Kotlar Beyazlıyor,Hayatlar Kararıyor
Haziran ayının başlarından itibaren kot taşlama işçileri için, özel bir çalışma yapılması gerekliliği sonucuna vardık ve hemen hastalanan eski çalışanlara ulaşmak için çeşitli mahallelere dağıldık. Kısa bir sürede bu durumda olan bir çok işçi-hasta arkadaşa ulaştık, onlarla tanıştık, evlerine misafir olduk, dertlerini dinledik ve birlikte neler yapabilirizi konuştuk. Ama günler geçip bu arkadaşlarımızla ilişkimiz ilerledikçe konunun dipsiz bir kuyu! olduğunu fark etmeye başladık.
Gerçekten yoksul ve çaresiz insanların para kazanmak için bir şekilde bulaştıkları bu kot taşlama işi, her şeyin başlangıcı olmuş. Hastalandıklarını ise çok daha sonra fark etmişler ve çeşitli hastanelere kontrole gitmişler. Doktorların ilk tanısı genelde; belirtileri silikozise çok benzeyen verem veya diğer akciğer hastalıkları olmuş. Çünkü o ana dek madenci hastalığı olarak bilinen silikozisin tekstil sektöründeki işçilerde de olabileceği hiç akla gelmemiş. Bu durum ancak, bazı doktorların dikkatini çekmesi ve bu konuya özel araştırma yapmalarıyla anlaşılmış, işçiler de ancak o zaman silikozis hastalığının pençesine düştüklerini öğrenivermişler. Bu hastalığın bilinen kesin bir tedavisi yok. Hastalığa yakalananlar sürekli öksürüyorlar, nefes darlığı çektikleri için de kısa mesafelerde bile yürürken zorlanıyorlar, merdivenleri çıkamıyorlar. Bir arkadaşlarının hasta hasta başka bir işte çalışırken kendi deyimleriyle “ciğerleri patlayarak” öldüğü haberini alınca da artık kimse çalışmak dahi istemiyor. Şimdiki durumda bunlara, evde oturmak ve ölümü beklemekten başka bir seçenek bırakılmamış durumda. Sayıları tahminlere göre 10 bin civarında olan bu işçilerden çok azı haklarını isteme ve bunlara sebep olanlardan hesap sormaya dair eylemlilikler içinde, çünkü hala bir çoğuna ulaşılamamış durumda.
Kot taşlama işçileri sürecinde şu çok net ortadaydı: şirketler, markalar, bu işçiler için ölüm oluyorlardı. Çünkü daha önce bu işi Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde yaptırıyorlardı ve oralarda çalışanların silikozis hastalığına yakalandıklarını da bal gibi biliyorlardı. Çeşitli sağlık raporları ve değişik mahkeme kararlarından sonra bu işin oralarda yasaklanmasıyla beraber, kumlama yöntemiyle kot beyazlatma işinin ölümlere neden olduğunu bile bile bundan vazgeçmediler. Sadece işi yaptırdıkları yeri değiştirdiler, atölyelerini bizim gibi geri bıraktırılmış ülkelere, işçi sağlığının hiçe sayıldığı yerlere, buraya taşıdılar. Yani çok açık bir ifadeyle, aralarında Levi’s, Lee, Litte Big, Diesel, Mavi, Collezion, Adil Işık gibi marka isimlerin olduğu pek çok yabancı ve yerli şirket, kendi ya da aracı atölyelerindeki bu insanlık dışı manzarayı, bu ölümleri bilmelerine rağmen kendi karları uğruna bunu sürdürdüler. Vicdansız bir şekilde hastalığı ve ölümleri izlediler. Biliyorlardı ve bilinçli olarak öldürdüler. Ve ölümler halen devam ediyor.
Şimdi de İmaj Olarak Vicdan’ı Satacaklar!
Kot taşlama işçiliği ülkede doksanların ortasında aktif bir şekilde irili ufaklı bir çok atölyede uygulanmaya başlıyor. İşçiliğin başladığı günlerden bu yana imaj için beyazlatılan kotlar işçilerin hayatlarını da karartıyor. Öyle ya da böyle, bu işte çalışan kısa veya uzun süreli tüm işçilerin Silikozis hastalığına yakalandıkları da ortada. O kadar ortada ki; Mavi Jeans’in Patronu Sait Akarlılar’ın Hürriyet ve benzeri gazetelerde “Artık bu tarz kotları, lazer sistemiyle üretiyoruz!” demesini tetikleyecek kadar ortada. Ama Sait Akarlılar’ın şunu da unutmaması gerek, 90’lardan 2000’lere taşeron atölyelerde taşlanan bu kotların, Mavi Jeans olduğu da işçilerin sözleriyle ortada. O kadar ortada ki bu insanlar hayatlarını karartan bu markaları asla unutmuyorlar!
