Çocukları “töre”, kadınları “namus” diye öldüren, gençleri ya orduya çağırıp kurşunlara hedef yapan ya da fabrikalarda atölyelerde yavaş yavaş katleden kapitalizm, dünyanın deneyimini taşıyan ama artık ileri yaşlara gelen insanlara neler yapmaz? Hele bir de korona krizinde yaşlıları gözden çıkaran sayısız örnekle kapitalizm, sağlıkta da hastalıkta da asıl ölümcül olanın kendisi olduğunu göstermiş oldu. Emekli kuyruklarında zaten yavaş yavaş yaşlıları öldüren bu sistem, üzerindeki bir yükten kurtulmak istercesine -ki ekonomik olarak da krizde olan devletler iddia ettikleri gibi sosyal güvence sağlamak yerine ödemeyecekleri her kuruşun keyfini yaşıyor- şimdi krizi bir fırsata çevirerek yaşlı ölümlerinin artmasını teşvik ediyor.
Geyikler, Yunuslar ve İnsanlar
Korona krizi yüzünden alınan önlemlerden birisi de temasın azaltılması. Bunun sağlanması için pek çok şehirde sokağa çıkma yasakları uygulanıyor. Sokakların boşalması ve özellikle insanlardan arınmasıyla beraber kaldırımlardaki bitkiler ezilme derdi olmadan boy vermeye, geyiğinden maymununa pek çok hayvan sokaklarda serbestçe ve elbette korkusuzca gezinir olmaya başladı. Hatta yunuslar Venedik’te kanallara, İstanbul’da Haliç’e kadar yaklaşarak keyifle yüzdüler. Dünya şu kısa sürede bile hayvanlara ve bitkilere kaldığında ne kadar da güzelleşebildiğini gösterdi.
Peki insanlar? İnsanlar insanlıktan çıkmak için ellerinden ne gelirse yapmakla meşguller. Örneğin yaşlı bakım evlerinde kalanların bakımlarının korona virüsü nedeniyle yeterince yapılamaması bir yana, yaşlıların bakımevlerinde komple ölüme terk edilmelerinin yarattığı etki henüz geçmemişken şimdi de yeterli yoğun bakım yatağı bulunmadığı için önceliğin daha genç olan hastalara verilmesi yönünde genelgelerle sağlık çalışanlarının Hipokrat yeminlerini bir anlamda bozmaları isteniyor.
İtalya’da, sağlık çalışanları gözyaşları içinde mevcut yoğun bakım yataklarının yetersizliği nedeniyle hasta seçmek zorunda kaldıklarını anlatırken, korona krizinin en başından beri sürü bağışıklığını savunan ve bu nedenle eleştirilen İngiltere devleti, Ulusal Sağlık Sistemi’nin bir genelgesiyle hasta seçmeyi rutin bir uygulama haline getirdi ve yaşlı hastaların yoğun bakımdan faydalanamayacak olmaları durumunu -kimsenin gözünün yaşına bakmadan- resmileştirdi. Buna göre her hastaya belli bir puan verilecek, puanı düşük olanlar (ki yaşları yüksek olanların puanı düşük oluyor haliyle) yoğun bakım ünitelerine alınmayacaklar bile. (Bu durum belki de yıllar sonra, güçlü olanın hayatta kalması ilkesini savunan ve gerisini umursamayan sosyal darwinistlerin kendi örnekleri olarak literatüre girebilir.)
“Yaşlılar Ölmeye Hazır”
Yaşlılara yönelik ayrımcı uygulamalar bunlarla da kalmıyor. “Modern” devletlere pek çok açıdan örnek gösterilen İsveç’te bir kasabada, korona virüsünden en çok etkilenip ölme riski bulunduğu ifade edilen yaşlıların yüzlerine kasıtlı olarak öksürülmesi, aksırılması artık sıradan olaylar haline geldi. ABD’de bir eyaletin valisi de yaşlıların ölmeye hazır olduğunu, bütün ülkeyi feda etmeye gerek olmadığını söyleyerek üzerine düşeni(!) yapıyor ve aslında yaşlıları kendi deyimiyle çoktan “feda” ediyor. Keza yaşadığımız coğrafyada da yaşlılarla dalga geçilmesi, kafalarına kolonya dökülmesi gibi görüntüler hala belleğimizdedir.
