“Otoriteye itaat etmeyi bırakırsan kendini düşünmeye başlayabilirsin! O zaman sana öğrettikleri her şeyin bir yalan olduğunu; çalışmaya, acı çekmeye ve sessiz kalmaya devam etmen için seni zihninle ve bedeninle köleleştirmek amacıyla öğretildiğini anlarsın.”
-Alexander Berkman
Korona krizi öncesinde de biz liselilerin yaşamlarında onlarca sorun vardı. Zorla yollandığımız okullarda arkadaşlarımızı sınav yarışında ezerek rekabeti öğrenmemiz, kapitalizm içerisinde ezen konumda olmamız, yani “başarılı olmamız” için ailelerimizin üzerimizde kurduğu baskı; bunun sonucunda yaşadığımız stres ve gelecek kaygısı, dört duvar arasında ders çalışmak zorunda olmak, sosyalleşememek, kantin fiyatları, ulaşım sorunu, otoriter öğretmenler, baskıcı idare… Bu liste uzayıp gider. Hele bir de adaletsizliklere karşı ses çıkaran, bunları arkadaşlarına anlatan, düşlediğini eyleyen liselilersek üzerimizdeki aile ve okul baskısı artar, hatta daha farklı yeni sorunlar da yaşarız. Eğitim, devletin kapitalizme uyumlu köle yaratma yolu demek. Yani eğitim sistemi aksarsa devletin kapitalizm için çalışacak bireyleri yaratma süreci de aksar. Son bir senedir içinde bulunduğumuz kriz ile birlikte devlet, bizleri sisteme köle yapmak için kullandığı eğitimin devamlılığını sağlayarak sistemin aksamasını önlemek amacıyla bizim içinmiş gibi gösterdiği, ancak aslında kendisi için olan bazı “önlemler” aldı. Haliye bizlerin yaşadığı sorunlar da boyut değiştirdi. Bu sözde önlemlerin yaşadığımız sorunlar üzerindeki etkisini ve yarattığı yeni sorunları inceleyelim.
Aile Sorunu
Duygu, düşünce ve davranışlarımızın şekillendirildiği ailede başlayan ve bilgiyi bilenin bilmeyen üzerindeki otoritesi anlamına gelen eğitim; sonrasında okul ile birlikte devam ediyor. Bizleri kendileri gibi düşünmeye zorlayan, sistemi kazanmamız için bizlere baskı yapan ailemizin baskısını daha yoğun hissetmeye başladık. Sürekli evde olduğumuz için ailemiz bizi anlamsız online derslere girmeye, test çözmeye zorluyor. Devletin bu saçma önlemlerini aksatan birçok arkadaşımız ailesi tarafından daha fazla baskılanıyor. Bazı aileler, eğitimin online yapılmasını arkadaşlarımızı düşük ücretlerde (veya tamamen ücretsiz) zorla çalıştırmak için bir fırsat olarak görüyor.
Birçok arkadaşımız için son bir senedir ailelerinin onları daha fazla kontrol ettiklerini ve daha müdahaleci olduklarını gözlemledik. Bunun sebebi sürekli evde, yani ailemizin kontrolündeki bir alanda bulunduğumuzdan, bizim onlar gibi düşünmemizi sağlayacak daha geniş bir zemin bulmaları. Amacı bizleri kapitalizme hazırlamak olan eğitimin; baskıcı, müdahaleci ve kontrolcü olma işlevlerini, eğitilip köle olarak yetiştirildiğimiz ilk kurum olan ailelerimizin kendilerinin sağlamaya çalıştıklarını söyleyebiliriz.
Online Eğitim Sorunu
Devletin kapitalizme köle yaratımını aksatmamak için yaptığı diğer değişikliklerden birisi de online eğitim. Zaten normal şartlarda eğitimle bize yaşamsal değeri olmayan saçma sapan bilgileri, kendi propagandasını ezberleten devlet, tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de bu saçma bilgileri bize sadece parası olanların erişebildiği anlaşılmaz online eğitimle dayatmaya çalışıyor. Bu dayatmanın yarattığı baskı sonucu eğitim sistemi geçen yıl EBA’ya bağlanmak isterken çatıdan düşen 8 yaşındaki Çınar Mert’in yaşamını çalmıştı.
Devlet, eğitimle ilgili bu değişikliğini uzun sürdüremeyecek. Çünkü bizleri sabah sıraya dizerek ve üniformaya zorlayarak dayattığı militarist propaganda, öğretmenin üzerimizdeki otoritesi, müdürün azarı, idarenin baskısı, temel ihtiyaçlarımız için bile izin almak zorunda olmamız, bizleri bencilleştiren sınavlar… tüm bunlar eğitilmemizin, eğitim sisteminin yani kapitalizme entegrasyonun bir parçası ve devlet online olarak bunları bize öğretemez. Çünkü bunlar devlet ve kapitalizmin bizleri itaatkar bireyler olarak yetiştirmek için davranışlarımızı ve arkadaşlarımızla ilişkilerimizi şekillendirdiği eğitim süreçleri. Yani bizim bunları zorla pratikleyerek edinmemizi sağlıyorlar. Edindiğimiz bu rekabetçi, bencil, ihtiraslı ilişkiler de okuldan sonra kapitalizme tam anlamıyla köle olduğumuzda işçi-patron ilişkisiyle devam edecek. Bu nedenle devlet yakın bir zamanda, özellikle geçiş sınıflarındaki arkadaşlarımızın okullarını tam olarak açmak zorunda. Yoksa istediği itaatkar bireyleri yaratamaz.