Mavi Jeans’in kot taşlama işinde getirdiği “değişikliklerin” haberine Hürriyet Gazetesi’nde tam sayfa yer veren Ceyhun Kuburlu isimli bir gazeteci, haberin yanındaki fotoğrafından anlaşıldığı kadarıyla genç bir arkadaş. Ana manşetinde “… bir kot 20 dolara mal oluyor” yazıyor ve devam ediyor. Reklama dönen bu haberde kullanılan fotoğrafta ise fabrikası ve işçileri görünen Sait Akarlılar’ın sevecen ve sempatik resmi var. Çıraklıktan ustalığa, oradan da patronluğa yükselen Sait A. ülkedeki benzerleri gibi hiç hak yemeden, emeğinin karşılığını alarak patron (zengin) oluvermiş. İşçisinin yanında, işçisinin sağlık koşullarını önemseyen, 1 liraya üretebileceği bir kotu sadece işçilerinin sağlığı için 2 liraya ürettiğini söyleyen bir patron olarak tanıtılıyor bizlere. Sait A. haberde “Kot tekstili bizden sorulur” dercesine bazı açıklamalar da yapmış. Kot taşlamanın terminolojik olarak yanlış kullanıldığını, (Mısır’da açtığı tesislerden deneyimlediği) Türkiyeli işçilerin Mısırlı işçilerden daha kaliteli ve verimli çalıştığını, maliyetlerin (işçi, kurlar…) sektörü olumsuz etkilediği vb. açıklamalarda bulunuyor. Genç gazeteci Ceyhun Kuburlu’da açıklamaların hemen yanına birer fotoğraf koyarak Sait A.’yı görselle bezemiş. Yani anlayacağınız işini hakkıyla yapmış. Göz soldan sağa geldiğinden her halde, esas çarpışmayı haberin sol tarafına yerleştirmiş. Sait A.’nın resminin hemen soluna. “Ruhsatsız atölyeler, İşçiyi tehlikeye atıyor” başlığıyla Taşeron Atölyeleri ve Silikozisi anlatıyor. Hemen akabinde bu haberle Sait A.’nın arasına “Lazer makineleri 125 Bin Euro’dan başlıyor” başlıklı haberle Sait A.’nın Lazer makinesini anlatan bir yazısıyla haberi Mavi Jeans’i kutsallaştırarak bitiriyor. Evet işte budur, işte bu gazetecilik başarısı olsa gerek. Hürriyet gazetesi ve Mavi Jeans’in reklam anlaşmaları da bu haberle onaylanmış gözüküyor.
Mavi Jeans’in bünyesinde işçi olarak çalışan hiçbir işçinin yaklaşık on yılı aşan bu sürede kot taşlama işçiliği yapmadığını, çünkü Mavi Jeans’in bu işi taşeron atölyelere yaptırdığının bilincindeyiz. Çeşitli statülerde ki diplomalı işçilerinin kontrolünde taşeron atölyelere verilen işleri yine bu atölyelerdeki rezil şartları önemsemeden yaptırıyor.
Siz Türkiye’nin kot tekstili sektöründe en çaplı şirketlerinden biriyken, evrenselleşmiş markaların taşeronluğunu yaparken, yüzlerce Araştırma, Geliştirme elamanıyla işin ehli gibi çalışırken, bu işin Avrupa’da yasaklandığını da biliyordunuz. Bildiğiniz halde bu işi yaptırıyordunuz. 14 Eylül 2008 tarihli Hürriyet gazetesinde Sait Akarlılar yeni bir stratejiyle tüketicisinin vicdanlarına seslenircesine “Biz taşlanmış kotlarımızı lazerli sistemle üretiyoruz” derken kimlere, neyin vicdanını satıyordunuz?
