Efendi Hastalığı GUT Krizi

İktidarlar oldu olalı, yeryüzünde kralların, padişahların hükmettiği, hükmedip zulmettiği zamanlardan beri bilinen bir hastalık vardır: GUT hastalığı. Bilen bilmeyenlere anlatır da, bileni olmayana biz anlatalım bu kralların, padişahların hastalığını.

Padişahtan, vezirine, bezirganından soytarısına tüm saray ve çevresinin de hastalığıdır Gut. Efendiler her zaman, her yerde görkem ve şatafatın açgözlülüğüyle saldırırlar sofralara. Güzel yemekler yer, güzel içecekler içerler. Halkın sürüsünden en iyi hayvana; bağından bahçesinden en güzel meyveye sebzeye el koyarlar. Sofralarında geyik etinden kuzu etine, ıstakozdan yengece, her çeşit et; sebzeler, meyveler eksik olmaz. İşte GUT hastalığı da bu sofralarda oluşur. bol proteinli yiyeceklerin, güzel şaraplarla da buluşmasıyla, efendilerin bedenlerinde Ürik Asit birikir. Biriken ürik eklemlerde toplanır ve şişerler davul gibi. Efendilerin, kolları ve bacakları yavaş yavaş hareketsizleşirken, kendileri tez zamanda şişmanlar. Ağrısı sızısı boldur da, bir de KRİZ’leri vardır bu hastalığın, beterin beteri…

Bir tuttu mu GUT KRİZ’i, vay haline efendinin. Efendidir o, acıdıkça canı, acıtmalıdır. Hep de böyle olmuştur. Ne zaman Efendi tutulsa Gut’un Krizine, zulmünü artırır halkın, arttırır haracı, vergiyi, faizi… Hep yoksul, hep aç olan halk için daha çok yoksulluk daha çok açlıktır Gut Krizi. Bazen olmasa da kriz, varmış gibi davranır efendiler ve dalkavukları. Bahanesidir dalkavukların da böyle dönemler, çalarlar çırparlar halktan nasılsa hazırdır bahane, krizdedir efendi.

Zulmün bu kadar katmerlisine de dayanamaz herkes. Ayaklanır bazıları. Bu halden endişelenen dalkavuklar efendilerinin krizine reçeteler yazar ilaçlarla tedavi ararlar. Halkı uyuşturarak, uyutarak saklarlar bu ahvali. Ayaklananlardan bazıları, gutsuz krizsiz bir yaşam için efendiyi devirmeye inanır. Düşünürler ki; Saraya Gutsuz bir efendidir çare. Ama dedik ya, bu efendi hastalığıdır, bütün efendiler er ya da geç yakalanır hastalığa. Bilelim ki çare efendisizliktedir. Efendilik saltanatı yıkılırsa, Gut kalmaz, kriz olmaz; ne yoksulluk, ne açlık kalır.

Gün gelir devran dönmez devam eder Efendilerin krizi. Bugün de, devletler sübvansiyonlarla (bankalara ve şirketlere devlet desteği ile) yarattıkları krizin etkisinden kendilerini korurlar. İktidarlar milliyetçilik pompalayıp halkları birbirine düşürerek, öfkemizi şaşırtırlar. Şirketler bahaneyi bulmuşken işçi çıkararak ve kalanları az maaşla çok çalıştırarak, paralarına para katarlar.

İşsiziz, işimiz varsa bile hayatın asgarisiyle yetinip, asgari ücretle yaşıyoruz. Ekmek, aş, fatura, kira… borç batağında yaşıyoruz. Bugün işsizlik terörüyle emeğimizi çalıyorlar. Yarın da soframızdaki ekmeği, tenceremizdeki yemeği çalacaklar. Bütün bunlar bizler efendilere itaat ettikçe; tahtları, sarayları, şirketleri, devletleri yıkmadıkça sürecek.

Efendisiz bir dünya için ANARŞİ İLE ÖZGÜRLÜĞE.

Biz hep varoşlarda ve izbe duvarların içinde yaşadık. Bir süre için nasıl barınacağımızı bileceğiz. Şunu aklınızdan çıkarmayın, biz aynı zamanda inşa da edebiliriz. İspanya’da, Amerika’da, her yerde, sarayları ve şehirleri kuran biz işçileriz. Biz işçiler, onların yerini alacak başkalarını da yapabiliriz. Ve hatta daha iyilerini! Yıkıntılardan hiç korkmuyoruz. Biz dünyayı miras alacağız, bu konuda hiçbir şüphemiz yok. Burjuvazi tarih sahnesinden çekilmeden önce kendi dünyasını yakıp yıkabilir. Yüreğimizde yeni bir dünya taşıyoruz, şimdi şu anda bu dünya büyümekte”

İspanya isyanında bulunan bir yoldaşımız

Buenaventura Durruti


Bildiriler