‘Zulmün mağduru Enver Aydemir’in sesi olmayı suç görmüyorum’

Vicdani retçi Enver Aydemir’e destek olmak için 3 Ocak 2010’da Ankara’da yapılan eyleme katılan 3 kişi hakkında ‘halkı askerlikten soğutmak’ gerekçesiyle açılan dava nedeniyle bugün (23 Mayıs) Fatih Adliyesi’nde ifade veren Mehmet Lütfü Özdemir: “İnsanlar inanmadıkları bir savaşın ardından gitmek zorunda değildir. Bu insanlar bir şekilde bu topraklarda doğdular ve yaşıyorlar diye onlara zorla bunu (askerlik) dayatamazsınız. Bu ülkedeki politikalara kimse inanmak zorunda değil” dedi.
Özdemir’e destek için Adliyeye gelen Barış İçin Vicdani Ret Platformu adına yapılan açıklamada: “Bizler vicdani ret hakkının; din, düşünce, vicdan özgürlüğünün ve tüm bu hakların teminatı olan ifade özgürlüğünün sonuna kadar arkasında olduk ve olmaya devam edeceğiz. Ve tüm vicdani retçilerle dayanışma içerisinde olacağız. Çünkü dayanışma, biz silah karşıtlarının en önemli silahıdır. Bizler doğrularımızı ve doğruları özgürce insanlara anlatacağız. Bütün toplum buz kesilse bile…” dedi.

Mehmet Lütfü ÖZDEMİR’in mahkemede yaptığı savunma metni:

SEVGİ ve MERHAMETİ SONSUZ ALLAH’IN ADIYLA

Bugün burada vicdanlara, tarihe ve kayıtlara geçmesi için bulunmaktayım.

Vicdani, imani, ilkeli ve onurlu tavrından ötürü Enver Aydemir’i desteklemenin İslami ve insani bir sorumluluk olduğunun farkında olarak 03 Ocak 2010 günü Ankara’da ‘Enver Aydemir’e Özgürlük Eylemi’ne katıldım.

İslami kimliğinden ötürü askerlik yapmayı kabul etmeyen, üniforma giymeyi ve silâhaltına alınmayı reddeden ve bu tercihinden ötürü sistematik işkenceye maruz kalan, başka pek çok vicdani retçi gibi zorunlu askerlik dayatmasının, zulmünün mağduru olan Enver Aydemir’in sesi olmayı suç olarak görmüyorum.

Enver Aydemir’e yapılan hukuksuzca muamelenin ve işkencenin son bulmasına yönelik tepkimizi, dayanışmamızı ortaya koymanın suç olduğunu düşünmüyorum.

Enver Aydemir’e, zorla tutulduğu Maltepe Askeri Cezaevi’nde işkence yapılmasını açıkçası vicdanım kabul etmedi.

Dini, siyasi veya vicdani nedenlerinden dolayı ya da her ne sebepten olursa olsun, eline silah almayı, zorla askere götürülmeyi reddeden bir kişi ile dayanışmayı suç olarak görmüyorum.

Bu bağlamda yaptığımız basın açıklamasını da şu şekilde değerlendiriyorum:

“İfade özgürlüğü, sadece lehte olduğu kabul edilen ya da zararsız ya da ilgilenilmeye değmez görünen bilgi ve düşünceler için değil, aynı zamanda devletin ya da nüfusun bir bölümünün aleyhine olan, şok eden, rahatsız eden düşünceler için de uygulanır. Bunlar demokratik toplumun olmazsa olmaz unsurlarından olan; çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir.”

* * *

Biz eylemde “bu ülkenin vatandaşlarına tanınan Din ve Vicdan Hürriyetinin Eksiksiz ve Koşulsuz olarak biran önce yerine getirilmesi gerektiğini” söyledik.

Ben bir insanım. İnsani değerlere, insanlığa ve vicdana inanıyorum.
Benim gözümde ezilen her kişi savunulmayı ve dayanışmayı hak eder.
Ezilenler ile dayanışma içerisinde olmaktan gurur duyuyorum.

* * *
“Direniş, toprak ve vatandan önce insan içindir.
Çünkü üzerinde insanın horlandığı, aşağılandığı, kul haline getirildiği toprağın hiçbir değeri yoktur.
İnsanın, üzerinde her türlü düşman saldırısına maruz kaldığı bir vatanın hiçbir kıymeti yoktur.”
Bu bağlamda bir ülkede bebekler açlıktan ölüyorsa, analar evlatlarına kahvaltı hazırlayamadığı için canına kıyıyorsa, babalar yoksulluk pençesinde kıvranıp evlerine ekmek götüremiyorsa, binlerce kadın fuhuş batağındaysa, işçilerin emekleri, alın terleri hiçe sayılıyor ve hakları verilmiyorsa, dünya da 1 milyar insan aç sabahlıyorsa…