Medya çalıştı… Jandarma bastı…
Çeşitli gazetelerde çıkan bir başka haber ise; il jandarma müdürlüğünün iki kaçak atölyeye baskın düzenleyerek işi durdurup, atölyeleri mühürlemesiydi. Yıllardır ülkemizde yapılan “kot taşlama işçiliği” ve artık sıkça duyduğumuz “silikozis” hastalığına rağmen bu atölyeler çoğu zaman tespit edilmemiş, bir anlamda görmezden gelinmiş. Büyükçekmece ve Esenkent semtlerinde uzun süredir sabaha karşı 5 – 7 saatleri arasında çalıştırılan bu atölyelerden bu semtlerde oturan mahalle sakinleri ve esnaf da haberdar. Baskında jandarmanın verdiği sayıya göre 16 çocuk işçinin çalıştırıldığı bu kaçak atölyelerden fazlaca var ve halen “taşlama” yapıyorlar. Bu çocuklar 15-18 yaşları arasındalar. Atölyeler ise gazetelerdeki resimlerde yoğun tozdan dolayı gözle zor seçilebiliyor. Kim bilir İstanbul’un yoksul daha kaç semtinde bu ölüm atölyeleri can almaya devam ediyor ve edecek? Bildiğimiz kadarıyla İkitelli, Esenyurt, Gaziosmanpaşa, Halkalı, Küçükköy, Alibeyköy, Sultançiftliği ve Ümraniye’de bu atölyelerden var. Bunların hepsi fason firmalar yani büyük şirketlerin pis işlerini yapanlar. Bu atölyelerin tespit edilmesiyle birlikte çalışan işçi sosyal güvencesi olmasa da hastalığını en azından bu yolla kanıtlayabileceğini, avukatlar ise kaçak atölyelerin tespitiyle işçinin hukuksal savaşında daha olumlu sonuçlar alabileceklerini düşünüyorlar. Fakat bu atölyeler kaçak çalıştırıldığı için işin bitiminde işverenler tarafından alelacele kapatılıyor. Böylece yasalarda işçinin derdine çözüm olamıyor. İşçi sonuçta işsiz kalıyor, hemde dönüşü olmayan bir hastalığın çaresizliği ile baş başa bırakılıyor.
9 Eylül tarihinde Bakırköy adliyesinin önünde yaklaşık 60 kadar silikozis hastası kot taşlama işçisi ve aileleri, avukatlar aracılığıyla belediye, bakanlık ve işverenler hakkında ceza davası açılmasını istedi. Mavi jeans, levi’s, Colins gibi kot şirketleri hakkında da suç duyurusunda bulundular. Bu arayışlar, yakarışlar onlara hayatlarını geri getiremeyecek. Amaçları genç başka insanların hayatlarının kararmasını engellemek ve halen bu iş de çalışan işçilere duyurabilmek.
Boykot; “taşlanmış kot giymiyoruz”
Türkiye’de “silikozis”hastası olanların sayısı (resmi kayıtlara göre) 150’yi geçti. Bunlardan 20’den fazlası öldü. Çoğu çalışanın genç ve çocuk olduğunu düşünürsek teşhisi konmamış daha binlerce hasta olduğunu görürüz. Geçtiğimiz yıl, Avrupa Akciğer Derneği’ne sunulan bildirideki rakamlar öylesine etkileyici oldu ki, İsveç “Türkiye’den kot almayın” kampanyası başlattı ve tepkisini boykota dönüştürdü. İstanbul’da da hemen herkes “taşlanmış kot giymenin ölüme neden olduğunu” biliyor ve bir süredir taşlanmış kot almıyor. Üstelik, bu insanların bir çoğunun arkadaşı ya da bir tanıdığı bu işte çalışmış. Yani bu durumdan birinci dereceden haberdarlar. İnsanlar da böyle tepkiler oluşmasına rağmen, Türkiye’de halen “taşlanmış kot” üretmeye ve ürettirmeye devam edenler kendi kar hırslarıyla diğer 3.dünya ülkelerine de bu işi taşımayı şimdiden planlıyorlar. Bu planlar “imajımız uğruna” tasarlanmaya ve üretilmeye devam edecek. Kottaşlama.org adlı sitede “taşlanmış kot giymiyoruz” adıyla genel bir boykot çağrısı yapılıyor. Boykot; bu katliama ortak olmamanın, katliamı gerçekleştirenleri deşifre edebilmenin etkili yöntemlerinden biridir. Taşlanmış kot giymezsek hayatımızdan hiçbir şey eksilmeyecek belki fakat bu işte çalışan işçiler kot taşlamaya devam ederlerse bir bir ölecekler.
Kot taşlama işçileri için ne önerebiliriz?
Kropotkin’in somut önerilerinden faydalandığımızda kot taşlama işçilerinin nasıl bir örgütlenme inşa edecekleri sorunsalını karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma düşüncesiyle gönüllülüğe dayanan kooperatiflerle çözebiliriz. Bu işte çalıştığı için hastalanan ve halen çalışmak durumunda kalan bu işçilerin ve ailelerinin dayanışma kooperatiflerinde kendi ekonomilerini oluşturarak eşit ve adaletli bir paylaşımın oluşmasını sağlamaları mümkündür. Yıllarca çalıştıkları işten tek kazandıkları ölüm olan bu işçiler emeklerinin karşılığını ise bedenleriyle ödediler. Dayanışma kooperatifleriyle, kendi ürettiklerinin sahipleri olarak hem hak ettikleri emeğin kazancını elde etmiş olacaklar, hemde sağlıklı bir hayatı yaşayabilecekler. İşçilerin kendi düzenlemelerini kendilerinin yapacakları, işin ne zaman, nerede ve nasıl yapılacağına yine kendilerinin karar verecekleri bir anlayışı sadece kot taşlama işinde değil tüm iş kollarındaki işçilerle birlikte örgütlemeliyiz. İşçiler bunu yaparak kendilerini “kapitalizmin dehşetli köleliğinden”büyük ölçüde kurtaracaklardır.
