Vicdani Retçi Tayfun Gönül yoğun bakımda
Türkiyenin ilk vicdani retçisi olan aynı zamanda 1998 yılında Anarşizm Nedir? adlı kitapçığı yazan Tayfun Gönül geçirdiği ağır kalp enfarktüsü sonucu Özel Gaziosmanpaşa Hastanesinde yoğun bakımda bulunmakta. Kendisine acil şifalar diliyoruz.
Türkiye, Tayfun Gönül’le 7/13 Ocak 1990 Haftalık Sokak Dergisi’nde çıkan bu röportajla tanıştı. Türkiye’nin ilk vicdani retçisi Gönül’ün “Askerliğe Savaş Açan Adam” başlıklı bu ilk röportajını yayımlıyoruz.
Tayfun Günül doktor. Onu Sokak’a zaman zaman yazdığı telif yazılardan hatırlayabilirsiniz. 32 yaşındaki Gönül, “Beni zorla askere almaları vicdan özgürlüğünün ihlalidir” savıyla devleti mahkemeye veriyor.
Askerliğe karşı tepkin ne zaman başladı?Çocukluğumdan beri diyebilirim. Çünkü ben kendimi bildim bileli, var olan dünyadan çok, olması gereken üzerine düşündüm. Bir takım değer yargılarım var. Bunlar kendimi bildim bileli vardı. Özgürlük gibi, adalet gibi, eşitlik gibi. Uzunca bir süre bu yargıları, mesela Müslümanlık içinde aradım. Birçok insan gibi.Ortaokulda, kolejde okuyordum, koleje gelenler hep üst orta sınıf ailelerinin çocuklarıydı. Orda hayat, din dışı düzenlenmişti. O insanların yaşam tarzları öyleydi. Sahurda niye yemek çıkmıyor diye idareyle kavga ettiğimi hatırlıyorum.O ruh hali bugün de devam ediyor. Hiçbir zaman disipline uymadım. Her zaman başım disiplin kurulları ile derde girdi. Doğru bulmadığım bir şeye, kurallar böyledir diye uymadım, çoğu zaman sessiz de kalmadım.Kaç yaşındasın?Şu anda 32 yaşındayım. Birisinin bana emir vermesine çok tepki duyuyorum. Aynı şekilde başka birine bir şey emretmeye de çok zorlanıyorum. Garsondan çay istemeye bile. Genelde şiddete yatkın olmayan bir kişiliğim var.Bugüne kadar askere gitmemeyi nasıl başardın?Sonuna kadar yasal olanakları kullandım. Bakaya suçundan mahkemeye verildim. Mahkemeye gitmeyerek ve adresimi değiştirerek mahkemeyi uzattım. Bu arada paralı askerlik hakkı çıktı, iki yıl da böyle geçti.Neden paralı askerlik yapmadın, üç ayda kurtaracaktın?Yaşamımda her zaman düşüncelerimle, davranışlarım arasında bu uyumu gözetmişimdir. Sonuçta benim askerliğe karşı çıkma nedenim; askerliğin zor ve uzun olmasından değil, çünkü ben bir doktorum, herkes bilir ki doktorlar zaten sıradan erler gibi bir askerlik yapmazlar, hayli rahat geçer. Tam tersine askerlik yapmayı reddetmek, bir doktor için yaşamını daha zor koşullarda sürdürmektir.Benim karşı çıkışımın nedeni ahlaki. Bu açıdan paralı ya da parasız, uzun ya da kısa dönem benim için fark etmez. Orduya katılmak militarist aygıtın bir parçası olmak demektir. Bunun ahlaki sorumluluğunu üstlenmek istemiyorum.Doktorum diyorsun ama doktorluk da yapmıyorsun?Doktorluk yapmamamın birçok nedeni var. Bu nedenlerden biri şaşabilirsin belki ama militarizmle ilgili. Militarizm sadece orduyla sınırlı değil, toplumun bütün dokularına, bütün kurumlarına yayılmış. Zaten bütün kurumlar oluşurken, iç işleyişlerinde kışla yönetmeliklerini örnek almışlar. Okul, hastane de buna