor.
Kendi OHAL’inizi İlan Edin, Bunu da Bizden Beklemeyin.
İşe gitmek zorunda olduğu için evinde kalamayan işçiler ise değinmeye çalıştığımız diğer bir konudur. Var olan sistemde bu sürecin özeti şudur, iş/konu emeğin sömürülmesine geldiğinde bütün sermayedarların sıralı olmaksızın, yaka paça, gasp edebildiğini gasp ettiği, iş/konu insan sağlığına vardığında cebinden ödün vermeye gelememesidir. Bu durumda genelgeler göndermek, tedbirler almak kolay olsa gerek. Evet, kişisel tedbirlerimizi biz de alabiliriz fakat yaratılan bu küresel krizde var olan koşullar ile evde kalınamıyor. Kalınamıyor, çünkü birçok tedbir insan sağlığını korumaya dair değil. Sistemlerini, sermayelerini güvence altına almak içindir.
Burada sermayenin sürekliliği söz konusu olduğunda çalışan sağlığını düşünmeyen devlet; kendi OHAL’imizi ilan etmemizi öneriyor. Kendi ohalimiz ile açlığı kabullenmemizi. Böylelikle önlem almadan, önlem aldıklarını savunabilecekler. Böylelikle gün sonunda açıkladıkları rakamlardan kendilerini mesul tutmayabilecekler. Mecliste onanan yasada bunun bir kanıtıdır. Başta değindiğimiz bu yasa teklifinden, çalışanlara her hâlükârda risk almak veya açlığı kabullenmek çıkmıştır. Bununla birlikte ücretsiz izin gibi hak ihlallerini de mazur göreceklerini ayan beyan ortaya koymuşlardır. Başka bir açıklaması yoktur bunun.
Geçtiğimiz günlerde 20 yaş altı için açıklanan sokağa çıkma yasağının hemen ardından, bu yaş grubunda çalışmakta olan işçilerin, bu yasağa tabii tutulmayacağı da duyurulmuştu. Her halükârda çalışmak zorunda olan kesim için bir önlem almadıklarını açık etmemeye özen gösterirken verdikleri bu karar bile durumu özetler nitelikte. Patronlar riskten uzak olan evlerindeyken üretim bandının aralıksız işleyebilmesi çalışmak zorunda olanların sırtına yüklendi. Böylelikle sermayeleri zarar görmeyecekti. Pekâlâ elimizdeki en güçlü kozun yakalanmamak olduğunu söyleyen sağlık bakanı bu durumda kimleri kastetmiştir? Çalışmaz ise evine ekmek götüremeyecek işçileri değildir herhalde?
Ekonomik sıkıntıların korona krizinin öncesine dayanması bir yana, bu süreçte izlenen yol, bu sıkıntıları daha da belirginleştirdi. Böylelikle halihazırda adaletsiz olan gelir dağılımı, adaletsizleşmeyi sürdürdü. İnsan sağlığı için alındığı iddia edilen önlemlerin aslında sosyal medya tepkilerini bastırmaya yönelik olduğu; işçi yararına olmadığı, aksine zararına olduğu öngörülen işsizlik maaşı veya ücretsiz izin ödeneğinden de anlaşılabiliyor. Bütün bunlara rağmen işçiden evinde kalması beklenmektedir. Bu süreçte asgari gelirli bir işçiden evinde kalması veya gelir yolları kapatılan bir işçinin, hayatının kaçta kaçını eve sığdırması beklenebilir? Bu yüzdendir ki halkların kendi dayanışma ve paylaşma ağlarını örmeleri, önemli bir çıkış yoludur var ettikleri bu kriz/sistemden.
Sergen Saka
Meydan Gazetesi Sayı 53, Mayıs 2020