Tüm bu yaş ayrımcılığının yaslandığı iki temel var. Birincisi kapitalizmle ilişkili. Mevcut sağlık sisteminin tedavi için yeterli ol(a)maması. Çünkü devletler ya da şirketler savunma adı altında silahlanmaya, sağlığa ayrılan bütçenin onlarca katı para ayırmakta bugüne dek beis görmediler. Hatta onlara oy veren ya da onlar için çalışan milyonlar da televizyonlardan canlı yayınlanan savaşları birer şov gibi izlemeye alıştığı için bu durumdan rahatsız bile olmadılar. Ta ki maaşlarından ya da yevmiyelerinden ömür boyu alınan sağlık ve sosyal hizmetler kesintilerinin karşılığında bekledikleri sağlık hizmetini bulamadıkları salgın günlerinin başladığı günümüze kadar.
Gençlere Serbest, Yaşlılara ve Çocuklara Yasak
Yaş ayrımcılığının yaslandığı ikinci temel ise kapitalizmin varlığını sürdürebilmesi için çarkların dönmesi, atölye ve fabrikaların çalışmasının durmaması, çalışma yaşamının her ne pahasına olursa olsun devam etmesi zorunluluğu. Belki de tarihte ilk kez bu nedenle işgücüne, yani ezilenlere bir yasak uygulanmıyor: sokağa çıkma yasağı! Tuhaf, değil mi? Sokaklar gençlere, genç işçilere serbest, çalışmayan yaşlılara ve çocuklara yasak.
Belki de Fransa’nın genç Cumhurbaşkanı Macron’un dediği gibi bir savaşın içerisindeyiz. Gençlerin cepheye sürüldüğü; yaşlıların, kadın ve çocukların ölümü beklediği bir savaş. Silah tüccarlarının ve savaşı çıkaranların dışında cepheye gidenin de geride kalanın da öldüğü, öldürüldüğü onlarca savaştan yalnızca biri. Günümüze uyarlarsak, ilaç şirketlerinin ve bu salgını başlatanların dışında her yaştan insanın öldüğü bir küresel salgın.
Peki gerçekten de yaşlılar en riskli grup mu, salgında ilk önce gözden çıkarılması gerekenler onlar mı?
Bu soru, meşhur Narayama Türküsü isimli filmin hikayesini akla getiriyor. Belli bir yaşın üzerindekilerin, kendilerinin de rızasıyla, Narayama dağının eteklerine bırakılarak ölümü beklemelerini, böylelikle geride kalanlara yiyeceğin yetmesinin sağlanmasını konu eden o unutulmaz hikaye yoksa şimdi yeniden mi yazılıyor?
Kapitalizm Fişimizi Çekiyor
Korona virüs testleri pozitif çıktığı için yoğun bakımda yatırılan pek çok ileri yaşlı hastanın iyileşme görüntüleri, genç ve hatta çocuk yaşta yaşamını kaybeden Covid-19 hastalarıyla iç içe geçiyor. Günümüz dünyasında GDO’lu, hormonlu, doğal olmayan gıdalarla beslenen, kirli havayı soluyan, temiz su içemeyen ve bu nedenle bağışıklığı düşük olan gençler de korona virüsünün hedefi oluyor. Gıdanın, havanın, suyun şimdiki kadar bozulmadığı zamanın çocukları, yani günümüzün yaşlıları ise belki de daha güçlü bir bağışıklık sergileyerek bu virüsü alt etmeyi başarabiliyor. Ama siyasetçilerin ayrımcı politikalarının kurbanı olmaktan bir türlü kurtulamıyorlar.
Hangi yaş grubunda olursa olsun, herkes -prensipte- uygun tedavi koşullarında her türlü hastalığı yenecek güçtedir. Los Angeles’ta 17 yaşındaki bir genç korona virüs testi pozitif çıktığı halde sigortası negatif olduğundan tedavi edilmedi ve ölüme terk edildi. Hatta günümüz modern dünyasının stresini ortadan kaldırırsak pek çok hastalığın son bulacağı da düşünülebilir. Yeter ki şimdi de yaş yüzünden bizi birbirimizden ayırmaya, bizi birbirimize düşman etmeye, solunum cihazımızın fişini çekmeye zorlayan bu kapitalizm var olmasın.
Çiçeklerin kaldırımları coşturduğu, yunusların kıyıları şenlendirdiği gibi biz de her yaştan insanlar, sokakları ve meydanları yeniden canlandırırız hiç şüphesiz.
Gürşat Özdamar
Meydan Gazetesi Sayı 53, Mayıs 2020