dahil. (Foucault bunu ayrıntılarıyla gösteriyor.) Bunun en belirgin göstergelerinden biri beyaz önlüktür. Üniforma her yerde aynı işlevi görür, insanları tek tipleştirmek, kişiliksizleştirmek, salt işlevini yapan robotlar haline dönüştürmek. Bana göre üniformanın rengi önemli değil. Haki ya da beyaz olabilir.Biraz daha kendini anlatsana…Erkek olarak iktidar doğmuş olmaktan başka, aslında eğitimim açısından da mutlu azınlık tabir edilen kesimdenim. Türkiye’nin en iyi okullarında okudum. Ortaokulu, Kadıköy Anadolu Lisesi’nde, liseyi Ankara Fen Lisesi’nde, üniversiteyi Hacettepe Tıp Fakültesi’nde okudum.Belki megalomanlık ediyorum ama, isteseydim seçkinlerin arasında yerimi alabilirdim gibi geliyor. Ancak, yaşadığım ortamda her zaman eğreti durmuşumdur. Sonuçta devlet babanın onca para harcamasına rağmen ona nankörlük edip hep kendi içinde bulunduğum konum dahil haksızlığa karşı değişik tepkiler göstermişimdir. İşi sonunda ihanete kadar vardırdım.Hiç doktorluk yapmadın mı?Yaptım. Aç kaldığımda kaçak gece nöbetleri tuttum. Bu arada, eski kitapçılık, kafeterya işletmeciliği, çevirmenlik, dericilik, balıkçılık gibi çeşitli işlerde çalıştım. Şu sıralarda hasbel kader Sokak’a telif yazılar yazıyorum.Pekiyi, siyasi kimliğin?Lise yıllarından itibaren sosyalist harekete katıldım ve uzun bir sosyalist geçmişim var. Ama içinde olduğum yapıların da askeri olmadım. Hep çıbanbaşıydım. Daha sonra, sosyalizme eleştirel bakmaya başladım. Ve dünyayı değiştirmenin bilimsel yolu olamayacağı kanaatine vardım.Fakat devrimci olmama yol açan sebepler aynen ortada duruyordu. Bireysel inisiyatiflere dayanan ahlaki yeni bir devrimciliği hem yaşamımda hem de düşünsel olarak tasarlamaya giriştim. Ve tarihi olarak bu olanağı anarşist gelenek içinde buldum. Kafanızda ne canlanır bilmiyorum ama kendimi anarşist olarak tanımlıyorum.Ne kadar ciddi konuşuyorsun Tayfun, kampanya nedeniyle mi?Biraz öyle… Çünkü sözünü duyurabilmek için biraz molla olup tumturaklı laflar etmen gerekiyor. Aksi takdirde sosyalistlerimiz dahil hiç kimse seni ciddiye almıyor. Gülmenin bile teorik izdüşümünden söz etmek zorundasın.Yani anarşist olduğun için mi askerliğe hayır diyorsun. Anarşistlerden askere gitmeyen yok gibi.Bir tür anarşizm yorumu diyelim. Tabii, anarşist olmanın koşullarından biri militarizmi olumsuzlamak. Ama bu konuda atılacak pratik adıma herkes kendisi karar verir.Benim için hayatta direnme noktaları var. Örneğin seçimlerde oy vermem. Polise ve mahkemeye başvurmam. Devleti yatak odama sokmam. Bütün bunlar direnme noktaları. Askere gitmemek de bunlardan biri. Aksine davransaydım, kendime olan saygımı yitirirdim. Kimileri için en iyi anarşist kendine olan saygısını yitirmiş anarşisttir, çünkü hiçbir işe yaramaz.Ama yürütmek istediğin kampanyanın anarşizmden öte pek çok insana hitap etmesi gerekmiyor mu?Zaten manifesto öyle kaleme alınmıştır. Bence askere gitmek istemeyen herkesi kapsıyor.Bu kampanya başını belaya sokmayacak mı?Bu kararı vermeden önce bir yıl kadar düşündüm. Birçok arkadaşımın