Tarihimizde bilinen işçi hareketleri ve örgütlenmeleri bugün biz anarşistlere ilham olmuştur. Hatırlarsanız 1936-1939 İspanya isyanı en yaygın olarak bilinen anarşist hareketlenmenin sahnesini oluşturdu; anarko-sendikalist organizasyonlar işleyen, hiyerarşik olmayan toplumsal ve ekonomik alternatiflerin olabilirliğini gösterdiler. Aynı zamanda başta Meksika olmak üzere Latin Amerika ülkelerindeki emek mücadelelerinde her zaman anarko-sendikalistler etkili oldular. (örneğin dünya sanayi işçileri ) Yakın tarihte gerçekleşen örneklere bakacak olursak; 90’larda, Arjantin’de iş başındaki hükümetlerin İMF’nin yalancı reçeteleriyle yoksul halkı daha da yoksullaştırması anarşistlerin de girişimiyle büyük bir isyana yol açtı. Aç bırakılan halk önce marketleri, alışveriş merkezlerini “kamulaştırdı”. Ele geçirilen ne varsa halka dağıtıldı. Bütün kapitalist dünyanın şaşkın bakışları altında gerçekleşen bu halk hareketlerinin ardından sıra işçilere geldi. Onlar da çalıştıkları fabrikaları, atölyeleri birer birer ele geçirerek o ana dek emeklerini çalan patronları kovdu. Başta birkaç fabrikada olan bu el değiştirme kısa bir sürede koca bir eyalete yayıldı. 2005 yılında gelinen noktada eyalette bulunan fabrikaların çoğunun kontrolü işçilerin elindeydi. Sonucunda bu fabrikalardan 200’ü eski patronlarına verilmeyerek, işçilerin kendi denetimlerinde olan kooperatiflere dönüştürüldü. Bu fabrikalarda ürünler ortaklaşa ve işçilerin kendi belirledikleri ilkelerce yapılıyor ve bundan elde edilen geliri de eşitçe paylaşıyorlar. Kararlar, profesyonel idareciler yerine işçi meclislerinde herkesin eşit söz hakkının olduğu bir biçimde alınıyor.
İşçi örgütlenmeleri konusunda Malatesta’ya da bakmak doğru olacaktır; O anarşistlerin sendikalara katılmasının önemli olduğunu fakat, bunun bir anlamda da tehlikeli olduğuna dair uyarılar da bulunmuştu, çünkü sendikalar, doğaları gereği bilinçlenen işçileri; muhafazakârları ve devletçi sosyalistleri de kendilerine örgütlemek durumundaydı. Bunun yanında sendikaların görevi, devrimci bir durum ortaya çıkmadıkça daha iyi çalışma koşulları ve ücret için kapitalizmle anlaşma sağlamaktı. Yani sendikalar hem üyelerinin çoğunun muhafazakâr tutumu, hem de kapitalist pazarın pratik zorunluluklarına uyum sağlamak zorundaydı. Bu yüzden tarihteki bazı sendikal anarşist hareketler bir dönem hükümetle işbirliği yapmış ve bu çizgiye kaymıştır. Malatesta bu konuda, anarşistlerin, anarşist fikirler için savaşabilmek amacıyla örgütlenmek gerektiği sonucuna varmıştır. Bu anlayış fabrikalardaki ve mahallelerde ki işçilerle birlikte her türden ezilmeye karşı mücadele edebilmek, örgütlenmek düşüncesidir.
Bugün Türkiye’de sınıf ve işçi sorunlarında çözümlerini ortaya koyan bir çok parti, grup ve sendika var. Sendikalar, kot taşlama işinde çalışan işçiler için henüz bir çalışma bile başlatmamış. Partiler oy peşinde işçi kovalıyor. Öncü işçi platformları mücadelelerine adam örgütleme peşinde. İşçilerse kaderimizdir deyip bir bir ölüyor…
Yani, etkili bir anarko sendikal mücadeleye gereksinim her geçen gün artıyor. Bizler, bunun bir adımı olarak sayılmasa da anarşist bir karşı duruşu gösterebilmek adına oluşturduğumuz kottaslama.org sitesi olarak yaptığımız eylemlerimizle kot taşlama işçileriyle dayanışmamızı sürdürüyoruz. Patronlara karşı başlattıkları mücadelelerinde, mahkemelerinde, dertlerinde onlarla yan yana duracağız. Dayanışma esastır, gerçektir, bugündendir…Devrim beklemekle olmaz şimdidir, bugündür…
kottaslama.org