Buna karşılık, Türkiye’nin 2010’daki ASKERİ harcamaları 15 milyar 634 milyon dolar’ı buluyorsa, insanların eline bilmediği bir savaşın tam ortasında pimi çekilmiş el bombaları veriliyorsa, insanlar hedef tahtası yapılıp üzerlerine ateş açılıyorsa, ezilen halkın evlatları günde üç posta dayak yiyip küfür/azar işitiyorsa, bu coğrafya da yaşayan insanlar öldürüldükten sonra üzerlerine asit dökülüyorsa, bir gece yarısı evlerinden zorla çıkarılıp yaşadıkları beldeyi terk etmeleri isteniyorsa, küçük kızlar köyün de kuzu otlatırken cansız bedenlerinden geriye kalan et parçalarını anneleri eteklerinde topluyorsa, toplu mezarlardan vahşi manzaralar ortaya çıkıyorsa, küresel güçler ile anlaşmalar yapılıp bunlar halktan saklanıyorsa, Irak’ı vuran Amerikalılar bu ülkenin toprakların da İncirlik’te rahatça kuş uçuruyorsa ve yine binlerce insanı, çocukları katleden İsrail ile ortak tatbikatlar düzenleniyor ve anlaşmalar yapılıyorsa…

Bu ülkede ve dolayısıyla yeryüzünde yaşayan her Müslüman’ın birinci önceliği eline silah alıp bilmediği bir hikâyenin parçası olmak değil, yukarıda zikrettiğimiz bu problemleri ortadan kaldıracak çözümler üretmesi ve insanlara bu dünyada cenneti yaşatacak sınıfsız bir toplum için mücadele etmesi ve faaliyetler yürütmesi gerekmektedir.

Şimdi benim ‘Halkı askerlikten soğuttuğumu’ sanıyorsunuz.

Halkı askerlikten soğutmak mı?
Hangi halk?
Devlet kutsaldır anlayışı, dayatılan halk mı?

Böyle bir halkı zaten isteseniz de soğutamazsınız! Bir kişiyi hizmetçiliğe (askerliğe) uğurlamak için binlerce insan yola düşüyorsa, bilmedikleri bir savaşın ortasına yavrularını elleriyle bırakıyorlarsa, o halk zaten afyonlanmış ve kurbağalaştırılmıştır. Böyle bir halka gerçekleri göstermek birinci vazifemdir.

Buna karşılık devletin insan için olduğu bir ülke de yaşayan halk zaten askerlik yapmaz ve onu askere zorla götüremezsiniz. Kaldı ki böyle bir ülkede devlet simgesel bir yapı olmaktan çok öteye gitmez. Çünkü biz biliyoruz ki devletler değil, insanlar, insanlık ve insani değerler kutsaldır.

İnsanlar inanmadıkları bir savaşın ardından gitmek zorunda değildir. Bu insanlar bir şekilde bu topraklarda doğdular ve yaşıyorlar diye onlara zorla bunu (askerlik) dayatamazsınız. Bu ülkedeki politikalara kimse inanmak zorunda değil.

Biz Müslümanların birinci önceliği, elimize silah alıp bilmediğimiz, inanmadığımız bir savaşın ortasında kendimizi bulmak değil, yaşadığımız dünyayı her insan için cennete çevirmektir.

Biz dünyadaki her insana aynı gözle bakarız. Onları renkleri, dilleri ve kültür farklılıklarından dolayı, sömürmez, aşağılamaz, hor görmez ve öldürmeyiz, Biz kariyerizm, konformizm, kapitalizm ve emparyalizmin dayatmalarıyla değil, binlerce yıldır süre gelen ortak akıl, düşünce, vicdan ve en önemlisi İslam ile yürürüz. Bu dünya da yaşadığımız nefes aldığımız her saniye ezilenleri düşünür onların kurtuluşu için mücadele ederiz.

Biz din adamı, politikacı, kâhin, büyücü veya ruhban değiliz. Biz Müslümanız.

Bize yetimi korumak, yoksulun yanında olmak, yalan söylememek ve boyunduruk altındakileri kurtarmak farz kılınmıştır.

Bunlar Allah’ın açık emirleridir. Kimseden bir onay, yetki ve mükâfat beklemeksizin, yeryüzündeki bu eşitsizlikleri özellikle yaşadığımız belde de olan biten adaletsizlikleri ve sınıfsal çelişkileri ortadan kaldırmak için Allah’ın bize verdiği yetkiyi kullanarak hareket ederiz. Çünkü biz biliyoruz ki, akıl sahibi, düşünen ve dosdoğru yolda yürüyenler; yeryüzünde Allah’ın sesi, halifesi ve elçileridir.

Biz Müslümanlar olarak, ilahi adaletin yeryüzünde insan eliyle gerçekleşeceğine inanıyoruz. Bu yüzden diyoruz ki, biz insanlık harcına kum oluruz. Bunu yaparken de gösterişli makamlardan, mevkilerden, kapitalizm ve emperyal projelerin bize dayattığı yaşam tarzlarından uzak dururuz. İnandığımız gibi yaşar davamızda yalnızda kalsak öyle ölmeyi şeref sayarız.

Bizlere bu mücadele ruhu ve dayanışmayı veren, öğreten, Allah’a, peygamberlerine ve yeryüzündeki tüm elçilere selam ediyoruz.

