Hrant Olunmalı
Hrant “Biz yaşadığı cehennemi, cennete çevirmeye talip insanlardandık” diyen
Hrant Dink anlatırdı. Hrant Dink iyi bir anlatıcıydı. Hrant Dink
anlatınca vicdanın seni bir yüzleşmeye davet ederdi. Hrant Dink
doğrudan, yüreğinden, içinden gelen/çağlayan bütün seslerden konuştuğu
için sen o sesi içinde de duyumsardın. Bir ses ancak bu kadar senden,
içinden, sana dair olabilirdi. Bir ses ancak bu kadar adalet
çağırabilirdi. Bir ses ancak bu kadar sen olabilirdi; çünkü sen de
tıpkı Hrant gibi kıyımlardan/kayıplardan geliyordun .
Yaşadığın yüzleşmeden dolayı bir yandan da için acırdı. Kolay mı, 24
nisanlarda başlayıp 21 martlar, 14 temmuzlarla devam eden bir
yüzyıllık kabuk bağlamış bir yüzyılın yaralarını taşıyordun içinde.
Öte yandan sen dinlediğin anlatılarla umutlanıyordun da, bu kayıplar
cumhuriyetinde, böyle bir insanla yaşıyor olmaktan. Çünkü bu ülkede
acılar yalnızca yaşayanla sınırlı kaldı. Ermeniler bir yüzyıldır hep
kendi içinde ağladılar, Rumlar bu şekilde azaldılar ve Süryaniler,
Kürtler, Aleviler… Hepimiz kendi teninde yaşadığı acıyla kaldı.
Bundan olsa Hrant Dink anlattığında hepimiz dikkat kesilirdik,
anlattığı hepimizin hikayesiydi.
Bu kadar bildik ve içimizden bu anlatıların neydi bizi bu kadar içine
çeken? Belki de o çok ihtiyacını duyduğumuz toplumsal iyileşme haliydi
yaşadığımız. Benzer yaşanmışlıklılar aralarında kurulan duvarları aşıp
Hrant Dink’in anlatılarında birbirine akıyordu. Acıların buluşma
hali… Bu buluşma kendi özgürlüğünü de sağlayabilme heyecanını da
yaşıyordu. Bu korku muydu, kolektif resmi iradeyi harekete geçiren?
Halkların acılarının buluşmasında kendilerinin sonunu görenler için
benzer yöntemler kullanılmaya devam edecekti. Dün Ermeniler için
kullanılan yöntemler bugün Kürtler için devredeydi. Bu yüzden
Ermenilerin neler yaşadıkları kamusal alanda ve de toplulukların
belleklerinde tartışmaya açılmamalıydı. Kimsenin bu yöntemlerle
hesaplaşmayı doğuracak bir anlatısı olmamalıydı. Bu ülkede “tek
millet, tek bayrak, tek vatan” dışında başka bir tahayyül olmamalıydı.
İnsanların vicdanına inecek bir anlatı duvarda çekilen bir tuğla
misali her şeyi ters yüz edebilir, bu ülkede başka halklar, başka
dillerin, başka kültürlerin olduğu, onların da bütün halklar,
kültürler ve de diller gibi kendi yaşamlarını kurma hakları olduğu
bilinecekti yoksa.
Bu toplumsal bastırma yöntemlerinde en sık kullandığı linç; adeta bir
norma ve hatta egemenler tarafından giderek bir idare tekniğine
dönüştürüldüğünü 19 Ocak öncesi aylar ve de yıllarda dehşetle gördük
yaşadık. “Vay şerefsiz” diyerek Ahmet Kaya’nın hayatını bitiren
Hürriyet’in manşetin benzeri bu kez de Hrant Dink için atılacaktı.
Hrant Dink “tarih hep yalan yazdı”, ve bir halk “benim de kültürüm,
dilim var” dediğinde başka bir öteki oldu bu ülkede ve bilboartlardan
medyaya oradan da sokaklara bir ayar indi apoletlilerden. Bu da
yeterli görülmeyince ‘kahraman Türk polisi’nin silahından çıkan
mermiler devreye girdi; sonrasında ise adalet işledi ve ‘polise
mukavemet’ etmekten sanık olurken bu öldürülen Kürt, Hrant için dört
yıldır savcı arıyoruz hala…
Solun bile ulusal aparatlar ile sunulduğu bu ülkede gerçek sözün ve de
eylemin sahibi olabilmek için Hrant olunmalı… 23-24 Aralık 2006
tarihinde katıldığı “Aydın ve Resmi Tarih Yazımı” panelinde;
“Ulusalcılar, Cumhuriyetçiler beni gördüklerinde her defasında; ‘Ah
Hrant’çığım aslında biz kardeşiz ya. Bizim çocukuluğumuzda böyle
sorunlar var mıydı? Biz komşuyduk, ne güzel yaşıyorduk’…Hayır bizler
o günlerin bedelini ödüyoruz. Çünkü sizin o çok güzel komşular gibi
yaşadığınız, biz Ermenilerin de güzel köfteler, plakiler yaptığı
günler, ne güzel komuşuluk yaptığımız o günler, siz tatlı zannederken
çok acı günlerdi. Biz birer birer eksiliyorduk. Ama kardeşiz, aynıyız
diyenler bizleri aynı sandıkları için farklılıklarını kaybettiklerinin
ayırdında bile olmaıyorlardı” diyordu.
Bugün Hrant’ın anlatılarına tekrar tekrar dönüp bakmaktan yarar var.
Buna her zamankinden daha çok ihtiyaç var; birlikte ağlayarak
yaralarımızı iyileştirmek için, özgür yarınlarımızı birlikte kurmak
için ve de Hrant Dink’i yattığı kaldırımdan kaldırmak için bunu
yapmalıyız…
Ercan Aktaş
www.dersimgazetesi.com