yaptığı gibi gözden uzak, kıyıda köşede durup askere gitmemek de vardı. Ancak ben yaşamın anlamını hiçbir zaman salt kendi yaşantım üzerine kurmadım.Dünyayı değiştirmek mücadelesiyle kendimce bir bağ kuramadığım zaman, huzursuz oluyorum. Böylesi gizli saklı yaşamak bana onursuz geliyor. Bunun pratik sonuçlarının farkındayım.Beni zorla askere alabilirler. Saçlarımı kesip elbise giydirebilirler. Ama hiçbir zaman emredersiniz komutanım dedirtemezler. Elime silah verip al bir düşman diye karşımdaki insanları öldürtemezler. Selam verdirtemezler. Yapabilecekleri en fazla şey, beni öldürmek.Doğrusu ölüm beni korkutuyor ama, insan yaşamını nereye kadar ölüm korkusuna göre düzenleyebilir?Bu kampanyadan ne bekliyorsun?Bu kampanyanın yaratacağı etkileri aslında ben de merak ediyorum. Türkiye Devleti Avrupa topluluğu ile ilişkilerinde bir demokratikleşme gösterisindedir. 141-142-163’ü bile inşallah 10 yıl içersinde kaldıracaklar. Bence bu kampanya devletin bam teline basıyor. Ve tahammül sınırlarını zorluyor.Öncelikle ne kadar hoşgörülü olduğunu göreceğiz. Daha sonra, toplumda 12 Eylül’ün onca tahribatından sonra, militarizmin itibarının sarsılıp sarsılmadığı da somut olarak ortaya çıkacak. Ve en önemlisi, bir tabunun yıkılıp tartışılır kılınmasıdır ki, örneğin Kürt sorunu da böylesi bir tabuyken birileri bu meseleyi gündeme getirmeseydi, bugün bu kadar açıklıkla konuşulabilir miydi? Pratik sonuçları açıkçası beni pek ilgilendirmiyor.Somut olarak ne yapmayı düşünüyorsun?Öncelikle devleti mahkemeye vereceğim. Biraz evvel, direnme noktaları olan biri olarak mahkemelere başvurmadığımı söylemiştim.Söylemek istediğim, pratik yarar umarak başvurmamaktı. Mahkemeden hiçbir şey beklemiyorum, amacım konunun tartışılmasını sağlamak.Bir vicdan özgürlüğünden bahsediliyor. İnsanlar vicdani kanaatlerine aykırı davranmaya zorlanamazlar deniyor. Beni zorla askere almak, vicdan özgürlüğünün ihlali değildir de nedir? Tabii, devletten özgürlüklere saygılı olmasını beklemiyorum ama bu kendilerinin çözmek zorunda olduğu açık bir çelişki.Kimlerden destek umuyorsun?Öncelikle kadın hareketinden. Çünkü militarizm hiç tartışmasız bir erkek ideolojisidir. Militarizme karşı mücadele (bazı feministler gene kendileri adına politika ürettiğim için kızacaklar ama) kadın hareketinin asli meselelerinden biridir.Ayrıca, bugün Kürt ulusuna karşı ilan edilmemiş bir iç savaş vardır. Ben nasıl erkek olmama rağmen cinsiyetime ihanet ediyorsam, bu savaşa katılmamakla kendi ulusal kimliğime de bir anlamda ihanet ediyorum.Dolayısıyla Kürt hareketinden destek bekliyorum. Özellikle merak ettiğim bir konu sosyalistlerin tutumu. Acaba, bir anarşisti destekleyecek kadar “özgürlükçü” olabildiler mi?Hemen söyleyeyim, bir sosyalist ülkede de yaşasaydım, aynı kampanyayı yürütürdüm. Benim için ordunun kızılı da sarısı da beyazı da hepsi bir. Ayrıca, Müslümanların tutumlarını da merak ediyorum. Bana öyle geliyor ki inançlarında samimilerse, bu laik devlette askerlik yapmak onlara da ters geliyor olmalı. (IC)