İki farklı röportaj, iki farklı kişi, iki farklı hayat…
Geçtiğimiz ay yapılan YGS’de yaşamları çalınan iki yaşıtımız, iki farklı sonuç belgesi aldı. Biri, sosyal medyadan televizyon kanallarına kadar bütün haber kaynaklarında gördüğümüz Efe; diğeri adı bile bilinmeyen, “sınavda 0 çeken çocuk”. İkisinin arasındaki en önemli fark, 161. dakika.
İlk önce Efe’den bahsedelim; Efe, yapılan röportajlarda kendisine sorulan sorulara klişe olmayan cevaplar vererek dikkatleri üzerine çekti. Yıllardır tekrarlanan “Çok çalışmadım, düzenli çalıştım. Sosyal hayatımı yaşadım.” yalanlarını bir kenara bırakarak; “Hayvan gibi çalıştım, sosyal hayatım da olmadı. Zekayla yapılacak bir şey değil bu” dedi, gerçekleri söyledi.
Testlerle Arkadaşlık, Sınavlarla Sosyallik
Arkadaşlarımızın rakip belletildiği eğitim sisteminde, bırakın arkadaşlarımızla oturup bir bardak çay içmeyi; bir soru paylaşmak bile “tehlikeli”dir. Eğer sınava hazırlanıyorsan, en iyi arkadaşların yaprak yaprak testler, cevap anahtarları, netler ve sıralamalar; sosyalliğin ise her hafta girdiğin deneme sınavları olur. “Çalışmadan kazandım, sosyalliğimi bırakmadım” diyen de gizlice soru çözer zaten. Çünkü bir soru daha fazla çözmek, bir kişinin önüne geçmek demektir. 160 dakikaya sığdırılmaya çalışılan hayallere, bir adım yaklaşmaktır.
Hayaller Nereden Geçer?
Sıralamanın en başında olan Efe’nin hayali, Boğaziçi Üniversitesi’ne girebilmekmiş. Söylediğine göre, çok da fazla hayali yokmuş zaten. 160 dakikaya sığdırılmaya çalışılan bir yaşam varken önümüzde, beklentimiz ne olabilir ki bu sistemde? Olsa olsa iyi bir üniversite, sonra iyi bir iş, daha iyi bir ev, daha çok para için girilecek yeni yarışlar olur. Yaşam, rekabetten ve bencillikten ibaret olur 160 dakikanın sonunda. Sistemin dışında kurulacak hiçbir hayal, 160 dakikalık sınavdan geçmez.
Çoktan Seçmeli Sınavlarda Seçilemeyen Hayaller
Bir de Boğaziçi Üniversitesi’ni hayal bile edemeyenler, elenen ve ömür boyu istemediği bir hayatı yaşamak zorunda kalanlar var. “0 çeken çocuk” gibi. Çünkü o, “hayvan gibi” çalışmamış; kendi deyimiyle iki gün okula – 3 gün staja gitmiş, onun dışında kitap okumuş, sınavı yapamamış. Ne beklentileri benzer Efe’yle, ne de yaşayacakları; çünkü baştan bellidir onun hangi üniversiteyi kazanabileceği (aslında kazanamayacağı).
Sıfır çekersen, “0 çeken çocuk” gibi, çok hayal kuramazsın bu sistemde. Aynı yaştaki iki kişinin arasındaki uçurumdur 160 dakika.
Efe 160 dakika için konuşuldu, ünlü oldu; hafızalarımızda kaldı bir süre. Okuduğu temel lisenin reklam yüzü oldu. Bu rekabetçi sistemde yarışın kazananı olarak lisesinin ününe ün, karına da kar kattı.
Yaşamını sınav yüzünden yitirenler ise, 161. dakikada unutuldu; onlar ne Efe gibi birinci oldular, ne de “0 çeken çocuk” gibi sonuncu. Onlar bu sınava çalışırken maruz kaldıkları baskıdan, uğradıkları hayal kırıklıklarından ve stresten sonlandırdılar yaşamlarını… 10 saniyeliğine düştüler gündeme, ardı ardına geldi intihar haberleri. Sınavda elendi intihar edenler, sınav tarafından katledildi. Hatırlanmaya değer hiçbir şey yapamadılar bu sisteme göre. Unutturulmaya çalışılan birer “yanlış” örnek oldular sadece. Ancak bu kez üç yanlış bir doğruyu götürmüyor, her koyun kendi bacağından asılıyordu.
Yanlış olan neydi peki? Efe mi, “0 çeken çocuk” mu? Yaşamına son veren yaşıtlarımız mı? Hayır! Yanlış olan, kendi bacağından asılana dek, bu sistemden “doğru” bir şeyler beklemekti.
Daha ne kadar bekleyeceksin?
Şeyma Çopur – Ahmet Titizoğlu
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 33. sayısında yayımlanmıştır.