Polissin diyelim, düşünmesi bile kötü, kimsenin sana karşı çıkamayacağını öğrendiğin eğitimleri bitirmişsin. Eğitimde ilk öğrendiğinse devlet olduğun. Devlete kimse karşı çıkamaz. Devletin attığı tokat acıtmaz. Devlet şefkatlidir. Ne yapsa hakkıdır. Hakkı olup olmamasını da önemsemez çünkü hakkını, adaletini o belirler. İsterse normal, isterse anormal olur. Yasayı koyan da kaldıran da odur. Güç olmak böyle bir şeydir. Bu güç adaletinin sopasıdır. Sen de devletin sokaktaki sopasısın. Dayak da cennetten çıkma zaten, döve döve uygularsın adaleti. Nusaybin’de de cennetten bir kez daha çıkan dayağı, silah sesi efektiyle bol korkulu bir şekilde adalete dönüştürdün.
Kaymakamsın diyelim, düşünmesi bile kötü, sen daha lisedeyken hangi üniversiteyi kazanacağını, kaymakam olacağını söyleyen öğrencilerdensindir. Üniversiteyi, sağa karışıp sola karışmadan, sicilini kirletmeden bitirirsin. Tertemiz sicilinle girdiğin yazılı sınav sonrasında dört sözlü sınavda ne anlatırsın bilemeyiz ama anlatacağını anlatarak kaymakamlığı kaparsın. Görevin basittir. Sen ortacısındır. Üsttekilerle alttakilerin dengesini kurarsın, bir dört sözlüde öğrendiğin kıvırma da senin görevindir. Cahil cühela tayfası polisler dağıtırsa sen toparlarsın ortalığı. Polisi ezdirmeden olayları geçiştirirsin. Polis sekiz yaşında bir çocuğu apar topar yakalayıp sürükleyerek yürüttüğünde olay duyulmasın diye herkesi sen susturursun. Baktın olay gündemleşti, “münferit bir olay” atmosferinde açıklamalar yaparsın. Nusaybin olayı yaklaşık yirmi gün önce gerçekleşmiş. Görüntüler gündemleşince bir kaymakamlık açıklaması yapıldı. Polislere taş atan kişilerin kovalandığı gibi bir kıvırma için ancak ve ancak dört ayrı sözlü sınavı geçmek gerekir.
Savcısın diyelim, düşünmesi bile kötü, en sükseli hukuk fakültelerini kazanmış okumuş bitirmişssin. En zor sınavı atlatmış, savcılığı kazanmışsın. Kimsenin kayırmasına ihtiyacın yok. Kimse sana söz söyleyemez. Çünkü sen devletin adaletini sağlayacaksın. Bazen birileri kulağına fısıldayabilir, fısıltıları dinlersen ve söylenenleri yaparsan yükselirsin. Birilerini aldırıp birilerini bıraktırabilirsin. Birisinin evinden sokağa çıkmasını yasaklayabilirsin. Evden çıkartmayan ülkeden de çıkartmaz isterse. Çıkartmadın da uzattıkça uzattın ya bir annenin isteğini. Böylece dolaylı olarak kimin yaşayıp yaşamayacağını da belirledin. Senin vicdanın gerçeklerle alakalı değil gerekçelerle ve görevini yapıp yapmadığınla alakalıdır. Sen adaletin kılıcısın ya kestiğin el de kol da senindir.
Çocuklar ölüyor. Bazılarımızı yasalarınızla, bazılarımızı da yasalarınızı çiğneyerek öldürüyorsunuz. Bazen direkt vurarak öldürüyorsunuz bazen de dolaylı öldürüyorsunuz.
Çocuklar mutsuz. Bizi korkutuyorsunuz, korkuyla büyümemizi istiyorsunuz. Korkan itaatkârlaşır. Açlık ve yoksulluk içinde yaşıyoruz. Reklamları izletiyorsunuz ama izlediklerimize ulaşamadığımız bir dünya yaratıyorsunuz.
Sadece siz yoksunuz yaşamımızda, korkuyu cesarete çevirenlerle dolu dünya. Ve çocuk da olsak biliyoruz gerçek korkağın siz olduğunuzu.
Direkt ya da dolaylı olarak devletlerin öldürdüğü tüm çoçukları selamlayalım. Ve korkuttuğu ve yoksullaştırdığı çocuklara seslenelim: “Bir oyun oynayalım, devleti yıkma oyunu; yaratmak için mutlu dünyayı!”
Mısra Sapan