Devlet Kaybettikçe Korktukça Saldırıyor

Sayı 54, Ekim 2020

Korku doğal bir duygudur. Fakat bireye, topluma zarar veren davranışların kökeni olduğunda önemli bir psikolojik ve sosyo psikolojik problem haline gelmektedir.

Politik arenadaysa iktidarların araçsallaştırmaya çalıştığı ya da yüksek oranlarda yaşadığı duygu durumu olmuştur. İktidar olmak, iktidarını sürdürmek amacıyla söyledikleri yalanların; yaptıkları yolsuzlukların, baskıların, adaletsizliklerin, işkencelerin ve katliamların farkında olanlar iktidarı kaybettiklerinde yaşayabileceklerini de bilmektedir. İktidardakiler için ayrıcalıklı konumdan, bu konumun sağladığı koşullardan uzaklaşma, hayatını kaybetme gibi sonuçları olabilecek bu durum en büyük korkularının kaynağıdır. Bu korku büyüdükçe de saldırganlık artar.

Günümüzde, yaşadığımız coğrafyadaki iktidarın korkularından kurtulmak için kullandığı yöntem de baskı mekanizmalarını güçlendirmektir. Taksim İsyanı ile yükselttiği saldırgan tavrını 2015’ten sonra daha da arttıran ve MHP ile kurulan iktidar ortaklığı sonucunda milliyetçi politikalarla bu saldırganlığı sistematikleştiren iktidar, sınırları içinde ve ötesinde savaş çıkartmaktan çekinmeyerek yüzlerce insanın tutuklanmasına ve yaşamını yitirmesine neden oldu. Yanlış politikalarının sonucunda kaybediyor olmanın verdiği hisle saldıran iktidar patlayan bombaların, göçmenlere ve kürtlere yapılan faşist saldırıların koşullarını oluşturdu ve hala HDP’nin vekil ve belediye başkanlarını tutuklatmakta.

Yıllardır ekonomik, siyasi ve sosyal alanlarda kendi çıkarlarını gözeten iktidar, ezilenlere dayanılamayacak yaşam koşulları dayatıyor. İşsizlik ve yoksulluk büyüyor, salgın riskinin yanında işçilerin çalışma koşulları giderek zorlaşıyor, kadın cinayetlerinin üstü örtülüyor, talan projeleri hayata geçiriliyor… İşçiler, yoksullar, kadınlar, kürtler, devrimciler sokaklarda giderek daha yüksek sesle bu adaletsizlikleri dile getiriyor.

Korona krizi ile derinleşen ekonomik ve siyasi krizin toplumda yarattığı huzursuzluğun farkında olan iktidar, toplumsal muhalefetin farklı kesimlerine saldırılar düzenlemeyi sürdürüyor. Kendisine yönelik biriken öfkenin yaratacağı sonuçlardan korkuyor. Toplumsal çaptaki büyük tepkilerin fitilini ateşleyebilecek ve ezilenlerin örgütlülüğünü sağlayacak kesimleri gözaltı, tutuklama, şantaj, ajanlaştırma, faşist saldırı gibi yollarla hedef alıyor; onları yıldırmaya çalışıyor. Her gün yeni bir saldırı haberiyle uyanıyoruz. Hatta bu yazının yazımı sürecinde de devrimci örgütlere operasyonlar, baskı ve gözaltılar yapıldı.

Devlet, 2014 yılında IŞİD’in Kobanê’ye saldırması üzerine başlayan eylemleri bahane ederek HDP’ye yönelik başlattığı operasyonlarla aradan geçen yıllara rağmen hafızasının güçlü olduğu imajını yaratmaya çalışıyor. Fakat saldırmak için bahane araması devletin gücünden ziyade güçsüzlüğünün bir göstergesi oluyor.

Kısacası iktidarın yozlaştırıcı doğasının yanında bugünlerde, iktidarların kaybederken saldırganlaşma refleksini de deneyimliyoruz. İktidar kaybediyor, kaybettikçe ezilenlerin örgütlülüğünden, toplumsal mücadeleden korkuyor, korktukça saldırıyor. Fakat nasıl ki tarih boyunca ezenlerin zulmüne karşı ezilenler direnmiş, mücadele etmeyi sürdürmüşse bugün de baskılara karşı yılmıyoruz, yılmayacağız. Özgür bir dünyayı düşleyenler olarak dayanışma ve direnişin gücüyle kaybetmeye yüz tutmuş iktidarların mutlak kaybetmelerini sağlamak için örgütlenmeye, mücadeleye devam ediyoruz ve edeceğiz!

Meydan Gazetesi Sayı 54, Ekim 2020

Paylaşın