Anarşist bunlar!..
Dikkat ediyorum da yumurta atan öğrencilere, ‘anarşist’ deyip küçük akıllarınca onları yaftalamaya çalışıyorlar. Nasıl ki ‘demokrasi’ kelimesini matah bir şeymiş gibi yığınlara sunuyorlarsa burada da artık yüzlerine vurulası bir sersemlikleri var. Gelin şu ‘huzursuz’ üniversite gençliğinin meselesine ‘anarşizm’ üzerinden bakalım. Parlamenter demokrasinin bir aldatmaca olduğunu haykıran anarşistlerdir…
Kökleri insanlık tarihi kadar eskidir. Bao Jingyan’ın ‘Ne efendi ne kul’unu bir başlangıç metin olarak alanlar da vardır.
Yalanla yaşamaya tahammülü olmayanların gerçeğidir.
Antikapitalist; küreselleşmeye bir alternatif öneren; ekolojist ve savaş karşıtıdır.
Modernizm denen şeyle meselesi vardır. Bir vicdan ayaklanmasıdır. Cemil Meriç zamanında anarşizmin adını ne güzel koymuş:
‘İktidarını devretmek, onu kaybetmektir. İşçi de olsa, her milletvekili, yarının yahudasıdır. Millet meclisine bir işçi göndermek neye benzer bilir misiniz? Bir annenin kızını geneleve kaydettirmesine…’
Pierre Joseph Proudhon anarşizmin devletle olan meselesini ne de güzel anlatmıştır: ‘Yönetilmek, ne bunu yapacak hakka, ne bilgeliğe, ne de erdeme sahip yaratıklar tarafından, gözaltında tutulmak, casus gibi izlenmek, idare edilmek, yasalara bağımlı kılınmak, sayılmak, kaydedilmek, fikir aşılanmak, vaaz verilmek, denetlenmek, hesaplanmak, değer biçilmek, sansür edilmek ve emredilmektir. Yönetilmek her türlü işlemle, her türlü hareketle not edilmek, kayda geçirilmek, sıraya alınmak, değeri belirlenmek, lisans verilmek, yetki verilmek, nasihat edilmek, yasak koyulmak, reformdan geçirilmek, düzeltilmek ve cezalandırılmaktır. Yönetilmek, kamu yararı gerekçesiyle ve genel çıkarlar adına yükümlülüğe bağlanmak, yetiştirilmek, soyulmak, sömürülmek, tekellere bağımlı kalmak, zorbalığa maruz kalmak, köşeye sıkıştırılmak, gizemlerle büyülenmek ve yağmalanmaktır; en ufak bir direniş ya da yakınma sözcüğü karşısında baskıya uğramak, ceza görmek, aşağılanmak, taciz edilmek, takip edilmek, istismara uğramak, sopayla dövülmek, silahsız bırakılmak, hapse atılmak, yargılanmak, mahkum edilmek, kurşuna dizilmek, sürgüne gönderilmek, feda edilmek, satılmak, ihanete uğramaktır; alay edilmek, gülünç düşürülmek, öfkelendirilmek, onursuz bırakılmaktır. Devlet budur, onun adaleti budur, onun ahlakı budur.’
Bu gençlerin itirazı haklıdır. Kafayı kaldırdıkları için sopa yiyorlar. Karınlarındaki bebekler tekmeleniyor, burunları kırılıyor…
Sabah programlarını izleyerek mutlu olan ruhen katatonik kadınlardan, yandaş medyadan aldığı milyonlarla semiren börek suratlı köşe yazarı müsveddelerinin yazılarını okuyarak, ‘Ulan ülkeye demokrasi geldi’ diyen avanak erkeklerden bir farkı var bu bir avuç çocuğun…
Okuyor, bakıyor, anlıyor, hissediyor, acı çekiyor ve ayağa kalkıp itiraz ediyorlar.
İnsanlıklarını hatırlıyorlar. Basit bir yumurta yüzünden kafalarına sopa indiğinde ise haklılıklarını anlayıp mutlu oluyorlar.
Anarşizmin, demokrasi yalanından farkı budur.
Akşam / 11.12.10
Serdar Akinan