Karadeniz İsyandadır, Ekoloji Forumu’ndaydı: HES’ler asimilasyonu hızlandırır

Mezopotamya Sosyal Forumu (MSF) tarafından düzenlenen “Ekoloji Forumu”na katılan “Karadeniz İsyandır Platformu” aktivisti Cenk Yürükoğulları, Karadeniz’in Kürt coğrafyasıyla kardeşliği ve muzdarip olduğu noktanın asimilasyon ve köy boşaltma projeleri olduğunu belirterek, 90’lı yıllarda Kürt coğrafyasında yapılan köy boşaltmalarının bu gün Karadeniz’de HES projeleri ile yapılmak istendiğini ifade etti. MSF tarafından Sümerpark Kampüsü’nde düzenlenen ve çok sayıda çevreci örgütü temsilcisinin katılımı ile gerçekleşen “Ekoloji Forumu”nda Türkiye’nin Nükleer Enerji politikası ile yarattığı tahribatlara dikkat çekilirken, bölgede ve Karadeniz’de hayata geçirilmek istenen HES ve baraj projelerinin, sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel yıkım politikaların tartışıldığı “Ekolojik Hareketler Asamblesi” oturumu ile son bulmuştu. Ekoloji Forum’un kendileri için çok önemli bir anlam taşıdığını belirten “Karadeniz İsyandır Platformu” aktivisti Emel Çolak, halkın öz yönetimi, doğrudan eylem ve özgür yaşam alanlarının oluşturulması konularının tartışıldığını ifade etti. Ekoloji formunun demokratik özerklik tartışmasının ana hatlarının ve düşünsel yapısının oluşumunu sağlayacak bir forum olduğunu söyledi. ‘Karadeniz insanı uyanışa geçti’ Karadeniz’de yapılmak istenen HES’ler ile toplumsal değerlerinin tünellere hapsedilmek istendiğini belirten Çolak, diğer yandan ise borulara hapsedilen suyun buharlaşma miktarının düştüğü ve buna bağlı olarak yağmur miktarında azalma olduğunu ifade etti. Çolak, Çernobil kazasının ardından meydana gelen kanser vakalarının elektrik üretimi için kurulan yüksek gerilim hatları ile arttığını söyledi. Karadeniz’de HES’lere karşı mücadele bilincinin gelişmeye başladığını vurgulayan Çolak, gürgen ağacı bastonları ile yaşlı ninelerin HES şirketi patronların üzerine yürüdüğünü ifade etti. Mücadeleyi köylerden şirketlerin mevcut olduğu büyük kentlere taşımak istediklerini söyleyen Çolak,”Burada belki DSİ baraj projelerini kanun üzerinden yapıyor. Fakat Karadeniz’de büyük şirketler projeleri yürütüyor. Ki şirket demek sermaye demek, sermaye demek maalesef kapitalist sistemde güç demektir. Yereldeki insanların dertlerini dinleyerek İstanbul’da onların eylem ayağı olmaya çalışıyoruz” diye kaydetti. ‘Ruhsatsız BOTAŞ Termik Santralleri JİTEM’in özel karargahıydı’ “Karadeniz İsyandır” aktivisti Cenk Yürükoğulları ise, Karadeniz’in Kürt coğrafyasıyla kardeşliği ve muzdarip olduğu noktanın asimilasyon ve köy boşaltma projeleri olduğuna dikkat çekerek, 90’lı yıllarda Kürt coğrafyasında yapılan köy boşaltmalarının bu gün Karadeniz’de HES projeleri ile yapılmak istendiğini ifade etti. Borçka’da 35 bin köylünün HES projesi ile köylerinin alıkonularak şehirlere göç ettirilip kültürel asimilasyona uğratıldığını vurgulayan Yürükoğulları, “Bu anlamda direnişi kardeşleştirip Karadenizliler olarak Diyarbakır’a geldik” dedi. Hidroelektrik Termik Santrallerin yoğun inşa edildiği ve aktifleştirildiği bir coğrafyada yaşadığını belirten Cizre Kültür Koruma Girişimi aktivisti Kerem Uçar, Şırnak il sınırları içerisinde aktif halde bulunan 3 Termik Santral’in bulunduğunu belirtti. Şırnak dışında Türkiye’nin hiçbir ilinde Termik Santralin bu sayıya ulaşılmasına izin verilmediğine dikkat çeken Uçar, konu ile ilgili oluşturulamayan toplumsal muhalefetin nedeninin altında ise büyük devlet olgusunun yattığına işaret etti. Son dönemlerde ortaya çıkan Termik ve Hidroelektrik santralleri ile sulama tesislerinin inşaatlarına karşı oluşabilecek toplumsal tepkileri önlemek amacı ile yapılan keşiflerin birebir askerler tarafından yapıldığına söyleyen Uçar, yine tesislerin güvenliğinin direk askerler tarafından sağlanmasının halka korku salgılayarak püskürtülmenin amaçlandığını belirtti. Yine bölgede yaşanan en trajik çevre felaketlerinden birinin de orman yangınları olduğunu ifade eden Uçar, “Hepimizin şahit olduk İsrail’de çıkan orman yangınına Türkiye hükümeti alelacele bir yangın söndürme uçağı gönderebilmektedir. Fakat Kürt coğrafyasında ortaya çıkan çatışmalarda ve çatışmasız ortamlarda dahi askerlerin ormanları yaktığı görülüyor. Kürt dağlarında ve coğrafyasında ormanları yakıyor olması ve buna müdahale eden duyarlı insanlara yine asker ve devlet erkânının engel olması anlaşılır bir şey değildir. İşte bu gün ekoloji formu çerçevesinde en çok tartışılması gereken konu budur” dedi. ‘Türkiye’de stratejik bir unsur olarak kurulan barajlar silah olarak kullanılacaktır.’ Ekoloji Formu’na katılan Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Hüseyin Güngör de, forumun Doğu’dan Batıya bir etkileşime neden olabileceğine, bunun nedeninin ise Ekoloji teriminin insanın insanla olan ilişkisi ile insanın doğa ile olan ilişkisi arasındaki bağı olduğuna vurgu yaptı. Türkiye’de baraj yapılmasının siyasal nedeninin bulunduğunu dile getiren Güngör, bunun bir takım operasyondan kaynaklı geçişleri ya da bölgede belirli alanları bir birinden koparma maksadını taşıdığını ifade etti. Baraj yapımına neden olan önemli unsurlardan birinin kültürel ve arkeolojik tarihin yok edilmek istenmesi olduğunu belirten Güngör, çevrecilerin uzun soluklu mücadelesi ile oluşturulan Çevre Bakanlığı’nın, Türkiye’de çevreyi katletme mekanizması olarak işlediğini ifade etti. Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu’nun yakın tarihte Allianoi için sarf ettiği sözleri hatırlatan Güngör, ‘Yani burası 2 bin senedir su ve toprak altında. Hani birkaç yüz yıl daha kalabilir’ şeklinde görüş beyan etmişti. Bölgede özel spesifik bir araştırmamız yok. Fakat gerek Munzur’da gerek Hasankeyf’te gerek Zap Vadisi’nde gerekse Siirt vadilerinde yapılacak olan barajlara ilişkin yerelden gelen arkadaşlar yapılacak barajların aslında ikinci bir göçertme operasyonu olduğu belirtiyorlar. Birbirinden ayırarak bir şekilde asimilasyon sürecini hızlandırma bakımından önemli bir işlevsellikleri olacağını söylüyorlar” dedi

Dayanışma