Sosyallik Sorunu
Sosyallik sorunu, aile sorunuyla ve online eğitimle çok ilgili. Eve geldiğimiz, evden çıktığımız saati belirleyen ailedir. Saati geçirirsek bir sonraki gün dışarı çıkmamız da yasaklanır. Tabi kuralın ve yasağın olduğu yerde çare bazı bahanelerle bu engelleri aşmaktır. Önceden yasakları ve kuralları aşmanın bir yöntemi okul çıkışında eve gitmeden oturduğumuz bir kafeydi. Dersten kaçıp yaptığımız maçtı, okulla dershane arasında yürünen yoldu. Yani arkadaşlarımızla vakit geçirmenin bir yolunu bulabiliyorduk. Şimdiyse devlet, dolayısıyla ailelerimiz bunu kısıtlıyor. Ailenin ve devletin baskısına rağmen çıkmak istesek bile, sınav baskısı ve online eğitime katılma baskısı nedeniyle çıkamıyoruz. Bu da yaşadığımız sorunları daha da yoğun hissettiren bir başka sorun.
Sınav Sorunu
Kapitalizme entegre edilmek için eğitildiğimiz okullarda, bizlere kapitalizmin üzerine kurulu olduğu rekabetçi ilişkileri aşılamak, bunu arkadaşlarımızla aramıza sokmak, bilgilerimizi özgürce paylaşmamızı yasaklayarak bizleri bencilleştirmek için kullanılan; aynı zamanda puanlarla sistem içerisinde işçi mi yoksa patron mu olacağımızı belirleyen, devlet ve kapitalizm için çok önemli bir araçtır sınavlar.
Devlet sınavları yapmak zorunda. Çünkü sınavlar eğitim sisteminin bizim kapitalizmin çarklarının neresinde olacağımızı belirlemek için kullandığı bir araç. Sınav olmadan eğitim sistemi işleyemiyor. İşte bu yüzden devlet kapitalizme köle olacak bireylerin yetiştirilme sürecini aksatmamak yani sınavların devamlılığını sağlamak zorunda olduğu için aslında yaşamlarımızı önemsemediğini bir kez daha göstererek sınavları zorunlu yaptı. Ailelerimiz de bu zorunluluk üzerinden baskılarını artırınca iş iyice içinden çıkılmaz bir hal aldı. Devletin korona krizindeki sınavları, parası olmayan arkadaşlarımıza online eğitimi, yani bilgisayar, internet, telefon vb. satın almayı dayatıyor. Birçok arkadaşımız için sınav, bu yüzden aynı zamanda bir ekonomik baskı da yaratıyor. Gerek arkadaşlarımızın kendisi, gerek ailesi daha fazla çalışmak zorunda kalıyor.
Sıkışma Sorunu
Saydığımız tüm sorunları kapsayan en büyük sorun yaşamımızın eve, sınava, kurallara sıkışması. Sıkışmanın etkisiyle bunalıyoruz, içimizde bir tepki hissediyoruz ama ne zaman bir tepki gösterecek olursak susturulmak isteniyoruz. Tepkilerimiz “anormallik”, “uyumsuzluk”, “ergenlik” olarak adlandırılıyor. Çözüm bizi tepkisizleştiren sakinleştirici ilaçlara sıkışıyor, daha da sıkışıyoruz. Bizi bu sıkışmışlığın içine hapseden, yaşamlarımızı sömüren, bizi köleleştiren, tüm bu sorunlara yol açan kapitalizmin kendisi, “ilacın bende” diyerek üstüne bir de bize ilaç satıp sömürüsünü büyütmeye çalışıyor! Oysa bizim yaşadığımız uyumsuzluk bu sistemle, birey olduğumuzu kabullenemeyen herkesle. Kuralları dayatanlarla, kuralları uygulayanlarla uyumsuzluğumuz. Sıkışmayı kabul etmiyoruz, sıkıştığımız her an için öfkemizin patlaması da yakındır. Devlet ve kapitalizmin bizi sürüklediği sıkışmışlıktan, bizi yine onların kurtarmasını beklemiyoruz. İçinde bulunduğumuz yalnızlıktan otoritelere karşı isyanımızı haykırarak, kapitalizmin bencillik kültürüne karşı paylaşma ve dayanışmayı örgütleyerek, benlerden biz olarak, yani örgütlenerek kurtulacağız.