”Vicdan”ın Sesi Artık Duyulsun -E. ERDENER

Askerlik yapmak istemediği için 2010 yılından beri tutuklu olan, kalmakta olduğu cezaevinden “ben bir suç işlemedim ki, neden cezaevindeyim?” diyerek firar eden, şu anda verilmiş olan 20 günlük hücre hapsi cezası nedeniyle başlattığı açlık grevinin 18. gününde olan Vicdani Retçi İnan Süver, Başbakan Erdoğan’a bir mektup daha yazdı.

“Sayın Başbakan. Daha evvel yazdığım mektubuma cevap vermediniz ise de bir kez daha yazacağım. Ben kim miyim, evet ben kimim?” diye soran İnan Süver, kendini şöyle anlatıyor:

“23 Temmuz 2001 yılından bu yana ısrarla ve inatla asker edilmek isteniyorum. Oysa ben üç çocuk babası / inşaat işçisi/ kimsenin tavuğuna kış/ kimsenin de kedisine pisipisi etmemiş / bilerek ince belli kara karıncayı incitmemiş / hep güçsüzden / hep kaybedenden yana olmuş (futbolda bile hep küme düşme tehlikesinde olan takımları tutmuş) / asla kimseye hükmetme derdinde olmayan, aynı zamanda kimsenin de emrine girmeyen, yalnız doğmuş, yalnız gömüleceğini bilen, buna göre yaşamak isteyen biriyim.”

Vicdani Retçi İnan Süver, 2001 yılında askerlik zamanı geldiğinde askere gitmek istemedi, 12 ay askerlik yapmayı denediyse de yapamadı, yapmayı beceremedi. Başlangıçta politik bir fikri olduğu için değil, ölmek-öldürmek istemediği için asker olmak istemiyordu. Öldürmek, becerebileceği bir eylem değildi. Yaşadığı süreçten sonra, vicdani ret kavramından haberdar olan İnan, 2009 yılında yazmış olduğu bir mektupla vicdani reddini açıkladı. Artık resmen vicdani retçiydi!

Sonunda, kendisine kamuoyunda “çürük raporu” olarak bilinen “askerliğe elverişsizdir” raporu verildi. Bu rapora rağmen askerlikten firar suçlamasıyla halen cezaevinde tutuluyor. Toplam 35 aylık cezası bulunan Süver, 21 Nisan 2011’de Manisa Saruhanlı Açık Cezaevi’nden firar ettiğinde, eşi Remziye’ye telefonda “Ben bir suç işlemedim ki, neden cezaevindeyim?” diyordu. (1) Her yakalanıp cezaevine konuluşunda söylediği, biraz aklı ve muhakeme yetisi olan herkesin kolayca anlayabileceği bir şeydi bu.

İnan, askerlik yapmaya elverişli değilse neden hala hapiste tutulmaktadır? Neden askerlikten firardan dolayı 35 aylık cezası bulunmaktadır?

Bu noktada hukuk, tıpkı ceza sorumluluğunun tespitinde olduğu gibi, askerliğe elverişsizlik raporu bağlamında da psikiyatriden yararlanmaktadır. Thomas Szasz der ki, “Psikiyatri, bir tür ideolojidir. Gerçek gündemi, akıl hastalarını suçlular, suçlularıysa akıl hastaları gibi tedavi etmeye çalışmaktır. Her iki grubu da özgürlük ve sorumluluktan yoksun kılarak ve aşağılayarak…”

Psiko-sosyal bozukluk veya antisosyal kişilik bozukluğu nedeniyle İnan’a çürük raporu veren devlet, İnan’ın suçlu mu yoksa hasta mı olduğuna karar verememiş ve kendi mantığı içersinde sisteme uyum sağlayamayan bir muhalifi iki kez cezalandırma yoluna gitmiştir. Onu cezaevine koyarak hem “suçlu” hem de çürük raporu ile “akıl hastası” ilan etmiştir. Bu çelişkiyi nasıl içselleştirdiği ayrı bir tarafa, sürdürdüğü cezalandırmayı tamamen hukuk dışı bir şekilde tüm uluslararası hukuka ve Türk Ceza Kanunu’na aykırı olarak, ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran etmenlere ters düşerek hukuk dışı yollardan yapmıştır.

Tüm işkence türlerinde olduğu gibi, Türkiye’de vicdani retçilere karşı sürdürülen kötü muamele ve işkencenin asıl amacı, sadece cezalandırmak ve yıldırmak değil, mağdurun kişiliğini parçalamak ve bir daha geri döndürülemez şekilde bireyselliğini yok ederek, muhalif bir kimlik olarak varlığını ortadan kaldırmaktır. Türkiye’de vicdani retçilere yönelik sistematik olarak uygulanan bu yok etme politikası, şu anda İnan’a da yaşatılmaktadır. Etnik kimlikler üzerinden sürdürülen savaşın etkisiyle, devlet için iki kez tehdit oluşturan “hem Kürt hem de vicdani retçi olma hali”, İnan gibiler için bu yok etme politikasının en şiddetli haline maruz kalınmasına sebep olmaktadır.

İnan, yaşadığı kötü muamele ve işkencelerden, yıllardır ailesinden ve çocuklarından ayrı tutulmasından dolayı maruz kaldığı ciddi travmalardan ötürü ruhsal ve fiziksel sağlığını kaybetme tehlikesi içindedir. Askerlikten “firar” nedeniyle mahkûm olduğu için cezaevinde adli tutuklularla birlikte kalmakta ve çoğunlukla da yaşanan tartışmalardan dolayı Kürt kimliğiyle de birlikte değerlendirilip “vatan haini” suçlamasıyla karşılaşmaktadır.

Çoğu zaman kolluk güçlerinin de göz yummasıyla her türlü hakaret ve saldırı, hatta “linç” tehdidiyle karşı karşıya kalmaktadır. Örneğin, açlık grevinin altıncı gününde sevk edildiği mahkemeye gidişte yine böylesi bir saldırıya maruz kalmış, süregelen psikolojik rahatsızlığı nedeniyle kriz geçirmiş, saatlerce beton üzerinde çırpınmıştır (2). Kışla ve askeri cezaevi arasında yaşatılan işkence ve ailesinden uzak tutulması nedeniyle, ruh sağlığı ciddi olarak bozulmuş olmasına karşın yaşadığı bu ciddi ruhsal travma görmezden gelinmeye devam edilmektedir.

İnan, hiçbir suç işlemedi. Sadece vicdanen ve psikolojik durumu nedeniyle yapamayacağını söylediği ve artık kendisi için bir işkenceye dönüşen askerliğinin biterek, eşi Remziye’ye ve üç çocuğuna kavuşmak istiyor. Dışarıdaki yaşamında her vicdani retçinin önüne çıkan ve kendisine de yaşatılacak olan “sivil ölüm”e rağmen, yaşamın içinde hak ettiği yer almak istiyor.

İnan’la dayanışmayı yükseltmek için http://inansuvereozgurluk.blogspot.com sitesi açıldı.

Ayrıca, İnan için başlatılan imza kampanyasına destek vermek isteyenler için imza kampanyası linki: http://www.inansuvereozgurluk.com/p/vicdani-retci-inan-suver-icin-imza.html

(1) Halil SAVDA, İnan Süver: “Ben bir suç işlemedim ki, neden cezaevindeyim?” Yeni Özgür Politika Gazetesi, 6 Mayıs 2011.

(2) http://www.inansuvereozgurluk.com/p/vicdani-retci-inan-suver-icin-imza.html

(Eda Erdener, klinik psikolog; İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü’nde doktora öğrencisi.)

Alıntı