Mehmet Lütfü ÖZDEMİR
23.05.2011
İstanbul

**

Mahkemeye katılarak Mehmet Lütfü ÖZDEMİR’e destek veren Barış İçin Vicdani Ret Platformu’nun yaptığı basın açıklaması:

Sevgili Dostlar ve Sayın Basın Emekçileri

24 Aralık 2007 yılında zorla götürüldüğü askeri birlikte başlayıp daha sonra 2009 yılı sonunda gözaltına alınarak götürüldüğü Maltepe Askeri Cezaevinde yaşadığı işkence ve hakkında açılan 4 emre itaatsizlik ve 1 firar davası ile 2010 yılının ortasında verilen çürük raporunu da kapsayan bir dizi sistematik hak ve özgürlük ihlalinin mağduru vicdani retçi Enver Aydemir’le dayanışmak üzere 3 Ocak 2010 tarihinde Ankara’da Genç Müslümanlar tarafından yapılan basın açıklamasından dolayı, Ankara Cumhuriyet savcılığınca 3 kişi hakkında Halkı Askerlikten Soğutmak suçundan ve basın açıklamasına katılan herkes hakkında da “Yasadışı Gösteriye Katılmak” suçlamasıyla açılan davanın ilk talimat duruşması bugün Fatih Adliyesinde görüldü ve Lütfü Özdemir’in yargılaması yapıldı.

Genç Müslümanlar yaptıkları basın açıklamasında “askerliği reddetmenin başta Müslümanlar, anti-emperyalistler, silaha ve savaşa karşı olan vicdani retçiler, ırkçılığa ve militarizme karşı olanlar olmak üzere bu sistemi benimsemeyen herkesin hakkı olduğunu” vurgulamışlardı.

Ve bu dava açıldıktan sonra yayınladıkları bildiride şu cümlelere imza attılar: “İnsanlar inanmadıkları bir savaşın ardından gitmek zorunda değildir. Bu insanlar, bir şekilde bu topraklarda doğdular ve yaşıyorlar diye, onlara zorla bunu dayatamazsınız. TSK, bu halktan kendisine asker olunmasını istiyor, peki kendisi bu halka ne veriyor? Anlaşmalara imza atmadan önce halka mı soruyor? Bu ülkedeki politikalara kimse inanmak zorunda değil. Ve dediğimiz üzere, biz Müslümanların birinci önceliği elimize silah alıp bilmediğimiz, inanmadığımız bir savaşın ortasında kendimizi bulmak değil, yaşadığımız dünyayı insanlar için cennete çevirmek için var gücümüzle çalışmaktır.”

Bu topraklarda zorunlu askerliği dini-vicdani-ahlaki veya politik sebeplerle ret hakkı yani vicdani ret hakkı uluslararası hukuka aykırı olarak gasp edildiği gibi; bu düşünceleri taşıyan insanlar da her fırsatta sindirilmeye çalışılmaktadır. Vicdani retçiler sonu gelmez yargılama ve cezalandırmalarla terbiye edilmeye çalışılırken vicdani ret destekçileri de Türk Ceza Kanunu’nu 318. Maddesi yani “halkı askerlikten soğutma” suçlamasıyla yargılanmalara maruz bırakılarak korkutulmaya ve sindirilmeye çalışılmaktadırlar. Yani devlet; eylemlerimizden sonra düşüncelerimize ve dilimize de ipotek koymakta; neyi sevip neyi sevmeyeceğimizi; neyi söyleyip neyi dillendirmeyeceğimizi belirlemeyi istemektedir.

Evet, gerçekler halkı askerlikten soğutacak niteliktedir. Darbeler, katliamlar, toplu mezarlar halkı askerlikten soğutacak niteliktedir. Bedenlerine isabet eden yaşlarından daha fazla sayıda kurşun ile can veren çocukların varlığı, halkı askerlikten soğutacak niteliktedir. Bunlar halkı askerlikten soğutacak nitelikte diye gerçekleri söylemekten vaz mı geçeceğiz? Elbette hayır…

Askerliğin kendisi halkı askerlikten soğutacak niteliktedir. Hatta halkı yaşamdan soğutacak niteliktedir. Bunu ordu içerisindeki intiharlar ve cinnet oranları dahi ayan beyan göstermektedir. Bizi yani halkı askerlikten soğutan varsa, o ordunun ta kendisidir? Halkı askerlikten soğutmak eğer suçsa bu suçun faili generaller, ordunun başındaki komutanlar, bu ülkeyi yönetenlerdir.

Bizler vicdani ret hakkının; din, düşünce, vicdan özgürlüğünün ve tüm bu hakların teminatı olan ifade özgürlüğünün sonuna kadar arkasında olduk ve olmaya devam edeceğiz. Ve tüm vicdani retçilerle dayanışma içerisinde olacağız. Çünkü dayanışma, biz silah karşıtlarının en önemli silahıdır. Bizler doğrularımızı ve doğruları özgürce insanlara anlatacağız. Bütün toplum buz kesilse bile…

BARIŞ İÇİN VİCDANİ RET PLATFORMU

Dayanışma